EN FAZİLETLİ ÜÇ AMEL

Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.)’e:

— Amellerin hangisi efdaldir? diye soruldu.

Rasulullah (s.a.s.):

“Allah ve Rasulü’ne iman etmektir.” buyurdu.

— Ondan sonra hangisi? diye soruldu.

“Allah yolunda cihaddır.” buyurdu.

— Ondan sonra hangisidir? denildi.

“Mebrur (makbul) olmuş Hacc’dır.” cevabını verdi.(1)

Bu hadiste, yegâne dünya nizâmı İslâm’ın üç temel mes’elesi gündeme gelmiştir… En faziletli üç amel, Rasulullah (s.a.s.) tarafından beyan buyrulmuştur. Allah (Azze ve Celle)’ye ve Rasulullah (s.a.s.)’e iman etmek ve imanına hiç bir şirk karıştırmamak, en faziletli ameldir… Çünkü katıksız iman etmek, mü’min muvahhid kalbin amelidir… İçinde hiç bir şübhe, şirk, küfür ve nifak bulunmayan katıksız tertemiz iman kalbi ihata edince, vücudun diğer organlarını bu iman doğrultusunda harekete geçirir… Kalbi tamamen kaplayan katıksız iman, hiç bir zaman sükût etmez, sinmez ve Allah’dan başka hiç kimseden korkmaz… Yerinde duramayan katıksız iman, kalbi çalıştırır ve beyni uyandırıp şuurlandırır… Fikri emri altına alır, dili bu doğrultuda vazifeli kılar ve vücüttaki her organı yaradılış gayesi gereği kullanmaya başlar…

Muvahhid mü’minin sahib olduğu bu iman, onun her hücresine işler, kanına ve iliğine karışır… İşte Âlemlerin Rabbi Allah’dan razı olan, Allah’ı razı eden muvahhid mü’min bu imana sahib olandır…

Rabbimiz Allah’ın:

“Artık kullarımın arasına gir.

Cennetime gir.” (2) diye hitab ettiği kâmil kul, bu imana sahib olandır…

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Allah katında amellerin en üstünü, içinde hiç bir şüphe bulunmayan imandır.” (3)

Allah ve Rasulü (s.a.s.)’e, dolayısıyla iman edilmesi emredilenlerin tümüne gereği gibi iman etmekten daha üstün ve daha faziletli hiç bir amel yoktur… Diğer bütün makbul ameller, kalbin ameli olan katıksız iman ile gerçekleşirler… İman olmayınca veya sakatlanınca diğer salih amellerin hiç bir tanesi makbul olmaz!… Onların geçerlilik kazanabilmesi, kâmil bir imana bağlıdır… Noksansız ve katıksız bir iman, diğer amelleri değerli kılar!..

El-Bera (İbn Azib. r.a.) anlatıyor:

(Uhud Harbi’nde) Rasulullah’a, demir zırhı ile yüzü örtülü bir kişi geldi de:

— Ya Rasulellah (r.a.s.), (hemen) harb edeyim de (sonra) müslüman mı olayım? diye sordu.

Rasulullah (s.a.s.):

“Müslüman ol, sonra harb et!” buyurdu.

O da, hemen müslüman oldu, sonra da harbe girişti, nihayet şehid edildi.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):

“Az işledi, fakat çok ecir kazandı.” buyurdu. (4)

Yegâne Rabbimiz Allah’a hiç bir şeyi ortak kılma-dan ve katıksız iman etmek, Allah’ın kulları üzerinde sabit olan hakkıdır…

Muaz İbn Cebel (r.a.) şöyle demiştir:

Ben, bir seferde Rasulullah’ın bindiği Ufeyr denilen bir eşek üstünde Rasulullah’ın terkisinde idim.

Rasulullah (s.a.s.), bana:

“Ya Muaz, Allah’ın kulları üzerindeki hakkı ve kulların da Allah’ın üzerindeki hakkı nedir bilir misin?” diye sordu.

