Allah’dan Yardım Dilemenin Şartları

Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuru­yor:

“Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.[1]

Hüküm, göklerde de İlâh, yerde de İlâh olan Alemlerin Rabbi Allah’a aidolup[2] insan kullarına emreden ve onları kö­tülükten nehyeden O’dur!.. İnsan kullarının içinde, O’nun emirlerini ve nehiylerini dinleyip gereğini yapanlar ise, katık­sız iman eden Tevhid ehli muvahhid mü’minlerdir.

Alemlerin Rabbi Allah, kendisine katıksız iman edip te-reddüd etmeden itaat eden muvahhid mü’min kullanna:

“Ey iman edenler!” diye seslenip kendilerine üç şeyi yapmalarını emrediyor:

1) Sabır etmelerini,

2) Dosdoğru namaz kılmalarını,

3) Bununla beraber Allah’dan yardım dilemelerini!.. Yegâne Rabbleri, Melikleri ve İlâhları Allah’dan yardım dilemeden önce sabır ve namaz ehli olmalarını emrediyor… Al-lah’dan yardım dilemenin ve kendilerine yardımın ulaşmasının şartlan: Gereği gibi sabretmek ve dosdoğru namaz kılmaktır…

Alemlerin yegâne egemeni ve egemenlikte asla ortağı ol­mayan AllahTeâlâ, [3] mü’min müslüman kullarına sabırla ve namazla kendisinden yardım dilemelerini emrederken bunun, huşu duyanların dışındakiler için ağır bir yük gibi olduğunu be­yan buyurur:

“Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şübhesiz huşu du­yanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır. [4]

Muvahhid mü’min kullarına bu üç emri veren Rabbimiz Allah’ın emrini, tek tek gözden geçirip gereğini yapmak üzere açıklamaya gayret edelim…

1) Sabır

 

Allah Teâlâ’nın güç ve kuvvet vermesiyle sabreden mu­vahhid mü’minler, sabrettiklerinden dolayı her türlü iyiliğe ka­vuşurlar… Hayırlı olmanın ve hayra ulaşmanın çaresi ve yolu, gereği üzere sabredebilmektir… Rabbimiz Allah, şartlarına ri­âyet ederek sabreden kullarıyla beraberdir… Rabbimiz Allah, mü’min müslüman kullarını imtihan etmekte ve sabredenleri sevip onları ödüllendirmektedir…

Şöyle buyuruyor Allah Teâlâ:

“Andolsun, Biz sizi, biraz korku, açlık ve bir parça mal­lardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.

Onlara bir musibet isabet ettiğinde derler ki: ‘Biz, Al­lah’a aid (kullar)ız veşübhesiz O’na dönücüleriz.

Rabblerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üze­rinedir ve hidayete erenler de bunlardır. [5]

Abdullah ibn Abbas (r.anhunia)’ya, yolculukta bulundu­ğu bir sırada kardeşi Kusem’in bir başka görüşe göre kızının-vefat haberi verilir.İstircada bulunur (inna lillah ve inna ileyhi . raciun, der) ve şöyle söyler:

Bu, bir avret ki Allah, onu setretti. İhtiyaçlarını karşı­lamakla yükümlü olduğumuz bir varlığımızdı. Allah, bu so­rumluluğumuzu kaldırdı ve Allah’ın bizim için önden gönder­diği bir ecirdir.

Daha sonra yolun bir kenarına çekildi, namaz kıldı. Ar­kasından:

“Bir de sabır ve namaz ile yardım isteyiniz.” [6] buyruğunu okuyarak, bineğine doğru gitti. [7]

İmam Kurtubî (rh.a.), sabrın iki türlü olduğunu beyanla şöyle der:

“Sabır iki türlüdür:

Allah’ın masiyetine karşı sabır. Böyle bir kişi, mücahid demektir.

Allah’a itaate karşı sabır. Böyle bir kişi de abid demektir.

