(12) Büyük Günahlardan Kaçınmak

Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuru­yor: “Ey iman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşma­dan (doğan) bir ticaretten başka haksız nedenler ve yollarla (batılca) yemeyin. Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin. Şübhesiz Allah, sizi çok esirgeyendir. Kim haddi aşarak ve zulmederek böyle yaparsa, Biz onu, ateşe göndeririz. Bu, Allah için pek kolaydır. Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi, onurlu üstün bir makama soka­rız.[1] Yaratmanın ve emrin yalnız ve yalnız kendisine aid ol­duğu Rabbimiz Allah, [2] İnsan kullarını terbiye ederken, onlar !Çİn toplumsal yasalar koymuştur… Muvahhid mü’minler, Al­lah’ın insan kulları içinde has kullandır… Onlar, yegâne Rabb-leri Allah’a katıksız iman etmiş ve emrine tamamen teslim ol­uşlardır… Kendilerini, yalnızca O’na ibadet etsinler diye yaratan Rabbleri Allah’a [3]karşı ibadet vazifelerim yaparken, O’nun emrine göre hareket ederler… Kendilerini yaratan Rabb­leri Allah, onların nasıl yaşamalarını istiyorsa, ona göre emrini ve hükmünü beyan buyurmuştur… Onlar, yaratan Allah’ın em­rine göre hayatlarını tanzim ederler… Ferdî, ailevî ve toplumsal hayatlarını… Ekonomi, ticaret, eğitim ve karşılıklı ilişkilerde hep Rabbleri Allah’ın emrine göre hareket ederler… Mü’min müslümanların, birer muvahhid olarak katıksız bir şekilde iman ettikleri Rabbleri Allah’ın, kendilerine hitabla-nna can-u gönülden kulak verip emre âmâde olmaları varlıkla­rının sebebidir… “Ey iman edenler,” diye seslenen Allah Teâlâ, şu emri veriyor: “Mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ti­caretten başka haksız nedenler ve yollarla (batılca) yemeyin.” Abdullah ibn Abbas (r.anhuma) ve Süddî (rh.a.), âyetin bu bölümünü şu şekilde izah etmişlerdir: “Ey iman edenler, mallarınızı aranızda faiz, kumar, gasb ve zulüm gibi, Allah’ın haram kıldığı yollarla yemeyin. Ancak razı olacağınız bir ticaret yoluyla kazanacağınız mallan yiyin.” İmam Taberî (rh.a.), bu görüşe katılarak şu izahı yapı­yor: “Allah Teâlâ bu âyetle, mü’minlere haram kıldığı şekilde birbirlerinin mallarım yemeyi yasaklamıştır. Zira, haksız ye: e mal yemenin mânâsı budur. [4] Alemlerin yegâne Rabbi, ilâhı ve Meliki Allah Teâla’nın hayat nizamı olarak beyan buyurduğu İslâm Nizamı’nda haram kıldığı kazanç yollarının en önemlileri şunlardır: 1) Faiz Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Faiz (riba) yiyenler, ancak kendisini şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalk­mazlar. Bu, onların: ‘Alım-satım da ancak faiz gibidir’ demele­rinden dolayıdır. Oysa Allah, aliş-verişi helâl, faizi ise haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son ve­rirse, artık geçmiş kendisine, işi de Allah’a aiddir. Kim (faize) geri dönürse, artık onlar ateşin halkıdır. Orada onlar, sürekli kalacaklardır.[5] “Ey iman edenler, Allah’dan korkup sakının. Ve eğer inanmış iseniz, faizden arta kalanı bırakın. Şayet böyle yapmazsanız, Allah’a ve Rasulüne karşı sa­vaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) ne zulmetmiş olursunuz, ne de zulme uğra­tılmış olursunuz. [6] 2) Kumar Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun{lar)dan kaçının. Umulur ki, kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” [7] 3) Hırsızlık Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Hırsız erkek ve hırsız kadının (çalıp) kazandıklarına bir karşılık, Allah’dan da, tekrarı önleyen kesin bir ceza olmak üzere ellerini kesin. Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (dav­ranışlarını) düzeltirse, şübhesiz Allah, onun tevbesini kabul ed­er. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” [8] 4) Gasb (yol kesmek) Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Allah ve Rasulüne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çaba harcayanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (o) yerden sürülmeleridir. Bus onlar için dünyadaki aşağılan­madır, ahirette de onlar için büyürk bir azab vardır. Ancak sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe eden­ler başka. Biliniz ki şübhesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyen­dir. [9] Cabir b. Abdullah (r,anhuma)’mn rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Kim apaçık bir şekilde bir malı gasbederse (veya cebir kullanarak yağmalarsa) o kimse, bizden değildir. [10] 5) Rüşvet Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Birbirinizin mallarını haksızlıkla yemeyin ve siz, bile bile günahla insanların mallanndan bir bölümünü yemeniz için onları hakimlere aktarmayın.” [11] Abdullah b. Amr (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Allah’ın laneti, rüşvet verenin ve alanın üzerinedir (ve-üzerine olsun).[12] 6) Tartıda Hile Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Noksan ölçüp tartanların vay hâline! Ki onlar, insanlardan ölçerek aldıklarında noksansız alırlar. Kendileri onlara ölçtüklerinde veya tarttıklarında eksiltirler. [13] “Ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın. Bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir. “(Şuayb dedi ki:) Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkar­mayın. 7) Malda Hile Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.), bir ekin yığınına uğramış ve elini o- içine daldırmış da parmaklarına ıslaklık dokunmuş. Bunun üzerine: “Ey ekin sahibi, bu ne?” buyurmuş. Ekin sahibi: Ona yağmur isabet etti, ya Rasulallah! demiş. RasuluUah (s.a.s.): “O (ıslak) kısmı, insanlar görsün diye ekinin üstüne koy­sa idin ya! Aldatan, benden değildir!” buyurmuştur.[14] Rabbimiz Allah ve önderimiz Rasulullah (s.a.s.), haksız ve batıl yollarla insanların mallarını yemeyi yasak edip, bu ha­ram hâlleri böylece beyan buyurmuşlardır… Ayrıca Kur’ârn Kerim’de ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’nde olmayan ticaret şartlarını gündeme getirip alış-veriş yapmak batıldır… Yegâne hayat nizamı İslâm’ın dışındaki beşerî ve tağutî düzenlerin, İs­lâm’da haram kılman ticaret akîdlerini yasal laştırmal an sonucu insanların bu yasalarla amel etmeleri asla helâl değildir… Böyle bir ticaret ve ahş-veriş haram olup elde edilen kazanç, haram ve batıl yoldan elde edilmiş olur… Ümmü’1-mü’minin Aişe (r.anha) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.), insanlar içinde ayağa kalktı. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra, “Amma ba’du” diyerek şöyle hi­tabe yaptı: “Bir takım adamlara ne oluyor ki, onlar, Allah’ın Kita-bı’nda bulunmayan şartlar ileri sürüyorlar. Allah’ın Kitabı’nda bulunmayan herhangi bir şart, yüz kerre şart kılmrnş olsa da muhakkak surette batıldır. Allah’ın hükmü uyulmaya en haklı, Allah’ın öğrettiği şart da en sağlam ve en güvenile­cek şarttır.