İMANLARINI CANLI TUTANLAR

Sevban (r.a)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurur:

“Her kim akşama (ve sabaha) vardığı zaman:

-Rabb olarak Allah’a, din olarak İslâm’a ve peygamber ola­rak da Muhammed’e razıyım derse, kendisini memnun (razı) etmesi Allah üzerine hak olur.”[57]

Yegâne Rabbi Allah Teâlâ’nın razı olduğu ve emrettiği sa­hih imanını canlı tutan, sabah ve akşam şuurlu bir şekilde kal­ben tasdik edip dil ile ikrar eyleyen mü’min kul, Allah tarafından memnun edilmektedir… Onun memnun oluşu, Rabbi Al­lah’dan razı oluşudur… Rabbi Allah’ı razı etmiş ve O’ndan razı olmuş mü’min kul, memnun ve mes’ud bir kuldur…

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

“Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,

Rabbine, hoşnud edici ve hoşnud edilmiş olarak dön.

Artık kullarımın arasına gir.

Cennetime gir.”[58]

Allah Teâlâ’ya sahih bir iman ile inanmış ve imanın gereği olan kulluk vazifesini yerine getirerek, yaratılış gayesi olan şirksiz ibadet etmiş olan kul, “cennetime gir” mükâfatını hak kazanmış olur… Rasulullah (s.a.s), imanını canlı tutan, onu zedelemeyen ve sahih iman ile Rabbi Allah’a kavuşanın, elinden tutup cen­nete götüreceğini beyan buyurmuştur…

El-Müneyzir (r.a)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s):

“Kim sabahları:

-Rabb olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, Peygamber olarak da Muhammed’e razı oldum (inandım) derse, onu, elinden tutup cennete koyacağıma söz veririm!”[59]

Hevadan konuşmayıp, yalnız kendisine Allah tarafından vahyolunanı konuşan Rasulullah (s.a.s) söz veriyor…[60] “El-Emin”, her sözünde sadık ve va’dına riâyet eden Rasulullah söz veriyor!..

“Onu, elinden tutup cennete koyacağıma söz veririm!”

Sözüne sadık ve va’dına vefâlı Rasulullah (s.a.s), bu va’dını şarta bağlamıştır… İstenilen şartlar yerine geldiği zaman, veri­len va’d mutlaka gerçekleşecektir… Rasulullah (s.a.s)’in bu va’dı, Rabbimiz Allah’ın şu va’dına benzemektedir:

“Ey iman edenler, eğer siz Allah’a (Allah adına İslâm’a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.”[61]

Allah Teâlâ, yardımını, yardım etme şartına bağlamıştır… Eğer Allah adına İslâm’a ve Müslümanlara yardım edilir, İslâm üzere ayaklar sabit edilecek olunursa, Allah da iman edip üzer­le­rine düşen kulluk vazifelerini yapan muvahhid kullarına yardım edecektir…

Önderimiz Rasulullah (s.a.s), elinden tutup cennete koya­cağı mü’min kulun, Allah’dan başka hüküm koyucu tanımayan, İslâm’dan başka hayat nizamı kabul etmeyen ve Rasulullah (s.a.s)’den başka izi takib edilecek örnek bir önder benimseme­yen bir kul olmasının gereğini beyan buyurur…

Hüküm koyucu olduklarını ilân eden çağın tağut fir’avn­larını reddeden, onların tağutî düzenlerini ve ideolojilerini kabul etmeyen, insanları nûrdan kopararak karanlıklara götüren önderliklerini asla benimsemeyen muvahhid mü’min bir kul, Ra­su­lullah (s.a.s)’in va’dını hakketmiş bir kuldur…

İslâm topraklarını işgal edip Müslümanları esaret altına alan egemen zalim tağutlar, egemen oldukları bölgelerde kendilerini hüküm koyucu ve hükümlerine itaat edilen rabler olark gör­müşlerdir… Allah’ın hükümlerini, Rasulullah (s.a.s)’in Sünnetle­rini geçersiz kılmış, İslâm’a aid ilkeleri uygulanmaz hâle getir­mişlerdir… Bu zalim müstekbirlerin, bu egemen tağutların ege­menliklerine karşı mücadele edip, onların zulüm ve sömürü dü­zenlerini yok etmeye çalışan, Allah’ı Rabb, İslâm’ı din ve Ra­su­lul­lah (s.a.s)’i önder edinmiş katıksız iman sahibi salih mü’min kullar, Rasulullah (s.a.s)’in ellerinden tutup cennete koyacak şah­siyetlerdir…

Sabah-akşam, yani gece-gündüz imanlarını, dinlerini ve salih amellerini, şirkten, küfürden, bid’attan, hürafeden, fısktan, fücûrdan ve her türlü günahtan korumaya çalışan bu muvahhid ve mücahid mü’minlerin özelliklerini Rabbimiz Allah, hayat kita­bımız Kur’ân-ı Kerim’de şöyle beyan buyuruyor:

“Şübhesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündü­zün ardı ardına gelişinde temiz akıl sahibleri için gerçekten ayetler vardır.

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zik­rederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen, pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.

Rabbimiz, şübhesiz sen kimi ateşe sokarsan, artık onu, hor ve aşağılık kılmışsındır. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.

Rabbimiz, biz:  “Rabbinize iman edin” diye imana çağ­rıda bulunan bir çağrıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür.

Rabbimiz, Rasullerine va’dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi hor ve aşağılık kılma. Şübhesiz Sen, va’dine muhalefet etmeyensin.”

Nitekim Rableri onlara (duâlarını kabul ederek) cevab verdi: ‘Şübhesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz, kiminizdendir. İşte hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarında ırmaklar akan cennetlere koyacağım. (Bu,) Allah katında bir karşılık (sevab) tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O’nun katında­dır.”[62]

İmanlarını taptaze ve canlı tutan mü’min müslümanlar, ha­yatlarının her merhalelerinde emrolundukları gibi hareket et­meye çalışmalıdırlar… Kendilerine karşı, aile ve toplumlarına karşı olan vazifelerini İslâmî ölçüde gündeme getirmeli ve ahlâ­kın en güzeline sahib olmalıdırlar… Gerek akîde konusunda, gerek amel konusunda,  gerek ahlâk konusunda, gerekse iş konusunda, bulunduğu toplumda örnek bir şahsiyet olmaya gayret etmelidirler… Onlar, üzerlerine düşeni hakkıyla yaptıkları takdirde, Allah ve Rasulü (s.a.s) kendilerine va’dettiklerini mut­laka yerine getirecektir…

Rabbimiz Allah Teâlâ:

“Onları, altlarında ırmaklar akan cennetlere koyacağım.” buyururken, Rasulullah (s.a.s):

“Onu, elinden tutup cennete koyacağıma söz veririm.” bu­yurur.

Allah ve Rasulü (s.a.s), mutlaka doğru buyurdular! Va’det­tikleri mutlaka gerçekleşecektir!

 

[57] Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Daavat, B.12, Hds.3611.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B.100-101, Hds.5070.

İmam Nesâî, Amelu’l-Yevmi ve’l-Leyle, C.1, Sh.145-146, Hds.4.

İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e., C.2, Sh.78, Hds.13. İmam Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C.4, Sh.337, C.5, Sh.367) ve Hakim’den.

[58] Fecr, 89/27-30.

[59] İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e., C.2, Sh.78, Hds.4. Taberânî, Hasen isnad ile rivayet etmiştir.

[60] Bkz. Necm, 53/3-4.

[61]   Muhammed, 47/7.

[62] Âl-i İmrân, 3/190-195.