Kişi, hem Allah’ın masiyetine karşı sabreder, hem Al­lah’a itaat üzresabrederse, yüce Allah ona, kaza ve kaderine razı olmak meziyetini kazandırır. Bu rızanın alâmeti ise, nefsin karşı karşıya kaldığı hoş olmayan ve sevilen şeylere karşı kal­bin sükûnetini koruması, huzurunu bozmamasıdır. [8]

Amr b. Abese  anlatyor:

Dedim ki:

(Ya Rasulallah,) İman nedir? (Rasulullah, s.a.v.):

“Sabır ve hoşgörü!” buyurdu. [9]

Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah Muhammed (s.a.s.), “İman nedir?” sorusuna böyle cevab vermiş­ti. Ancak katıksız iman sahibi olan muvahhid mü’minler, sab­redebilir ve af yolunu seçerekhoşgörebilirler… Bu, sapasağlam imanın gereğidir…

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

Sabret, senin sabrın ancak Allah (in yardımı) iledir. [10]

Mü’min müslümanlar, yaşadıkları her anlarında üzerleri­ne düşen kulluk görevlerini yerine getirmeye çalışırlar… Eğer Rabbimiz Allah’ın kendilerine verdiği bir nimet içinde iseler, bunun bir imtihan olduğunun farkına vanr, şükrünü yapar, nef­se uymamaya ve azıtmamaya çalışır, sabırlı olurlar… Rabbimiz Allah kendilerini musibetler ve sıkıntılarla, yoksulluk ve belâ­larla imtihan ettiği zaman, yine sabreder ve Allah’a karşı isyan etmezler… Onlara düşen kulluk görevi, her hâllerinde RabbleriAllah’ın razı olduğu gibi davranmak ve önderleri Rasulullah (s.a.s.)’e uymaktır!..

Rabbimz Allah şöyle buyurur:

“De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arzı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesabsız ödenir.[11]

Alkame (rh.a.)’ın rivayetiyle Abdullah ibn Mes’ud (r.a.) şöyle demiştir:

Sabır, imanın yarısı; yakîn ise, imanın tümüdür. [12] Kâmil imanın bir gereği olan sabır etmek, Rabbimiz Al­lah’ın va’dettiği hesabsız ecirlere kavuşmanın sebebidir… İmti­han sahası olan dünya hayatında zorluklara ve çilelere karşı direnebilen muvahhid mü’minler, Allah Teâlâ’nın buva’dına ulaşırlar…

İmam Evzâî (rh.a.) şöyle der:

Onlara ölçü ile, tartı ile verilmeyecek, onlara avuç avuç verilecektir.

İbn Cüreyc (rh.a.) de şöyle demiştir:

Bana ulaştığına göre onlara, amellerinin sevabı hiç bir şekilde hesabedilmeyecek, ancak bunun üzerine onlara art­tırılacaktır.

Süddî (rh.a.) de

“Yalnız sabredenlere ecirleri hesabsız ödenecektir.” va’dının cennette gerçekleşeceğini söyler. [13]

İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.), sabır konusunda şunları kaydeder:

“Allah Teâlâ, kendilerinde ibadetleri yerine getirmede yardımcı olacak hususiyetler bulunduğu için sabır ve namazı yardım isteme vesilesi yapmıştır.

Sabırda bu hususiyetin bulunması, o nefsi, Allah’ın rıza­sı için, hoşuna gitmeyen şeylere zorlamak, güçlükleri sırtlan-maya ve sızlanmamaya alıştırmak içindir. Kim, nefsini ve kal­bini böyle bir boyun eğmeyesevkederse ona, ibadetleri yap­mak, taatların sıkıntılarına katlanmak ve yasak olan şeylerden kaçınmak kolay gelir.[14]

Emirü’l-mü’minin İmam Ömer ibnü’l-Hattab (r.a.) şöyle demiştir:

Sabıriki çeşittir:

Musibet anında sabır, güzeldir. Ondan daha güzeli, Al­lah’ın yasaklarına karşı sabretmektir.

Said ibn Cübeyr (rh.a.) şöyle der:

Sabır, kulun, başına gelen şeyleri Allah’dan bilmesi, Allah’ın katından sayması ve onun sevabını ummasıdır.