[15] Abdullah ibn Abbas (r.anhuma): Bir adamdan, bir elbise satın alarak: Eğer hoşnud olursam alırım, hoşnud olmazsam ya­nında bir dirhem ile onu iade ederim, diyen bir adam hakkında şöyle demiştir: Bu kişi, Allah’ın: “Mallarınızı batıl yollarla yemeyin” âyetinde işaret bu­yurduğu kişidir!. [16] Allah’ın Kitabı’nda ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’nde olmayan bütün ticaret şartları batıldır… Bu yol ile yapılacak ahş-verişler, batıl yollarla mal yemektir… Muvahhid mü’minler, hangi çağda, hangi ortamda ve hangi hâlde olurlarsa olsunlar, ticaret konusunda yegâne Rabb-leri Allah Teâlâ’nın hükümlerine riâyet eder, Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne tabi olurlar… Egemen zalim tağutların hü-ükümlerine göre ticaret yapmaz ve yapmamaya gayret eder­ler… Herhangi bir zaruret hâli olmadıkça, bu Tevhidî tavırların­dan asla taviz vermezler… Rabbimiz Allah şöyle buyurur: “Kendi nefislerinizi öldürmeyiniz. Allah, sizi çok esirge­yendir.” İmam Kurtubî (rh.a.), şu açıklamayı yapar: “Tefsir âlimleri, buâyet-i kerimeden maksadın, insanla­rın birbirlerini öldürmelerini nehyetmek olduğunu icma ile ka­bul etmişlerdir. Diğer taraftan âyet-i kerimenin lafzı, bir kimse­nin dünyaya olan hırsı ve mal isteği uğrunda maksadlı olarak kendisini öldürmesi yasağını da kapsamaktadır. Bu ise, kişinin kendisini telef olmaya götürecek aldatıcı işlere itmesi suretiyle olur. Yüce Allah’ın: ‘Kendinizi öldürmeyin’ buyruğunun kız­gınlık veya öfke hâlinde öldümeyin, anlamına geldiği de söyle­nebilir. Amma yasak, bütün bunları kapsamaktadır.[17] “Kendi nefislerinizi öldürmeyin” emri, iki şekilde beyan edilir… Biri, kişinin kendi kendisini öldürmesi, yani intihar; di­ğeri, kişinin bir başka kişiyi öldürmesi… Bu iki öldürme şekli, Rabbimiz Allah tarafından haram kılınmıştır… Özellikle mü’min müslüman olan bir şahsiyet, ne intihar etmeli, ne de hiç bir haklı sebebi olmadaan bir başka müslüman kardeşini öl-dürmeli… Böyle bir suç işlediği zaman, büyük günah sahibi olur… Çünkü Rabbi Allah’a karşı gelmiş ve haram sınırım çiğ­nemişin.. Allah ve Rasulü (s.a.s.) tarafından yasak, yani haram kılınmış olan intihar ve haklı sebebi olmadan bir mü’mini öl­dürme suçu, Kitab ve Sünnet’te şöyle beyan olunmuştur: 1) İntihar Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyl buyurmuştur: “Her kim kendini bir dağdan aşağı atıp da kendi kendisi­ni öldürürse, bu intihar eden kimse, cehennem ateşi içinde ebe­dî ve daimî olarak kendini yüksekten aşağıya bırakır olacaktır. Her kim zehir yudumlar da kendisini öldürürse, o kimse zehiri elinde, cehennem ateşi içinde ebedî ve daimî olarak iri içer olacaktır. Her kim de kendisini bir demir parçasıyla öldürürse, o da demiri elinde kendi karnına vurur ve yarar hâlde ebedî ve daimî surette cehennem ateşinde olacaktır.[18] Hadisin şerhinde şöyle denilmiştir: “Demirden murad: Bıçak, kılıç vesaire gibi şeylerdir. Haksız yere insan öldürmenin en büyük günahlardan olduğunu görmüştük. Burada, intiharın da aynı hükümde olduğunu, üste­lik cezanın amel cinsinden olacağı beyan buyrulmuştur. Bina­enaleyh kendini demirle öldüren, aynen intihar ettiği şekilde azab görecek, zehirle intihar eden cehennemde de zehir içerek cezalandırılacaktır. Böylelerinin cehennemde ebedî kalması, intihan helâl i’tikad ettikleri takdirdedir. Helâl i’tikad etmeyenler hakkında cehennemde ebedî kalmak, uzun müddet orada yanmaktan ki­nayedir. Müslim sarihlerinden el-Übbî (rh.a.) şöyle diyor: Cehennemde ebedî kalmak, intihar edenin cezası, başka birini öldürmenin cezasından daha şiddetli olacağına işa­ret için de olabilir. Çünkü bu adam, manî bulunduğu hâlde bu suçu işlemiştir. Nitekim ihtiyarın zina etmesi, hükümdarın ya­lan söylemesi de böyledir.