EVLİYAULLAHDAN YEDİLER

Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Yedi sınıf insan vardır ki, Allah, kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan kıyamet gününde bunları, kendi Arşı’nın gölgesinde gölgelendirir:

Adil İmam (mü’min müslüman, İslâm devlet başkanı).

Allah’a ibadet ederek, temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç.

Gönlü, mescidlere sevgiyle bağlanmış olan namazlı kimse.

Allah için birbirini seven ve bu sevgi ile bir araya gelip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi.

İctimâî mevki sahibi ve güzelliği olan bir kadın tarafından çağrılıp da kadınlığını kendisine arz ettiğinde: “Ben, Allah’dan korkarım” cevabıyla karşılık veren er kişi.

Sağ elinin verdiği sadakayı, sol eli duymayacak derecede gizli sadaka veren zengin kişi.

İnsanlardan tenha (yalnız) olarak Allah’ı anıp gözleri yaş döken takvalı kişi.” (1)

Bu hadisin şerhinde şöyle denilmiştir:

“Kadî Iyaz’ın beyanına göre zıllın (gölgenin) Allah’a izâfesi, milkin izâfesi kabilindendir. Her zıll, Allah’ın milkidir. Fakat Aynî’ye göre buradaki izafet, teşrif kabilindendir. Zira başkalarından temayüz ancak bu sûretle hasıl olur. Nitekim yeryüzündeki bütün mescidler Allah’ın milki olduğu halde, teşrif için Kâbe’ye: “Beytullah” yani Allah’ın Evi denilmiştir. Bundan maksad, O’nun şerefini beyandır.

Allah Teâlâ hakkında gölgenin hakikatını murad etmek, muhâldir. Çünkü gölge, cisimlerin hassalarındandır. Hak Teâlâ Hazretleri ise, bu gibi şeylerden münezzehdir. Allah’ın zıllından murad: Arş’ın gölgesidir. Nitekim bir rivayette:

“Allah, onları Arş’ın gölgesinde gölgelendirecektir.” buyurularak bu cihet tasrih olunmuştur.” (2)

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in beyanıyla Allah’ın Arşı’nın gölgesinde gölgelenecek ve mahşer sıkıntılarından emin olacak mü’min müslümanlar, bu sınıflara dahil olanlardır… Katıksız bir şekilde iman etmek, Allah ve Rasulü (s.a.s.)’e tam itaat etmek ve İslâm’a bütünüyle teslim olmak, böyle muazzam bir mükafatı hak etmenin şartıdır… Bundan dolayı, “Adil İmam” denildiği zaman, muvahhid mü’min ve müttaki müslüman İslâm Devleti başkanı hatıra gelmesi gerekir… Çünkü insanî yönleriyle ne kadar iyi olursa olsun bir kişi, İslâm dışı bir rejim ile yani tağutî bir düzen ile her hangi bir ülkeyi yönetiyor, o ülkenin devlet başkanı olmuşsa o, peşinen kaybetmiş demektir…. O kişi, o ülkeyi zulümle yönetecektir!… Kendisinin şahsî iyilikleri, adalet yapmasına yetmeyecektir… Çünkü gayr-ı İslâmî tüm rejimler zulüm rejimleridir… Zulüm rejimleriyle yönetim gündemde iken, o yönetimin en tepesinde bulunan kişinin iyi olması, zulmü engellemez…

Allah’ın hükmü olan İslâm ile hükmetmeyenlerin kâfir, zalim ve fasıkların tâ kendisi olduğunu buyuran Rabbimiz Allah: (3)

“Hiç şübhesiz din, Allah katında İslâm’dır.” (4)

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (veya benimserse), asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır.” (5) buyurur.

Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen, yani İslâm’dan başka rejimlerle ve kanunlarla hükmedenler, Rabbimiz Allah’ın beyanıyla zalimlerin tâ kendileridirler… Onlardan adalet ve adil davranmak beklenemez… Bundan dolayı onlar, bu hâllerinden tamamen vazgeçmedikçe ve Allah’ın hükümleri olan İslâm ile hükmetmedikçe, “Adil İmam” olamazlar…

Adil İmam, hem kendisi mü’min müslüman ve müttaki olacak, hem de hükmettiği hükümlerin tümü Allah’ın hükmü olan İslâm olacak!… Bu, “Adil İmam” olmanın vazgeçilmez temel şartıdır…

Bu açıklamadan sonra, hadisde sayılan ve “Evliyaullah”dan olan yedi sınıf mü’min müslüman için Allah ve Rasulullah (s.a.s.) ne buyurmuşlar ona bakalım!…

 

1) “Adil İmam”

Züheyr’in rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s):

“Şübhesiz ki, adaletle iş görenler, Allah katında nurdan minberler üzerinde Rahman (Azze ve Celle)’nin yemininde olacaklardır. O’nun iki yed’i sağdır.