Ebu’l-Âliye (rh.a.),

“Sabır ve namazla yardım isteyin.” âyeti konusunda şöy­le demiş:

Allah’ın rızasını dileyin ve bilin ki bu, Allah’a itaat-tan bir bölümdür. Namaza gelince, şübhesiz ki namaz, bir konuda sebat etmenin en büyük desteğidir. [15]

Allah Teâlâ’nm seçkin kulları olan Nebiler ve Rasullerle beraber salihler,sıddîkler ve şehidlerin ahlâkı olan gereği gibi sabretmek, eziyetlere ve çilelere karşı direnmek, nefsî arzular­dan uzak durup, hevaya karşı cihadetmek gibi izzetli bir dav­ranıştır…

Yahya b. el-Yeman (rh.a.) şöyle der:

Sabır, Allah’ın sana nzik olarak verdiği hâlden başka­sını temenni etmemek, Allah’ın senin için hükmetmiş olduğu dünya ve ahirete dair hükümlerine rıza göstermektir.

eş-Şa’bî(rh.a.)’den.

Emirü’l-mü’minin İmam Ali b. Ebi Talib (r.a.) şöyle söylemiştir:

Sabrın imana göre durumu, başın cesede karşı konu­mu ayarındadır.

İmam Taberî (rh.a.) Emirü’l-mü’minin İmam Ali (r.a.)’ın bu hikmetli sözünü açıklarken şöyle der:

Ali (r.a.), gerçekten doğru söylemiştir. Çünkü iman, kalb ile bilmek, dil ile ikrar etmek, azalarla amel etmektir. Azalarıyla amel etmeyi sürdürmeyen ve sabır göstermeyen bir kimse, mutlak anlamıyla imana hak kazanamaz. Şer’i emirler gereğince amel etmek üzere sabretmek, kendisi olma­dıkça cesedinin tam olması sözkonusu olmayan insanın başı­na benzer. [16]

“Sabırla ve namazla yardım dileyin.” âyet-i kerimesinin tefsirinde İmamTaberî (rh.a.):

Allah Teâlâ, bu âyet-i kerimede, insanları Allah’ın emir ve yasaklarından, nefislerine ağır gelenlere karşı sabret­melerini istemiştir, demiş ve şunları kaydetmiştir:

“Sabrın asıl mânâsı, nefsi, sevdiği şeyden alıkoymak, heva ve hevesinden el çektirmektir. Bu bakımdan, felâketler karşısında kendisini frenleyene, ‘sabreden’ denilmiş. Ramazan ayına da, yeme ve içmeye karşı sabredildiğinden dolayı, ‘sabır ayı’ denilmiştir. Bir kısım âlimler, buradaki ‘sabır’ kelimesin­den maksadın, oruç tutmak olduğunu ve bu âyet-i kerimenin:

Oruç tutarak, namaz kılarak sabredin’ demek istediğini söyle­mişlerdir.[17]

Zalim ve egemen tağutî güçler tarafından işgal edilen İs­lâm topraklarında yaşayan mazlum muvahhid mü’minler, sabır silahına çok sıkı sarılmaları gerekir… Yegâne hayat nizamını bir yana bırakıp heva ve hevesleriniilâhlaştirarak ona tapman zalim müstekbir tağutî egemenlere karşı direnmeye devam e-den mü’min müslümanlar, Allah’dan yardım dilerken, sabır ve namaz üzere olmaya çok dikat etmelidirler… Allah’ın yardımı­nın,muvahhid kullara ulaşmasının şartı, sabır ve namazın gere­ğini amel hâline getirip, yaşanan bir hayat olmasını sağlamak­tır…

Emirü’l-mü’minin İmam Ömer İbnü’l-Hattab (r.a.) şöyle demiştir:

Biz, hayatımızın hayrını (tadını) sabırla bulduk!. [18]

İmam Ömer (r.a.)’ın bu beyanı, merhamet edilmiş ve adalet üzere olan vasat ümmetin Özelliğidir!..

2) Namaz

 

Namaz, katıksız imandan sonra en büyük kulluk göster­gesidir!.. Gereği üzere ve dosdoğru kılman namaz, kulun Rab-bini tanıması, Allah’danbaşka rab edinmemesinin ölçüsüdür!.. Namaz, yalnızca Alemlerin Rabbi Allah’a kul olup, O’nun dı­şında bütün yalancı ilâhları, sahte rabblerireddetmenin, yeryüzü tağutlarmı tanımamanın en büyük belirtisidir!.. Namaz, en korkunç suç olan şirkten ve küfürden kurtulup Tevhid üzere yaşamanın ilkesidir!..