Ben de:

— Bunu, Allah ve Rasulü en (iyi) bilendir, dedim.

Rasulullah (s.a.s.):

“Allah’ın kulları üzerinde sabit olan hakkı, kulların, Allah’a itaat ve kulluk etmeleri ve Allah’a hiç bir şeyi ortak kılmamalarıdır.

Kulların Allah üzerindeki hakkı da, kendisine hiç bir şeyi ortak kılmayan kişiye azab etmemesidir (yani bu husustaki lutfudur).” buyurdu. (5)

Rabbimiz Allah (c.c.) şöyle buyurur:

“Şüphesiz, Biz seni, bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı-korkutucu olarak gönderdik.

Ki, Allah’a ve Rasulü’ne iman etmeniz, O’nu savunup desdeklemeniz, O’nu en içten bir saygıyla yüceltmeniz ve sabah-akşam O’nu (Allah’ı) tesbih etmeniz için.” (6)

Allah’a ve Rasulullah (s.a.s.)’e iman etmeyenler, elbette kâfirlerin tâ kendileridir…

“Kim, Allah’a ve Rasulü’ne iman etmezse, (bilsin ki,) gerçekten Biz, kâfirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.” (7)

Gerçekten iman ederken müslümanlardan olan, Allah’a çağıran ve salih amellerde bulunandan daha güzel sözlü olan hiç kimse yoktur… (8)

Hayat ve ölüm, iman edenlerin hangisi daha güzel amel işleyecek diye yaratılmıştır… Üstün ve güçlü olan Allah bunu, bir imtihan aracı kılmıştır… (9)

Cinleri ve insanları yalnızca kendisini tanıyıp ibadet etsinler diye yaratan Rabbimiz Allah, (10) “Allah’a ibadet edin ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın…” (11) diye buyurur…

Ve Rabbimiz Allah, en efdal olan Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e iman etmeyi her zaman canlı tutmayı emrediyor:

“Ey iman edenler, Allah’a, Rasulü’ne, Rasulü’ne indirdiği ve bundan önce indirdiği Kitaba iman edin. Kim, Allah’ı, Meleklerini, Kitablarını, Rasullerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şübhesiz uzak bir sapıklıkla sapmıştır.” (12)

Ve yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.) de, katıksız imanın mü’min müslümanlar tarafından her vakit tazelenmesini, yenilenmesini ve canlı tutulmasını emretmektedir…

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasululah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“İmanınızı yenileyin!”

Denildi ki:

— Ya Rasulellah (r.a.s.), imanımızı nasıl yenileyelim?

“Lâ ilâhe illallah’ı çok söyleyin!” buyurdu. (13)

Amellerin en faziletlisi imandan sonra, “Allah yolunda cihaddır…” Cihad, kulun, Allah’a karşı olan kulluk vazifelerini yerine getirirken sarf ettiği tüm gayret ve gücün adıdır… Allah yolunda olmak şartıyla her çaba cihaddır… Şeytanın vesveselerine kanan “Nefs-i Emmare” ile yapılan cihaddan, şeytanın ve tağutların egemenliğini isteyen müşrik ve kâfir düşmanla yapılan soğuk ve sıcak savaşın tümü cihad çerçevesi içinde yer alır… Her türlü kötülüğü, zulmü ve sömürüyü, fertden ve toplumdan giderme çalışması cihaddır… İyiliği, güzelliği ve doğruluğu ferdin nefsine ve topluma yerleştirmek gayreti, cihadın tâ kendisidir…

Kısacası cihad, imanlı kulun, Rabbi Allah’a karşı kulluk vazifelerini gereği gibi yapmaya çalışırken, önüne çıkan veya çıkarılan engelleri aşmak için gösterdiği gayret ve çalışmanın bütünüdür… İslâm ölçülerine uymak şartıyla her türlü hareket, Allah yolunda cihad için gerekli olan şeydir… Bunun, zamanını, mekânını ve imkânını çok iyi hesab edip yerinde değerlendirmek gerekir… Ve cihad, iman ve İslâm’ın korunması için vazgeçilmez anın vacibidir…

Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle anlatır:

Rasulullah (s.a.s.)’e bir adam geldi ve:

— Bana, cihada denk olacak bir amele delâlet et, dedi.