Bunlar, hükümlerinde ve aileleri ile mütevellisi oldukları kimseler hakkında adalet gösterenlerdir.” (6)

Rabbimiz Allah (c.c.), şöyle buyurur:

“Allah adalet yapanları sever.” (7)

“Şübhesiz Allah, adil olanları sever.” (8)

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Bir günlük adalet, altmış yıllık (nafile) ibadetten daha hayırlıdır.” (9)

Iyaz b. Hımar el-Mışâvî (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

Allah Teala:

Cennetlikler üç kısımdır:

Kuvvet sahibi, adaletli, sadaka verici, muvaffak.

Her akrabaya ve müslümana karşı ince kalbli, merhametli bir adam.

Bir de, iffetli, namuslu, çoluk-çocuk sahibi, buyurdu.” (10)

Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurdu:

“Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah’dan korkup sakının. Şübhesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (11)

Allah ve Rasulullah (s.a.s.)’in bu buyruklarından da apaçık anlaşıldığı gibi adalet, İslâm’ı yaşamak ve İslâm ile hükmetmektir… İslâm dışı yasaların hiç birinde adalet yoktur… Adalet, varlığı yaratılış gayesine uygun olması gereken yere koymaktır… Fıtraten olması gereken yerden başka bir yere koymak, zulmün tâ kendisidir… Cinler ve insanların yaratılış gayesi, sadece ve sadece Allah’a ibadet etmektir. Cinler ve insanlar, Allah’a inanmak ve yalnızca O’nun kanunlarına uymak için yaratılmışlardır… (12) İnsanlar, Allah’a itaat edip kanunlarına tabi oldukları müddetçe, yaratılış gayelerinin gereğini yapar, fıtraten olması gerektiği yerde olurlar… Allah’ın kanunlarından başka insan yapısı kanunlara itaat edecek olurlarsa, yaratılış gayelerinden sapar, fıtraten olmaları gerekli yerlerini değiştirir, böylece zulme düşmüş ve adaletten uzaklaşmış olurlar… Bir ülkede yaşayan halk, yaratılış gayeleri olan yalnızca Allah’a ibadet etmek, yani yalnızca ve yalnızca Allah’ın kanunlarına tabi olup amel etmekten sapacak olurlarsa, onları yönetenler de adaletten sapar zulüm idaresini egemen kılarlar…

Ebu Bekir (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur, hayat önderimiz Rasulullah (s.a.s.):

“Siz, nasıl olursanız öyle yönetilirsiniz veya yöneticileriniz öyle olur.” (13)

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol (davran). Ve azıtmayın. Çünkü O, yapmakta olduklarınızı görür.

Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin başka velileriniz yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz.” (14)

Önderimiz Rasulullah (s.a.s.), kıyamet günü Allah’a en sevgili ve en yakın olanın adil imam olduğunu beyan buyurur…

Ebu Said (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Kıyamet günü Allah’a, insanların en sevgilisi ve meclis bakımından en yakını adil hükümdardır. Allah’a, insanların en buğuzlusu ve meclis bakımından en uzağı zalim hükümdardır!” (15)

 

2) “Allah’a ibadet ederek, temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç”:

Şehvetlerin, heva ve heveslerin insana galip olduğu en tehlikeli yaş, gençlik yaşıdır. Şeytanın, insanı çok daha rahat aldatabileceği, ayağını kaydırıp hak yoldan saptırdığı çağ, gençlik çağıdır… İnsanın, mes’eleleri iyice düşünemediği ve duygularıyla hareket ettiği bir dönemdir gençlik… Hayatın toz-pembe göründüğü, yer gerçeklerden kaçarak hayallere sığınıldığı ömrün en hareketli devridir, insanın gençlik yılları… İşte böyle bir tehlikeli geçitten geçen, emin olmayan bir köprüden yürüyen genç insan, muvahhid bir mü’min, müttaki bir müslüman olursa, nefsin, şeytanın, heva ve hevesin etkisinde kalmadan kendisini Allah’a tam teslim ederse, Allah’ın dostları arasında yerini almış olur… Mahşerde, Allah’ın Arşı’nın gölgesinde gölgelenecek olan Allah’ın sevdiği dostlarından birisi hâline gelir… Ne mutlu, Allah ile ve Allah yolunda olan genç mü’min müslümanlara…

İbn Mes’ud (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):

“İnsanoğluna beş şeyden hesab sorulmadıkça, onun ayakları kıyamet gününde Rabbi’nin katından ayrılmayacaktır:

Ömrünü nerede tükettiğinden,

Gençliğini nerede yıprattığından,

Malını nereden kazanıp, nereye harcadığından,

Ve öğrendiği ilimde nasıl davrandığından.” (16)

 

3) “Gönlü, mescidlere sevgiyle bağlanmış olan namazlı kimse”:

Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurur:

“Mü’minler, gerçekten felah bulmuştur.