Cabir b. Abdillah (r.anhuma)’mn rivayetiyle şöyle buyu­ruyor Rasulullah(s.a.s.):

“Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında (yalnız) nama­zı terk etmek vardır!”[19]

Bu hadisin şerhinde şunlar beyan edilmiştir:

“Kişi ile şirk arasında namazı terk etmek vardır.” hadisin mânâsı:

Bir müslümanı küfürden men’eden şey, namaz kılması­dır. Namazı bıraktı mı artık o kimse ile şirk arasında mâni’ kal­maz, küfre girer, demektir. [20]

Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Sana, kitab’dan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa) dan ve kötü­lüklerden alıkoyan Allah’ı zikretmek ise, muhakkak en büyük (ibadet) dür. Allah, yaptıklarınızı bilir.[21]

Mü’min müslümanları, her türlü kötülükten alıkoyan ge­reği üzere kılınan namaz, Alİah Teâlâ’ya karşı yapılan ibadet ve itaatin en büyüğüdür… Bu ibadet ve itaatin huşu içinde ger­çekleştirilmesi ve hiç ihmal edilmemesi gerekir… Bu şekilde yaşamak, mü’min müslümanların vazgeçilemez vasfıdır…

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Mü’minler gerçekten felah bulmuştur.

Onlar, namazlarında huşu içinde olanlardır.[22]

“Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.

İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiret nimetlerine) va­ris olacak onlardır.

Ki onlar, Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır, içinde de ebedî olarak kalacaklardır. [23]

Namaz, mü’min müslüman kulun, Rabbi Allah’ı unut­madan anışıdır… Birmuvahhid mü’min kulun hayatında, namazın hayat ve hayatın namaz hâline gelişi, onun Rabbi Al­lah’a karşı olan kulluk vazifesini tam yerine getirmesi demek­tir… Namaz, hayat hâline gelir ve diri tutulacak olunursa,mü’min müslüman kulu bütün kötülükten alıkoyan.. Hayat na­maz hâline gelirse, zaten kötülük işlenmez!..

Rabbimiz Allah Teâlâ, Mukaddes Tuva. Vadisi ‘nde U-lu’l-AzmRasullerden Musa (a.s.)’a şöyle buyurur:

“Gerçekten Ben, Ben Allah’ım, Benden başka İlâh yok­tur. Şu hâlde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.” [24]

Muvahhid mü’minler, dünyanın neresinde olurlarsa ol­sunlar, tağutları vetağutî sistemleri tamamen reddedip yalnızca Allah’a inanarak, kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a iba­det ederler… Allah’ı unutmadan zikretmek için namazlarını dosdoğru kılarlar… Namaz, en büyük zikirdir… Namaz,mü’min müslüman kulları, Rabbleri Allah’a bağlayan, kopması mümkün olmayan bir kulp ve bir iptir…

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.[25]

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Allah Teâlâ şöyle buyurdu;

Ben, kulumun Beni zannı yanındayım.

Kulum, Beni andığı zaman Ben, muhakkak onunla bera­ber bulunurum. O, Beni gönlünde gizlice zikrederse, Ben de onu bu suretle nefsimde (Zatımda) zikrederim. Eğer o, Beni bir cemaat içinde zikrederse, Ben de onu, bu cemaat ferdlerinden daha hayırlı bir cemiyet içinde anarım. [26]

Huzeyfe (r.a.) şöyle demiştir:

Rasulullah (s.a.s.), sıkıntılı bir işle karşılaşınca namaz kılardı. [27]

Abdullah ibn Abbas (r.anhuma) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.), sıkıntı anlarında şu duayı okuyordu: “(İbadete lâyık) hiç bir ilâh yoktur, ancak Azîm ve Ha-lîm olan Allah vardır. ( İbadete lâyık) hiç bir ilâh yok, ancak büyük Arş’ın Rabbi olan Allah vardır. (İbadete lâyık) hiç bir ilâh yoktur, ancak göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve kerim Arş’ın Rabbi olan Allah vardır. [28]

Merhamet olunmuş vasat ümmetin muvahhid mü’min kulları için yegâne önder ve hayat örneği olan RasuluUah Mu-hammed (s.a.s.),[29] namaz ile Rabbimiz Allah Teâlâ’yla rabıta­sını sımsıkı yaptığı gibi, ümmetine de bunu emrediyordu…

Malik ibn Huveyris (r.a.)’dan.