Rasulullah (s.a.s.):

“Ben, cihad değerinde bir amel bulamıyorum.” buyurdu ve şöyle devam etti:

“Mücahid, sefere çıktığı zaman sen, mescide girip de (O, geriye dönünceye kadar) hiç gevşemeden devamlı namaz kılmaya, hiç iftar etmeden devamlı oruç tutmaya gücün yeter mi?” buyurdu.

O zat:

— Buna, kimin gücü yeter ki? dedi.

Ebu Hüreyre:

— Mücahidin atı, Mer’asında kösteklendiği, ipinin çevresinde şahlanarak ileri-geri elbette koşar. İşte atının bu koşması da, mücahid lehine haseneler olarak yazılır, demiştir. (14)

Rasulullah’ın Halifesi İmam Ebu Bekir (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Bir kavm cihadı terk ederse Allah, kendilerine mutlaka umumî bir azab verir.” (15)

Yine İmam Ebu Bekir (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Şübhesiz insanlar, kötü bir şeyi görüp de men’ etmedikleri zaman, Allah’ın onlara umumî bir ceza vermesi çabuklaşır (veya yakınlaşır).” (16)

Allah yolunda ve gereği gibi cihad, özelde İslâm milletinin ve genelde tüm insanlığın sağlığı, selâmeti, huzuru ve saadeti için gerçekleşir… İmanın ve İslâm’ın dolayısıyla mü’min müslümanların düşmanları olan şirk ve küfür, nifak ve irtidad, fısk, fücur ve fitne ile yılmayan bir mücadeledir cihad…

Cihad, bir değerler inkılabı olan İslâm’ın hakimiyeti için tüm gücün Allah yolunda sarfedilmesidir… Böylece her türlü zulüm ve sömürü yok edilir, onların yerine ilâhî adalet ikame edilmiş olur… Müstekbir zalim tağutlar tarafından yaşanmaz hâle getirilen dünya hayatı, yaşamaya değer bir hâl alır!…

Âlemlerin Rabbi Allah (Azze ve Celle), muvahhid mü’min kullarına böyle bir cihadı emrediyor, bu gaye uğrunda savaşmalarını buyuruyor… Her kim ki, yeryüzünü kirletir, fısk ve fücur ile huzuru bozar ve fitnenin yayılmasına çalışıyorsa, ona karşı mücadele etmek gerek. Tâ ki, insanlık zulüm ve sömürüden kurtulup gerçek adalet nizamına kavuşsun… Allah, böyle bir cihadın içinde yer alanlara yardım edeceğini va’dediyor… Kim ki, Allah’a yani Allah’ın dini olan İslâm’a dolayısıyla mü’min müslümanlara yardım ederse Allah da, onlara yardım eder ve Onu muzaffer kılar, galib getirir!…

Şöyle buyurur Allah (Azze ve Celle):

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar. Bize, katından bir veli (koruyucu sahib) gönder. Bize, katından bir yardım eden yolla, diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar (mustaz’aflar) adına savaşmıyorsunuz?

İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. Küfredenler de tağut yolunda savaşırlar. Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın hiç şübhesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıfdır.”(17)

“Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belirtip ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?” (18)

“Ey iman edenler, eğer siz Allah’a (Allah adına İslâm’a ve müslümanlara) yardım ederseniz O da, size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.” (19)

“… Allah, kendi (dini) ne yardım edenlere, kesin olarak yardım eder. Şübhesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.” (20)

“… İman etmekte olanlara yardım etmek, Bizim üzerimizde bir haktır.” (21)

Katıksız iman ve şartlarına riâyet edilerek Allah yolunda yapılan cihaddan sonra en efdal ibadet, en üstün amel, Mebrur Hacc’dır…

Yeryüzünün en mübarek ve en emin beldesinde insanlar için kurulan ilk evi, yani Beytullah’ı ziyaret etmek, ehliyet sahibi her mü’min müslümanın üzerindeki Allah’ın hakkıdır…

Müslüman, akılbaliğ, hür, sıhhatli ve yol masraflarına gücü yeten her mü’min kişi, yol emniyeti var oldukça, ömründe bir defa Haccın edâ vaktinde Hacc yapması, onun üzerindeki Allah’a karşı ödenmesi gerekli olan kulluk borcudur…

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan ev, Bekke (Mekke)’de O, kutlu ve bütün insanlar (âlemler) için hidayet olan (Kâbe)’dir.

Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse o, güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Beyt’i Hacc etmesi, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de küfre saparsa, kuşku yok Allah, âlemlere karşı muhtaç olmayandır.” (22)

Hacc ibadetini şartlarına riâyet ederek edâ etmeye çalışan mü’min müslüman, Ümmet potasında eriyor ve Ümmet ile birleşiyor… Damla  damla olanlar birleşiyor ve bir okyanus meydana getiriyorlar… Ferd ferd mü’minleşmiş ve müslümanlaşmış olanlar, Allah’ın razı olacağı akide ve hareket üzere bir araya gelip mü’min müslüman topluluğu oluşturuyorlar… Artık ferd yok, ferdin sorumluluk taşıyan kişiliğini korumak kaydıyla Ümmet içinde erimesi söz konusu… Ferd, bir Ümmet oluyor, ümmet, bir ferd hâline geliyor Hacc ibadeti sırasında… Yeryüzü mescidinin merkezinde, en emin beldede Ümmetin vahdeti meydana geliyor… Milyonlarca kalb, bir kalbe, milyonlarca dil, bir dile, yüzlerce renk bir renge ve milyonlarca beden bir bedene döndüğü bir anda, milyonlarca ruh, ayrı ayrı bedenlerde bir ruh hâline gelmektedir… Akideleri bir, gayeleri bir ve hareketleri bir olan birlik oluşuyor Hacc ibadetinin edâsı sırasında!…

Yeryüzü mescidinin merkezinde, yani Mescid-i Haram’da gerçekleşen bu Ümmet birliği, ferd ferd yeryüzünün tüm beldelerine taşınmalıdır… Çünkü yeryüzü, Rasulullah (s.a.s.) ve Ümmeti için hem temtemiz, hem de mescid kılınmıştır… (23) Aynı zamanda temizlik sebebi kılınan yeryüzünü, her türlü maddî ve mânevî pisliklerden temizlemek ve tertemiz tutmak gerek…

Mebrur Haccın karşılığının cennet olduğunu beyan buyurur yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.):

Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Umre, diğer Umre’ye kadar ikisi arasındaki zaman içinde işlenilen (küçük) günahlara keffarettir. Mebrûr (kabul edilmiş) Hacc ise, onun karşılığı (bazı günahların affedilmesi değil) ancak cennettir.” (24)

Allah’ın rızasını kazanmak için şartlarına riâyet ederek Hacc yapan ve Allah’a itaat etmek konusunda hassas davranan mü’min müslümanın bütün günahların af olunup, annesinin onu doğurduğu günkü gibi tertemiz döneceğini beyan buyuran yine önderimiz ve hayat rehberimiz Rasulullah (s.a.s.)’dir…

Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Kim, Allah rızası için Hacc yapar da cinsî münasebette ve onu davet eden hareketlerde bulunmaz ve taat yolundan dışarı çıkmaz ise, o kimse (günahlarından sıyrılıp) annesinin onu doğurduğu günkü gibi tertemiz dönmüş olur.” (25)