[19] Mü’min müslüman bir şahsiyet, intihar etmeyi düşünme­diği gibi, kendi eliyle sağlığm tehlikeye atacak ve ölümü gün­deme getirecek her türlü ihtimalden de uzak durmaya çalışır… Yegâne hayat nizamı İslâm’ın verdiği ruhsatlardan faydalanıp sağlığını korumaya gayret eder… Amr b. Âs (r.a.) anlatıyor: “Zatü’s-Selâsil Gazvesi'”nde iken soğuk bir gecede ihti-lâm oldum. Gusledersem helak olacağımdan korkup teyem­müm ettim ve arkadaşlarıma (orduya) sabah namazı kıldırdım. (Medine’ye döndükten sonra) bunu, Rasululiah (s.a.s.)’e haber verdiler. Rasululiah (s.a.s.) “Ya Amr, sen, ashabına cünub olarak mı namaz kıldır­dın?” diye sordu. Beni yıkanmaktan alıkoyan şeyi haber vererek şöyle de­dim: Ben, Cenab-ı Allah’ın şu buyruğunu işittim: “Kendi nefislerinizi öldürmeyin. Şübhesiz Allah, sizi çok esirgeyendir.[20] Bunun üzerine Rasululiah (s.a.s.) güldü, hiçbirşey deme­di. [21] Cabir b. Abdillah (r.anhuma) anlatıyor: Bir sefere çıkmıştık. Bizden bir adama taş değdi ve başı­nı yardı. Sonra bu zat, ihtilâm oldu. Arkadaşlarına: Benim teyemmüm etmeme ruhsat buluyor musunuz? diye sordu. Sen, suyu kullanabilirsin. Sana (teyemmüm için) ruhsat bulmuyoruz, dediler. Adam yıkandı, akabinde de (soğuk algınlığından) öldü. gasulullah (s.a.s.)’in huzuruna geldiğimizde bu hadise (kendi­sine) haber verildi. Bunun üzerine Rasululiah (s.a.s.): “(Fetva verenler,) onu öldürdüler, Allah’da onları öldür­sün. Bilmediklerini sorsalardı ya! Cehaletin ilacı, ancak sor­maktır. Onun teyemmüm etmesi, yarasının üzerine bir bez bağ­layıp sonra üzerine meshetmesi ve vücûdunun geri kalan kıs­mını da yıkaması ona yeterdi.” diye buyurdu.[22] Hadisin şerhinde şunlar beyan olunmuştur: “Rasululiah (s.a.s.), yaralı olan sahâbîye teyemmüm ruh­satı vermedikleri için ölümüne sebeb olanlara, “Onu öldürdü­ler” dediği hâlde diyet almaması, haksız yere de olsa yalnış fet­va verip de birisinin ölümüne sebeb olan müftüye diyet gerek­mediğine işaret eder. Rasululiah (s.a.s.)’in yanlış fetva verenler için, “onu Öl­dürdüler, Allah’da onları öldürsün” buyurması, onların ölümü için dua değil, onları tehdid ve azarlamak içindir. Bundan sonra da Rasululiah (s.a.s.), bilmeden fetva vermeyi ayıplamış ve bil­mediklerini sorup öğrenmeye teşvik etmiştir. [23] 2) Bir mü’min müslümanı öldürmek Rabbimiz Allah’ın, “kendi nefislerinizi öldürmeyin” em­ri, aynı zamanda haklı bir sebebi olmadan mü’min müslüman bir şahsiyetin, mü’min müslüman kardeşi tarafından öldürül-memesi demektir… Çünkü kadınıyla, erkeğiyle bütün İslâm Milleti, bir vücûd gibidir… Ümmetin her ferdi, bu sapasağlam olan vücûdun birer organıdır… Kim, bir mü’min müslürnan kardeşini Öldürürse, sanki kendi kendisini Öldürmüştür… Numan b. Beşir (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.): “Bütün mü’rninleri, birbirlerine merhamette, muhabbet­te, lütufta ve yardımlaşma hususlarında sanki bir vücûd misâli görürsün. O vücûdun bir organı hastalanınca, vücûdun diğer kısımları birbirlerini hasta organın elemine -uykusuzlukla hare­kete- ortak olmaya çağırırlar.[24] Kendisim haklı kılacak herhangi ciddî bir sebeb olmadan bir mü’mini öldüren büyük günah işlemiştir… Hele hele kini ve düşmanlığı, o öldürdüğü mü’minin mü’min olmasına ise, ebedî cehennemlik olur… O mü’mini, imanı sebebiyle öldürene Allah lanet etmiş ve ebedî cehennemde büyük bir azab hazırlamıştır: “Her kim de bir mü’mini kasıtlı olarak (taammüden) öl­dürürse cezası, içinde ebedî kalmak üzere cehennemdir. Allah, ona gazablanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azab hazır­lamıştır. [25] Abdullah ibn Abbas (r.anhuma) şöyle diyor: Âyet-i kerimede geçen “kasten öldürmek”den inak-sad, onun öldürülmesini helâl kabul etmektir. Bu ise, icma ile küfre