RasuluUah (s.a.v.) şöyle buyurur:

“Benim nasıl namaz kılar olduğumu gördünüzse, öylece namaz kılınız!.[30]

Rabiatü’bnü Ka’b el-Eslemî (r.a.) anlatıyor:

RasuluUah (s.a.s.) ile beraber gecelemekteydim. Kendi­sine abdest suyu ve ihtiyacı olan şeyleri getirirdim. Bunun üze­rine bana:

“Dile!” dedi.

Ben:

Cennette senin refikin olmayı dilerim, dedim. “Yahud bundan başka bir şey!” buyurdu.

Dileğim budur, dedim. Rasulullah (s.a.s.):

“O hâlde çok secde etmek suretiyle nefsin için bana yar­dımcı ol!” buyurdu. [31]

3) Allah’dan Yardım Dilemek

 

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“De ki: ‘Şübhesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, Alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.

O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben, böyle emrolundum ve ben, müslümanolanların ilkiyim.[32]

Bütün varlığıyla Allah’a aid olan, malını ve canını cen­net mukabili Rabbi Allah’a satan [33]Muvahhid mü’minler, her gün gereği üzere dosdoğru kılmaya bütün gayretini sarfettiği beş vakit namazının her rek’atındaokumuş olduğu, “Fatiha Sû-resi”nde, Rabbi Allah’ın kendisine öğrettiği şu ahid sözünü tekrar etmektedir:

“Biz, yalnızca Sana ibadet ederiz ve yalnızca Sen’den yardım dileriz. [34]

Alemlerin Rabbine asla şirk koşmadan ibadet eden ve ibadette Rabbi Allah’a hiç bir şeyi ortak kılmayan [35] Muvah­hid mü’minler, ibadetin şartlarını yerine getirince, Allah’dan yardım dilemeye hak kazanırlar…Muvahhid mü’minler, yalnız ve yalnız Rableri Allah’dan yardım dilerler… Allah ve Rasulü (s.a.s.)’in emredip gösterdiği şekilde yardım isterler…

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Allah’ın katından başkasında nusret (zafer ve yardım) yoktur. [36]

“İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır. [37]

Muvahhid mü’minler, sabırla ve namazla yalnız Rabbleri Allah’danyardım dileyince, Allah Teâlâ da yardım edilmeyi hakeden katıksız iman sahibi kullarına yardım eder… Rabbimiz Allah’ın âyet-i kerimesinde de beyan edildiği gibi yardım olun­mak, mü’min müslüman kulun kazandığı bir haktır!..

Ebu’d-Derda (r.a.)’den.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kardeşinin ırzını koruyan hiç bir müslüman kişi yoktur ki, kıyamet günü cehennem ateşini ondan çevirmesi Allah’ın üzerine bir hak olmasın!”

Sonra Rasulullah (s.a.s.):

“İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır.[38]buyruğunu okumuştur.[39]

İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:

Bir gün (hayvanın üstünde) Rasulullah (s.a.s.)’in terki­sinde idim. DerkenRasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Ey delikanlı, sana bir kaç kelime öğreteceğim:

Allah’ı (n emirlerini ve yasaklarını) gözet ki, Allah da seni gözetsin. Allah’ı gözet ki, O’nu karşında bulasın. İsteyece­ğin zaman Allah’dan iste ve yardım taleb edeceğin zaman, Al­lah’dan yardım taleb et!” [40]

Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Sana fayda veren şeye çaba göster, Allah’dan yardım dile ve âciz olma![41]

Mü’min müslümanlar, dünyada ve ahirette kendilerine fayda veren yalnızca Allah’a itaat etmeyi ihmal etmemelidir­ler… Allah’a itaat ederken, önderleri ve Örnekleri Rasulullah ‘ (s.a.s.) gibi davranmalı, yani Sünnet üzere olmalıdırlar… Yal­nızca Allah’a ibadet etmede ve yalnızca O’ndan yardım dile­mede âcze düşmemelidirler!..