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Hacc, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda Haccı eda eder (yerine getirir) se, (bilsin ki,) Hacc da kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah onu bilir. Azık edinin, kuşkusuz azığın en hayırlısı, takvadır. Ey temiz akıl sahibleri, Benden korkup sakının.” (26)

Tam teslimiyetle, ihsan üzere ve ihlas ile Hacc ibadetini edâ eden, azıkların en hayırlısı olan takvaya ulaşan mü’min müslümanın bu hâli, daha önce işlemiş olduğu günahları yok eder!…

Amr b. el-As’ın rivayetiyle önderimiz Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“İslâm, kendinden önceki günahları yok eder. Hicret de, ondan önceki günahları yok eder. Hacc da, ondan önceki günahları yok eder.” (27)

İbn Abbas (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:

“Hacc ile Umre’yi beraber yapınız. Çünkü bunlar, kömürün demir paslarını erittiği gibi günah ve fakirliği eritir.” (28)

Yeryüzünün varisleri olan muvahhid mü’minlerin Ümmet bütünlüğü ve İslâm ruhu şuuruyla her yıl aynı günlerde gerçekleştirdikleri yıllık kongre olan Hacc’da, Ümmetin mes’eleleri dile gelir ve çözüme kavuşturulur… Dünyanın çeşitli bölgelerinden, çeşitli ırklara, çeşitli renk ve dillere mensub olan, fakat aynı dine inandıkları, aynı akideyi taşıdıkları için kardeş olan mü’min müslümanlar, Hacc ibadeti sırasında tanışır ve kaynaşırlar… Bir yürek ve bir bilek olmaya gayret ederler… Bu birbirinden kopmaz birlik ve beraberlik ruhunu, bu Ümmet vahdeti anlayışlarını kendi ülkelerine taşıyan mü’min müslümanlar, Beytullah olan Kâbe merkezli olmaya gayret ederler…

Hacc, aynı zamanda bir cihaddır!…

Mü’minlerin annesi Aişe (r.anha)’dan.

Aişe:

— Ya Rasulellah (r.a.s.), biz cihadı, amellerin en faziletlisi görüyoruz. Bundan dolayı biz, cihad etmeyelim mi? diye sordu.

Rasulullah (r.a.s.) da:

“Hayır, siz kadınlar için cihadın en faziletlisi, Mebrur Hacc’dır.” buyurdu. (29)

Mü’minlerin annesi Ümmü Seleme (r.anha)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Hacc, zayıf olan her (müslüman) kişinin cihadıdır.”(30)

Allah’ın razısını gözeterek ve gereğini yerine getirerek Hacc’a ve Umre’ye giden mü’min müslümanlar, Allah’ın elçileridirler… Bunlar, Allah’a itaat ettiler ve Allah da, onların dilediklerini kendilerine verdi… Rasulullah (s.a.s.), bu gerçeği dile getirir ve Ümmetini müjdeler…

Abdullah İbn Ömer (r.anhuma)’nın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):

“Allah yolunda (kâfirlerle) savaşa giden, Hacc’a giden ve Umre’ye giden kimseler, Allah’ın elçileridir. Allah, bunları (ibadete) davet etti. Bunlar da, O’nun davetine icabet ettiler ve bunlar, Allah’dan dilekte bulundular, Allah da, onlara dilediklerini verdi.” (31)

Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle), böyle saf ve temiz bir imanla, böyle ihlas üzere bir anlayışla ve Ümmet şuuruyla Hacc ibadetinin gerçekleşmesini emretmektedir…. Ne mutlu, bu emri gereği gibi yerine getiren mü’min müslümanlara!..

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

“İnsanlar içinde Haccı duyur. Gerek yaya, gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler.

Kendileri için bir takım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah’ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun.” (32)

Bu, böyledir!…