varır. [26] Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), bir mü’min müslü-manın öldürülmesi, üç hâlin dışında asla helâl olmadığını be­yan buyurur… Abdullah ibn Mes’ud (r.a.)’m rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.): “Allah’dan başka (ibadete lâyık) ilâh bulunmadığına ve benim Allah’ın Rasulü olduğuma şehadet etmekte olan müslü­rnan bir kimsenin kanı helâl olmaz, ancak şu üç şeyden biri ile helâl olur: Maktulün (öldürülenin) hayatı karşılığında öldürülmesi, Zina edenin evli olması, İslâm Dini’nden çıkıp müslüman cemaatini terketmesi.[27] Mü’min müslüman bir kişiyi öldüren, haklı bir sebeb ol­madan öldürdüğü kişi için kısas olunur… Dolayısıyla öldüren kişi, öldürme fiiliyle sanki kendi nefsini öldürmüştür… Çünkü kendisi, işlediği bu suç sebebiyle kısas yapılarak öldürülecek­tir… Kısas, Allah’ın, mü’min müslüman kullarına farz kıldığı bir kulluk vazifesidir.[28] Rabbimiz Allah’ın: “Kim haddi aşarak ve zulmederek böyle yaparsa, Biz, onu ateşe göndeririz. Bu, Allah için pek kolaydır.” buyruğunu tefsir eden İmam Kurtubî (rh.a.) şöyle der: “Buyrukta yer alan, ‘böyle/bunu’ ile öldürmeye işaret edilmektedir. Çünkü bu işarete en yakın olarak zikrolunan şey, odur. Bunu, Atâ söylemiştir. Bu işaretin, batıla yollarla mal ye­meye ve canı öldürmeye aid olduğu da söylenmiştir. Çünkü her ikisine dair yasak, birbiri ardında ve birbiriyle uyumlu bir şe­kilde gelmiş bulunmaktadır. Akabinde de nehye uygun olarak tehdid yer almaktadır.[29] Rabbimiz Allah şöyle buyurur: “Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, si­zin kusurlarınızı örteriz ve sizi, onurlu üstün bir makama sokarız. [30] Mü’min müslümanların, Rableri Allah ve önderleri Ra-suHıllah (s.a.s.) tarafından kendilerine yasaklanan, yani haram kılınan büyük günahlardan sakındıkları, veyahud “Nasuh Tev-besi” ile tevbe ettiklerinde, küçük günahlarının affolunacağını Rabbimiz Allah beyan buyuruyor… Büyük günahların neler olduğuna dair, daha önce naklet­tiğimiz hadis~i Şerifi, öneminden dolayı tekrar hatırlatalım… Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Helak edici olan yedi şeyden çekininiz!” Sahabiler: Ya Rusulallah, bu yedi şey nedir? diye sordular. Rasulullaah (s.a.s.): “Allah’a ortak tanımak, Sihir yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir canı öldürmek, haklı öldürü­len müstesna, Riba (faiz kazancı) yemek, Yetim malı yemek, Düşmana hücum sırasında savaştan kaçmak, Zinadan kal’aya girmişçesine korunmuş olup hatırından bile geçirmeyen mü’min kadınlara zina iftirası atmak.” buyurdu. [31] Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.), büyük günahları zikretti, yahud ken­disine büyük günahlardan soruldu da: “Allah’a ortak tanımak, insan öldürmek, anneye-babaya isyan ve ezâ etmektir.” buyurdu ve şunu ilâve etti: “Dikkat edin! Size, büyük günahlardan en büyüğünü ha­ber veriyorum: Yalan söylemektir, yahud yalan şahidliği yapmaktır[32] Said b. Cübeyr (rh.a.), Mücahid (rh.a.), Dehhak (rh.a.) ve Abdullah ibn Abbas (r.anhuma)’dan nakledilen görüşe göre büyük günahlardan maksad, Allah’ın, işleyenleri cehennem azabına koyacağı ile tehdid ettiği günahların tümüdür. Buna göre, işlenildiğinde onu işleyenin cehennem azabına konulaca­ğı veya Allah’ın gazabına yahud lanetine uğratılacağı beyan edilen günahların hepsi büyük günahlardır. [33] Tavus (rh.a.) derki: İbn Abbas’a: Büyük günahlar yedi tane midir? diye sorulmuş; O: Hayır, yetmiş olma ihtimali daha yakındır, demiştir. Said b. Cübeyr (rh.a.) de der ki: Bir adam, İbn Abbas’a: Büyük günahlar yedi tane midir? diye sormuş. Oda: Hayır, yedi olmasından daha yakın bir ihtimaldir. Şu kadar var ki, istiğfar ile beraber büyük günah(m günahı) kal­maz, ısrar ile küçük günah (küçük günah olarak) kalmaz.