Bütün ihtiyaçlarını, yegâne Rabbi, İlâhı ve Meliki olan Allah Teâlâ’ya arz etmeli, sabırla ve namazla Allah’dan yardım dilemelidir… Her neye ihtiyacı varsa, önce Rabbi Allah’a arzet-ineli, sonra meşru sınırlar içinde gerekli yerlere başvurup onun giderilmesine çalışılmalıdır… İhtiyaçlar, Allah Teâlâ’nm helâl kıldığı ve razı olduğu bir yol ile temin edilmelidir…

Enes (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):

“Her biriniz, her (çeşit) ihtiyacını Rabbinden dilesin! Hatta koptuğu zaman ayakkabısının tasmasını bile!”[42]

Bu hadisin bir benzerini, Sabit el-Bunânî (rh.a.) rivayet eder…

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Her biriniz ihtiyacını Rabbinden dilesin! Hatta O’ndan tuz dilesin ve hatta O’ndan, koptuğu zaman ayakkabısının ba­ğını dilesin!” [43]

Hâlini, yegâne Rabbi ve kendisinden başka ilâh olmayan Alİah Teâlâ’yaarzeden mü’min müslüman kulun ihtiyacı, Al­lah tarafından karşılanır… Allah’a rağmen, Allah’dan başkasına yönelen ve ihtiyacını kendisi gibi aciz kullara arzedene yardımcı olunmaz… O kişi, ya maddî veya manevî yokluk içinde kıvranır durur!..

İbn Mes’ud (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kime yokluk isabet eder de (hâlinden şikâyet ederek) onu, halka arzeder(onlardan bir şeyler ister)se, yokluğu giderilmez. Kim de onu, Allah’aarzederse, Allah onu, çabuk zen­gin eder. Ya çabuk ölümle veya çabuk zenginlikle.”[44]

Bu hadisin şerhinde şöyle denilmiştir:

“Allah’ın kişiyi çabuk ölümle zengin yapması, ya kişinin zengin bir yakını ölüp de ona varis olması suretiyle gerçekleşir ya da kişinin bizzat kendisinin ölüp de mala ihtiyaç duymaması suretiyle olur. [45]

İbnü’l-Farisî (r.a.)’dan.

el-Farisî, Rasulallah (s.a.s.)’e:

Ya Rasulullah, dileneyim mi? dedi.

Rasulullah (s.a.s.):

“Hayır! Eğer mutlaka bir şey istemen gerekirse, salih ki­şilerden iste!” buyurdu. [46]

İhtiyaçlarını, Rabbi Allah Teâlâ’ya arzeden muvahhid mü’min, mecbur kaldığında, kazancı helâl, isteyeni boş çevir­meyen ve yardım ettikleri vakit de başa kakmayan salih mü’minlerden yardım talebinde bulunabilir!..Muvahhid şahsi­yetinin rencide edilmesi konusunda hassas davranılmalı ve bu değerli şahsiyeti rencide etmemelidir… Bundan dolayı sabırlı davranmalı, sabırla ve namazla Rabbi Allah’dan yardım iste­melidir…

Allah Teâlâ, kendisine iman edip itaat eden kullarına muhakkak bir kurtuluş yolu gösterir ve onları ummadıkları bir yerden rızıklandırır…

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

“Kim Allah’dan korkup sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir.

Ve onu, hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter.[47]

Ebû-Âliye (rh.a.) şöyle der:

Allah’ın razı olacağı şeyleri başarmak için sabır ve namazla yardımlasın ve bilin ki, bu ikisi de Allah’a itaattendir.

İbn Cüreyc (rh.a.) de şunu beyan etmiştir:

Sabırla ve namazla yardımlasın. Çünkü bunlar, Al­lah’ın rahmetine kavuşturan iki yardımdır. [48]

Zalim egemen tağutlarm işgali altındaki İslâm toprakla­rında esaret altında yaşayan mustaz’af mü’min müslümanlar, namazın gereğini yerine getirerek ve namazı hayat hâline ko­yup diri yaşatarak, safları sıkı tutarak cemaat hâlinde edasına çalışmalıdırlar… Namaz, sabır ile hayatlaşır ve hayat, namaz hâline gelip de sabır ile devamlılığı sağlanırsa, mü’min kulları­na yardım etmeyi üzerine alan yegâne Rabbimiz Allah’ın yar­dımı ulaşır,muvahhid mü’minler zafer elde ederler!..