Onlar, namazlarında huşu içinde olanlardır.” (17)

“Sana, Kitab’dan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklardan (fuhuştan) ve kötülüklerden vazgeçirir. Allah’ı zikretmek ise, muhakkak en büyüktür (en büyük ibadettir). Allah, yapmakta olduklarınızı bilmektedir.” (18)

Katıksız iman ve sağlam Tevhid sahibi olmaktan sonra, Allah’a karşı yapılacak kulluk vazifelerinin ilki namazdır… Hem de dosdoğru kılınan namaz… Namazın gereği ne ise, Allah, nasıl emretmiş ve hayat örneği Rasulullah (s.a.s.) nasıl uygulamış ise, öylece namaz kılmak…

Enes b. Malik (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurmuştu Rasulullah (s.a.s.):

“Gözümün nuru da, namazdır.” (19)

Allah’ın ve Rasulü (s.a.s.)’in buyurduğu ölçülerde inşâ edilen camiler veya mescidler ve yine Allah ve Rasulü (s.a.s.)’in buyurduğu şekilde oluşan cemaat ile namaz kılmaya gönlü sevgiyle bağlanan mü’min müslüman, Allah’ın veli kullarındandır… Namaz kıldıran imam, Rasulullah (s.a.s.)’in gerçek vekili olabilmiş ve İslâm’ı tüm hâliyle temsil edebilmiş bir şahsiyet ise, müezzin olan kişi, Bilâl-ı Habeşî (r.a.) ile aynı akideyi paylaşıyor ve aynı amelde bulunuyor ise, cemaat mü’min müslümanlardan oluşmuş, yani tağutları red edip Allah’a iman etmiş bir cemaat ise, işte o cami, gerçek bir cami ve o cemaat istenilen bir cemaattır… Böyle bir cemaata sevgiyle bağlanmak ve onlarla beraber namaz kılmak, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece fazla sevablıdır… (20)

Ebu Said (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur müttakilerin önderi Rasulullah (s.a.s.):

“Bir kişinin kendini mescide alıştırdığını görürseniz onun mü’min olduğuna şehadet ediniz.

Allah:

“Allah’ın mescidlerini yalnızca Allah’a ve ahiret gününe iman edenler onarabilir…” (Tevbe, 9/18) buyurmuştur.” (21)

Muvahhid mü’min müslümanlardan oluşan İslâm Cemaati’ne devam eden mü’min müslümandan daha hayırlı kim olabilir?..

Büreyde el-Eslemî (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Karanlıklarda mescidlere yürüyenleri, kıyamet gününde tam-bir nur ile tebşir et (müjdele).” (22)

 

4) “Allah için birbirini seven ve bu sevgi ile bir araya gelip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi”:

İzzet ve şeref sahibi mü’min müslümanlardan oluşan, faziletliler toplumu olan İslâm toplumu, aynı zamanda bir sevgi toplumudur… Kendisi için sevip istediği bir şeyi, mü’min kardeşi için sevip istemedikçe kâmil mânâda iman etmediğine inananların toplumudur İslâm toplumu… (23)

Mü’min müslümanların Allah için birbirlerini sevmeleri ve hürmet duymaları sonucu oluşan İslâm toplumundaki mü’minler, Allah için sever ve Allah için buğzeder… (24) Onların sevgi ve nefret ölçekleri, Allah’ın rızasını kazanmak inancıdır!… Amellerin en faziletlisi, her şeyin Allah için olmasıdır…

Allah’ın gölgesinden başka hiç bir gölge bulunmayan Kıyamet gününde, Allah’ın gölgesinde gölgelenecek olanlar, Allah’ın azameti için birbirini seven, izzet ve şeref sahibi mü’min müslümanlardır… (25)

Muaz b. Enes (r.a.)’ın rivayetiyle müttakilerin imamı Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“İmanın en üstünü, Allah için sevmen, Allah için düşmanlık beslemen, dilini Allah’ın zikri ile meşgul etmen, kendin için istediğin şeyi başkaları için de istemen, ya hayır söylemen veya susmandır.” (26)

