Önsöz (Kırk Emir)

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.

Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

Salât ve selâm olsun Rasulullah’a, Âline, Ashabına ve Kıyamete kadar O’nun izinde giden muvahhid ve müttakî mü’minlere…

Ben, şehadet ederim ki, Allah’dan başka ilâh yoktur ve yine şehaadet ederim ki, Hz. Muhammed (s.a.s.) Allah’ın kulu veRasulü’dür…

Yeryüzündeki bütün tağutları, her yönüyle ve her çeşi­diyle tanımayıp reddettim… Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah’a, katıksız, şirksiz, şübhesiz ve kesin iman ettim… Ya­ratılış gayemiz olan Rabbimiz Allah’a ibadet etmekte O’na hiçbir şeyi ortak etmez, yalnız O’na ibadet eder ve yalnız O’ndan yardım dileriz…

Allah’ı Rabb, İslâm’ı din, Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’i hayat önderi olarak kabul edip razı oldum ve hiç tereddüd etmeden iman ettim…

Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd ve şükürler olsun ki, bu kuluna yardım ederek, “Dâva Dersleri” serisinin doku­zuncu kitabı olan “KIRK EMİR” adlı bu eserimizi de ta­mamlamış olduk… Bu eserimizde, yegâne hayat düsturumuz

Kur’ân-ı Kerim’de, “Ey iman edenler,” diye başlayan ayet-i kerimelerden kırk âyeti esas alarak, kırk önemli konuyu izah etmeye gayret ettik…

Bir adam, Abdullah ibn Mes’ud (r.a.)’a gelmiş:

Bana, bir tavsiyede bulun, demiş.

Oda:

Allah Teâlâ Hazretlerinin ayetlerinde:

“Ey İman edenler” diye buyurduğunu işittiğin zaman, o âyete kulak ver! Çünkü o, ya emroîunan bir hayır, yahud men’edilen bir şerrdir, demiş. [1]

En hayırlı neslin önde gelen değerli şahsiyetlerinden Abdullah ibn Mes’ud (r.a.)’m beyan ettiği gibi, Rabbimiz Allah’ın, “Ey iman edenler,” hitablarına kulak verip dinledik ve itaat ettik… Bu hitabtan sonra gelen emre uymaya gayret ederken, nehyettiklerinden vargücümüzle kaçındık… Helâl olanları yerine getirip yapmaya çalışırken, haram kılınanlar­dan en uzak mesafede uzak olmanın gereğine inandık…

İmam Hasanü’l-Basrî (rh.a.) şöyle demiş:

Kim ne olduğunu bilmek isterse, kendini Kur’ân’a arzetsin! (İnanış, hâl ve hareketi Kur’ân’a uyuyor mu? Baksın!). [2]

Her muvahhid mü’min, İman Hasanü’l-Basrî (rh.a.)’ın bu tavsiyesi gereği nefsini, yegâne hayat düsturumuz Kur’ân-ı Kerim’e arzetmelidir… Noksanlıklarını tamamla­malı, aşırılıklarını yontmalı ve tam kıvamında dengeli bir hâle gelmelidir…

“Ey İman edenler,” hitabıyla başlayan kırk âyetin açıklamalarını yaparken, elimizde bulunan bir çok tefsirlere müracaat ettik ve tefsir âlimlerinin görüşlerinden çok fayda­landık… Yeri geldikçe bu görüşleri aynen aktardık ki, oku­yucu da ondan faydalanmış olsun…

Zalim egemen tağutlar tarafından işgal edilmiş İslâm topraklarında esaret altındaki mü’min müslümanlar, her türlü şirk ve küfür kültüründen arınmak için yeniden İslâm’a dönmeli ve tek değişmez ölçü olan hayat düsturumuz Kur’ân-ı Kerim’e nefsini arzetmelidir… Kur’ân-ı Kerim’in hayata uygulanışı olan Rasulullah (s.a.v.)’in Sünneti’ne sa­rılmalı, Sünnetsiz Kur’ân’ın anlaşılamayacağı ve uygulana­mayacağı hakikatini unutmamalıdır… Sımsıkı sarıldığı müd­detçe asla sapmayacağı iki temel ölçü, iki ana kaynak: Al­lah’ın Kitabı Kur’ân-ı Kerim ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sün­neti!.. Bununla beraber Ümmetin icmaı ve Müctehid İmam­ların içtihadının da ümmet için rahmet olduğunu bilmelidir…

İnanan değerli okuyucuyu, eserle başbaşa bırakırken, yapılan her hitabın kendisine yapıldığını ve okuduğu her ko­nunun içinde kendisinin bulunduğunu hatırlatırız…

Dâvamızın başı ve sonu Alemlerin Rabbi Allah’a hamdetm ektir.

Kul Sadi YÜKSEL

28 Zilhicce 1423-1 Mart 2003

Ihlamurkuyu – Ümraniye

 



[1] Abdullah ibnü’l-Mübarek, Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekaik, çev. M. Adil Teymur, İst. 1992, Sh. 22, Hbr. 36

[2] Abdullah İbnü’l-Mübarek, a.g.e. sh. 22-23, Hbr. 37