Sabır ile namaz ibadetlerini içice ve dengeli bir şekilde yerine getiren katıksız iman sahibi kullar, er veya geç umduk­larına nail olurlar… Hak ve batıl mücadelesinde, hak taraftarları ve hak üzere olan muvahhidmü’minler, tahmin edilen zaman içinde hedefe ulaşamadıkları takdirde sabır ve tahammül azal­dığı vakit, hemen namaza sarılmalıdırlar… Dosdoğru kılman namaz, sabrı yeniden canlandırır, taptaze hâle getirir… Canla­nan sabır, gereği üzere edâ edilen namazın devamlılığını sağ­lar… Sabır, namaz ile, namaz da sabır ile devamlılık arzeder…

Namaz, gürül gürül akıp asla kurumayan bir pınar, her an bereketlendiği için hiç bitmeyen bir servettir… Allah’ı zik­retmek olduğu için kalbler, namazla huzur bulup sakinleşir ve mutmain olur!.. İman ehli olan şahsiyetlerin direnci namazla artar, azmi namazla kuvvetlenir.[49] Namaz, sabır ipini uzatır ve çok sağlamlaştırdığı için kopması imkansızlaşır… Sabır, na­maz ile Allah’ın rızasını, kalb ferahlığını, ruh huzurunu, iste­nenyakîni ve emniyeti bulur!..

Muvahhid mü’minlerde sabır azaldığında, namaz ile Rabbleri Allah’a yönelir, O’nunla rabıtalarını sağlamlaştırır ve O’ndan yardım dileyerek, sabır takviyesi isterler… Namazı Al­lah içindir, sabrı ise, Allah yolunda yapacağı her işte ön plana çıkarır… Tehlikeler ve musibetlerle dolu olan hayat yolunda, yegâne Rabbi Allah’a ibadet ederek ilerleyen muvahhidşahsi­yetler, her işlerinde Allah’ın yardımı olmadan hiçbir başarı ola­mayacağına katıksız iman etmişlerdir… Bundan dolayı sabıria ve namazlaAllah’dan yadım dilemenin esas ilke olduğunu bi­lir, şübhesiz inanırlar!..Allah’dan yardım dilemenin şartı: Ka­tıksız iman, gereği gibi sabır ve dosdoğru namaz kılmaktır.. Şartlar, mü’min müslüman kul tarafından yerine getirilirse, va’dedilen yardım kendisine ulaşır…

 



[1] Bakara, 2/153.

[2] Bkz. Yusuf, 12/40, 67, En’am, 6/57, 62, Zuhruf, 43/84.

[3] Bkz. Kehf, 18/26.

[4] Bakara, 2/45.

[5] Bakara, 2/155-157.

[6] Bakara, 2/45, 153

[7] İmam Kurtubî, el-Câmiu Ii-Ahkâmi’1-Kur’ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 1997, C.2, Sh.6O.

Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya – Kerim Aytekin, İst. 1996, C. 1, Sh. 201-202.

[8] İmam Kurtubî, A.g.e. C.2, Sh. 402.

[9] İmam Muhammed b. Muhammed b. Süleyman er-Rüdânî, Cemu’l-Fevaid – Büyük Hadis Külliyatı, çev. NaimErdoğan, İst. T.Y. C. 1, Sh. 34, Hds. 84. Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir ve Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 4, Sh. 385’den.

Ahmed İbn Hanbel, Kitabu’z-Zühd, çev. Mehmed Emin İnsanoğlu, İst. 1993, C. LSh. 25, Hds. 53.

[10] Nahl, 16/126-127.

[11] Zümer, 39/10.

[12] İmam er-Rûdânî, A.g.e. C.l, Sh. 34, Hbr. 85. Taberânî, Mu’cemu’I-Ke bir’den.

Sahih-i Buhârî, Kitabu’1-İman, B. 1, (Bab başlığında. İkinci kısmı)

[13] İbn Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerîm Tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlıga-Dr. Bedrettin Çetiner, İst. 1986, C. 12, Sh. 6903.

[14] Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir-Mefatihu’1-Gayb, çev. Prof. Dr. Suat Yıldırım, vdğ. Ank. 1989, C. 4, Sh. 73.

[15] İbn Kesir, A.g.e. C. 2, Sh. 328.

[16] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 2, Sh. 61.

[17] et-Taberî, A.g.e. C. 1, Sh. 201.

[18] Sahih-i Buhârî, Kitabu’r-Rikak, B. 20. (Bab başlığında). Ahmed ibn Hanbel, Kitabu’z-Zühd, C. 1, Sh. 174, Hbr. 610. Abdullah ibnü’l-Mübarek, Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekaik çev. M. Adil Teymur, İst. 1992, Sh. 158, Hbr. 630.