İşte bu sevgi, bu saygı ve bu birlik-beraberliktir ki, mü’min müslümanları kardeş yapan ve bir vücudun organları hâline getiren… (27)

 

5) “İctimâî mevki sahibi ve güzelliği olan bir kadın tarafından çağrılıp da kadınlığını kendisine arz ettiğinde:

— Ben, Allah’dan korkarım, cevabıyla karşılık veren er kişi”:

Hem sosyal yapı itibariyle yüksek bir mevki sahibi, zengin ve şöhretli, hem de gayet güzel bir kadının kendisine zinâ teklif etmesini reddeden ve Âlemlerin Rabbi Allah’dan gereği şekilde korkan iman sahibi müttaki mü’min müslüman, Allah’ın dostlarındandır… Allah’ın veli kullarından olan bu muvahhid mü’min kişi, Yûsuf (a.s.) gibi davranmış ve zinâ günahından Allah’a sığınmıştır… Allah’ın rızasını kaybettiren ve gazabını kazandıran nefs-i emmarenin tüm isteklerini ayakları altına almış, şeytanın bütün vesveselerini, bütün hilelerini boşa çıkarmıştır…

Evliyaullah’dan olan bu katıksız iman sahibi muvahhid müslüman, Rabbi Allah’ın şu emirlerini kendisine şîâr edinmiş ve O’na tam teslim olmuştur:

“Mü’minlere söyle: Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yaptıklarından haberdardır.”(28)

“… Irzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı çokca) zikreden kadınlar (işte) bunlar için Allah, bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.” (29)

Mücahidlerin imamı Rasulullah (s.a.s.), ırzlarını koyuyan mü’min müslümanları, cennet ile müjdelemiştir… Irzlarını ve dillerini haramdan sakınanlar için cennete gireceklerine kefil olduğunu beyan etmiştir.

Sehl b. Said es-Saidî (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):

“Her kim bana, iki bacağı arasındaki organı ile, iki çene kemiği arasındaki organını (dilini) günahdan korumaya kefil olursa, ben de, o kimseye cennete kefil olurum.”(30)

Nefsî isteklerine, heva ve hevesine gem vuran, şeytanın tüm tuzaklarını parçalayan ve bunu, yalnızca Allah’a iman edip Allah’ın makamından korktuğundan dolayı yapan muvahhid mü’mini, Rabbi Allah da müjdeliyor… Hem de müjdelerin en mukaddesi ile, yani cennet ile müjdeliyor…

“Rabbinin makamından korkan kimse için ise, iki cennet vardır.” (31)

“Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsini heva (istek ve tutkular)dan sakınırsa,

Artık şübhesiz cennet (onun için) bir barınma yeridir.” (32)

Tağutların egemen olduğu, şeytanların cirit attığı cahilî toplumlarda, ırzını ve namusunu koruyabilen mü’min müslümanlar, cennet ile müjdelenmeyi hak etmiştir… Ne mutlu O mü’min müslümanlara!…

 

6) “Sağ elinin verdiği sadakayı, sol eli duymayacak derecede gizli sadaka veren zengin kişi”:

İçine hiç bir riyanın karışmadığı, yalnız Allah rızası için verilen ve gizli verilen sadakanın sevabı çok büyüktür. Bu faziletli amelin nafile sadaka için olduğu İslâm uleması tarafından beyan olunmuştur… Çünkü nafile sadakanın gizli verilmesi efdal olandır… Nafile sadakayı gizli vermek, samimiyet ve ihlâsın bir göstergesi olup, riyâdan arındırılmıştır… Mükellef olan için farz olan zekat ise, açıktan verilmelidir… Zekat verirken böyle davranmak efdaldir… Bu şekilde zekatını veren mü’min müslüman, diğerlerine güzel bir örnek olmuş olur… ayrıca İslâm’ın temel ilkelerini ortaya çıkarmış ve insanlara öğretmiş olur…

Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurur:

“Mallarını, gece-gündüz, gizli-açık (Allah yolunda) infak edenlerin Rableri katında mükafatları vardır. Onlar için hiç bir korku yoktur, onlar, üzülmezler de.” (33)

Bu ayet-i kerimenin esbâb-ı nüzûlü için şu olay anlatılır:

İbn Cübeyr’den, O’nunda babasından rivayetinde O, şöyle demiştir:

— Ali (r.a.)’ın dört dirhemi vardı. Bir dirhemi gece, bir dirhemi gündüz, bir dirhemi gizlice ve bir dirhemi de açıktan infak etti ve:

“Mallarını, gece-gündüz, gizli-açık (Allah yolunda) infak edenler…” (Bakara, 2/274) ayet-i kerimesi nâzil oldu.(34)

Sadakanın gizli verilmesi için bir başka ayette şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

“Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi, fakat gizleyip fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. O, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (35)

Abdullah İbn Mes’ud (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur önderimiz Rasulullah (s.a.s.):

“İki kişiden başkasına gıpta olunmaz:

Allah tarafından kendisine mal verilip de hak yolunda o malı helâk (tasadduk) etmeye musallat kılınan kimse,

Allah tarafından kendisine hikmet verilip de, onunla hükmeden ve başkalarına öğreten kimse.” (36)

Ebu Zerr (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Üç kişi vardır ki, Aziz ve Celîl olan Allah, onları sever:

Bir adam, tanımadığı bir topluluğa gider, Allah’ın adını vererek onlardan bir şey isterse ve onlar vermediği zaman, içlerinden biri gerileyip o adama, Aziz ve Celîl olan Allah ile kendisinden başka hiç kimsenin bilemeyeceği şekilde gizlice verirse, işte o veren adam, Allah’ın sevdiği üç kişiden biridir.” (37)

 

7) “İnsanlardan tenha (yalnız) olarak Allah’ı anıp gözleri yaş döken takvalı kişi”:

Kendini beğenmişlikten ve gösterişten uzak, Allah ile beraber olduğunu her anında hissederek, yapayalnız Rabbi Allah’ı anarak ağlayan müttaki mü’min kişi, Allah’ın dostlarındandır… Gizli zikir, riyadan arındırılmış ve yalnız Allah için olduğundan çok faziletli ve efdaldir… Çünkü Allah, yalnız kendi rızası için yapılan ibadetleri kabul eder… (38) Günahlarından dolayı ağlamak ve Allah’dan af dilemek, Allah için göz yaşı dökmek, takvalı mü’min müslümandan başkasının yapacağı bir iş değildir!…

Sa’d b. Malik (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):

“Rızkın en hayırlısı, (kişiye) yeteni, zikrin en hayırlısı, gizli olanıdır.” (39)

Muaz b. Cebel (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.)’den ahirete intikal etmeden (O’ndan işittiğim) en son kelime:

O’na:

— Ya Rasulellah (r.a.s.), amellerin hangisi Allah’a en sevimli, ya da en faziletlidir, dediğimde:

“Dilin, Allah’ı zikretmekten ıslanmış hâlde ölmendir.” diye buyurdu. (40)

Abdullah İbn Büsr (r.a.) anlatır:

Bir adam:

— Ya Rasulellah (r.a.s.), İslâm’ın (nafile) ibadetleri bana fazla geldi ve bana (devamlı yapabileceğim) bir şey bildir ki, ona sarılayım! dedi.

Rasulullah (s.as.) şöyle buyurdu:

“Dilinin, devamlı olarak Allah’ın zikri ile ıslak kalması.” (41)

En büyük ibadet, Allah ile beraber olduğunu hissedip Allah’ın farkına varmak ve Allah’ı gereği gibi anmaktır…

Allah için ağlayan mü’min müslümanın durumunu beyan eden üç hadisi buraya kaydediyoruz:

Enes b. Malik (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kim ki Allah’ı anar da, Allah korkusundan dolayı gözleri dolar ve göz yaşları yere dökülürse, Allah, Kıyamet günü ona azab etmez.” (42)

İbn Abbas (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“İki göz var ki, onlara ateş dokunmaz:

Allah korkusundan ağlayan göz ile Allah yolunda nöbet bekleyen göz!” (43)

Ebu Ümame (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Hiç bir nesne Allah’a, iki damla ve iki izden daha sevimli değildir:

Allah korkusundan akan yaş damlası ile Allah yolunda (savaş meydanında) akıtılan kan damlası.

İki ize gelince:

Allah yolundaki cihad izi ve Allah’ın farzlarını edâ ederken vücuda bıraktığı iz.” (44)

Yegâne Rabbimiz Allah’ın ayetleri ve yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in hadisleri çerçevesinde, “Evliyaullah’dan yediler”i izah etmeye gayret ettik!.. Her ne zaman Allah’ın dostlarından “Yediler” gündeme gelirse, bu hadis-i şerif hatırlanmalı, ibret ve ders alınmalıdır… Allah’ın veli kullarına korku yok, onlar mahzun da olmayacaklardır… (45) Çünkü onlar, yalnız ve yalnız Allah’dan korkuyorlardır… Yalnızca Allah’dan korkan mü’min müslümanlar, başka hiç kimseden korkmazlar…

Bu, böyledir!…