Ebu Nuaym el-İsfahânî, Hilyetü’l-Evhya- Sahabe’den Günümüze Allah Dostları, çev. Said Aykut, vdğ. İst. 1995, C. 1,Sh. 165.

[19] Sahih-i Müslim, Kitabu’1-İman, B. 35, Hds. 134.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sünnet, B. 15, Hds. 4678.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’1-İman, B. 9, Hds. 2751-2753

Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu’s-Sala, B. 77, Hds. 1078.

[20] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İst. 1977, Cl,Sh. 355 (İkinci Baskı).

[21] Ankebut, 29/45.

[22] Mü’minım, 23/1-2.

[23] Mü’minun, 23/9-11.

[24] Tâhâ, 20/14.

[25] Bakara, 2/152.

[26] Sahih-i Buhârî, Kitabu’t-Tevhid, B. 15, Hds. 34. Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zikr, B.6, Hds. 19-21.

[27] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu Salatu’t-Tatavvu, B. 22, Hbr. 1319. ?t-Taberî, A.g.e. C. l.Sh.372.

ibn Kesir, A.g.e. C. 12, Sh. 6481. Hakim ve Beyhakî’nin Delâil en-Nübüvve’den.

Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.l, Sh. 206, 268, 28. ve C. S, Sh. 358, 388.

[28] Sahihi Buhârî, Kitabu’d-Daavat, B. 26, Hds. 41. ^ahhi Müslim, Kİtabu’z-Zikr, B. 21, Hds. 83.

[29] Bkz. Ahzab, 33/21. Al-i İmrân, 3/31.

[30] Sahih-i Buharı, Kitabu’1-Ezan, B. 18, Hds. 28.

Kitabu’1-Edeb, B. 27, Hds. 38.

Kitabu Ahbari’l-Ahadî, B. 1, Hds. 1. Sahih-i Müslim, Kitabu’1-Mesacid, B. 53, Hds. 292. Sünen-i Dârimî, Kitabu’s-Salat, B. 42, Hds. 1256. İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B. 108, Hds. 213. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 53.

[31] Sahih-i Müslim, Kitabu’s-Salat, B. 43, Hds. 226. Sünen-i Neseî, Kitabu’1-iftitah, B. 169, Hds. 1138.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu Salatu’t-Tatavvu, B. 22, Hds. 1320. Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 4, Sh. 59.

[32] En’am, 6/162-163.

[33] Bkz. Tevbe, 9/111.

[34] Fatiha, 1/5.

[35] Bkz.Kehf, 18/110

[36] Enfal, 8/10.

[37] Rum, 30/47.

[38] Rum, 30/47

[39] İbn Kesir, A.g.e. C. 12, Sh. 6382. İbn Ebu Hatim’den.

İmam Kurtubî, A.g.e. C. 13,Sh. 500. en-Nehhas, es-Sa’iebî ve ez-Zemahşerî’den.

[40] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu’l-Kıyame, B.22, Hds. 2635. et-Tabcrî, A.g.e. C. 8, Sh. 83-84.

Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 1, Sh. 293 ve 303.;

[41] Sahih-i Müslim, Kitabu’İ-Kader, B.8, Hds. 34.

[42] Sünen-i Tirmizî, Kitabu’d-Daavat (Çeşitli Hadisler), B. 19, Hds. 3844.

[43] Sünen-i Tirmizî, Kitabu’d-Daavat (Çeşitli Hadisler), B. 19, Hds. 3845.

[44] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’z-Zekat, B. 28, Hds. 1645. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z -Zühd, B. 14, Hds. 2428. Ayrıcabkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.l, Sh. 407,442.

[45] Sünen-i Ebu Davud Tercüme ve Şerhi, Hzr. Necati Yeniel, vdğ. İst. 1988, C. 6,Sh. 278.

[46] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’z-Zekat, B. 28, Hds. 1646. Sünen-i Neseî, Kitabu’z-Zekat, B. 84, Hds. 2577.

[47] Talak, 65/2-3.

[48] et-Taberf, A.g.e. C. 1, Sh. 202.

[49] Bunlar, iman edenler ve kalbleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlar­dır. Haberiniz olsun, kalbler, yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.”Ra’d, 13/28.