[34] “Ulemâ hazerâtı, küçük günahı işlemeye ısrarla devam etmenin onu, büyük günaha çevireceğini söyler. Hz. Ömer’le İbn Abbas ve diğer bazı Ashab-ı Kiram (r.anhum): İstiğfarla büyük günah, ısrarla da küçük günah kal­maz, demişlerdir. Bu sözün mânâsı: İstiğfarla büyük günah affedilir, fakat işlenirse küçük gü­nah büyük günah olur, demektir. Acaba ısrarın hududu nedir? Bu hususta, Ebu Muhammed İzzüddin ibn Abdisselâm (rh.a.) şunları söylemiştir: Israr: Dinine ehemmiyet vermediğini gösterecek şe­kilde küçük günahı tekrar etmektir. Muhtelif nev’îlerden küçük günahlar bir araya gelir de mecmu’u, günahların en küçüğünün verdiği kanaati husule getirirse hüküm, yine böyledir. İbn Salâh (rh.a.)’e göre ise, küçük günaha ısrar: O güna­hı işlemeye devam etmek ve büyük denilecek şekilde onu de­vam üzere işlemek azminde bulunmaktır. Bunun için zaman ve sayı tahdidi yoktur. [35] Yegâne Rabbimiz Allah’ın yasakladığı, yani haram kıldı­ğı büyük günahlardan sakınan ve onlara yaklaşmayip küçük günahları da işlemekte ısrarlı olmayıp devamlı tevbeye sarıla­rak, salih amel yapmaya gayret eden mü’min müslümanların cennete gireceğini, önderimiz Rasulullah (s.a.s.) müjdelemek­tedir… Ebu Eyyub el-Ensarî (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allah’a kulluk edip hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayan, namazı kılan, zekatı veren ve büyük günahlardan sakınan kim­se, cennetliktir.” Kendisine: Büyük günahlar nelerdir? diye sorduklarında: “Allah’a şirk koşmak, haksız yere müslüman öldürmek ve savaş günü, savaştan kaçmak.” buyurdu. [36] Ebu Hüreyre (r.a.) ve Ebu Said (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.), bir gün bize bir konuşma yaparak üç defa: “Kuvvet ve iradesiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki” dedi ve sonra ağlamaya başladı. Bunun üzerine hepimiz ağlamaya koyulduk. Rasulullah (s.a.s.)’in niçin yemin ettiğini bilmiyorduk. Daha sonra Rasu­lullah (s.a.s.), başını kaldırdı, yüzünde sevinç alâmetleri vardı. O’nun bu hâli, bizim için kırmızı develerimizin olmasından da­ha sevinç verici idi. Rasulullah (s.a.s.), daha sonra şöyle devam etti: “Beş vakit namaz kılan, Ramazan orucu tutan, zekat ve­ren ve yedi tane büyük günahtan sakınan hiç kimse yoktur ki cennet kapılan kendisine açılıp da ona, ‘selâmetle gir’ denil­mesin![37] Ebu Hüreyre (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Büyük günahlardan kaçımldığı takdirde, beş vakit na­maz, iki cuma ve iki Ramazan, aralarındaki günahlara keffarettirler. [38] Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Ve (müttakîler,) çirkin bir hayasızlık işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen gü­nahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’dan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar, yaptıkları (kötü şey­lerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. İşte bunların karşılığı, Rabblerinden bağışlanma ve için­de ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böy­le) yapıp edenlere ne güzel bir karşılık (ecir var). [39] [1] Nisa, 4/29-31 [2] Bkz. A’raf, 7/54. [3] Bkz. Zariyat, 51/56. [4] et-Taberî, A.g.e. C. 2, Sh. 498. [5] Bakara, 2/275. [6] Bakara, 2/278-279. [7] Mâide, 5/90-91. [8] Mâide, 5/38-39. [9] Mâide, 5/33-34. [10] Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B. 3, Hds. 3935,3937. Sünen-i Ebu Davud, Kitaabu’l-Cihad, B. 128, Hds. 2703-2705. [11] Bakara, 2/188. [12] Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Ahkâm, B. 2, Hds. 2333. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Ahkâm, B. 9, Hds. 1351-1352. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Akdiye, B. 4, Hds. 3580. İmam Suyutî, Camiu’s-Sağİr, C.3, Sh. 197, Hds. 3217 (7255). Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, Sh. 164, 190, 212, 387’den. [13] Mutaffifm, 83/1-3. [14] Sahih-i Müslim, Kitabu’1-İman, B. 43, Hds. 164’ün devamı. Süneni İbn Mace, Kitabu’t-Ticare, B. 36, Hds. 2225. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-İcare, B. 50, Hds. 3452. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’1-Buyu, B. 72, Hds. 1330. Sünen-i Dârimî, Kitabu’1-Buyu, B. 10, Hds. 2544. [15] Sahih-i Buhârî, Kİtabu’1-Buyu, B. 73, Hds. 117. Kitabu’ş-Şurut, B. 13, Hds. 16. Sahih-i Müslim, Kitabu’1-Itk, B. 2, Hds. 6-8. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’1-Itk, B. 2, Hds. 3929. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Vesaya, B. 7, Hds.2207. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’1-Itk, B. 3, Hds. 2521. Sünen-i Neseî, Kitabu’1-Buyu, B. 85, Hds. 4630. [16] İbn Kesir, A.g.e. C. 4, Sh. 1655. İbn Cerîr’den. [17] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 5, Sh. 153. [18] Sahih-i Buhârî, Kitabu’t-Tıbb, B. 56, Hds. 89. Sahih-i Müslim, Kitabu’1-İman, B. 47, Hds. 175. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Tıbb, B. 11, Hds. 3460. Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Cenaiz, B. 68, Hds. 1966. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Eyman Ve’n-Nuzur, B. 9, Hds. 3257. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’t-Tıbb, B. 7, Hds. 2115-2117. Sünen-i Dârimî, Kitabu’d-Diyet, B. 10, Hds. 2367. [19] Ahmed Davudoğlu, A.g.e. C. 1, Sh. 425. [20] Nisa, 4/29 [21] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’t-Tahare, B. 124, Hds. 334. Sahih-i Buhârî, Kitabu’t-Teyemmüm, B. 6. (Bab başlığında) İbn Kesir, A.g.e. C. 4, Sh. 1658. Ahmed b. Hanbel’den. [22] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’Mahare, B. 125, Hds. 336-337. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Tahare, B. 93, Hds. 572. [23] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, C. 2, Sh. 45-46. [24] Sahih-i Buhârî, Kitabu’1-Edeb, B. 27, Hds. 41. Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla, B. 17, Hds. 66. Taberânî, Mu’cemu’s-Sağir, C. 1, Sh. 353, Hds. 263. Abdullah ibnü’l-Mübarek, Kitabu’z-Zühd, Sh. 181, Hds. 722. Kuzâî, Şihâbü’l-Ahbâr, Sh. 243, Hds. 833. [25] Nisa, 4/93. [26] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 5, Sh. 404. [27] Sahih-i Buhârî, Kitabu’d-Diyat, B. 5, Hds. 17. Sahih-i Müslim, Kitabu’İ-Kasame, B. 6, Hds. 25-26. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Hudud, B. 1, Hds. 2533-2534. Sünen-i Neseî, Kitabu Tahrimud’-Dem, B. 5, Hds. 4003-4004. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’1-Fiten, B. 1, Hds. 4352-4353. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Fiten, B. 1, Hds. 2247. [28] Bkz. Bakara, 2/178. [29] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 5, Sh. 153. [30] Nisa, 4/31. [31] Sahih-i Buhârî, Kitabu’1-Vesay a, B. 24, Hds. 29. Sahih-i Müslim, Kitabu’1-İman, B. 38, Hds. 145. [32] Sahih-İ Buhârî, Kitabu’1-Edeb, B. 6, Hds. 8. Kitabu’ş-ŞehâdâtB. 10, Hds. 18-19. Sahih-i Müslim, Kitabu’1-İman, B. 38, Hds. 144’ün devamı. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’İ-Kur’ân, B. 5, Hds. 3206-3207. Sünen-i Neseî, Kitabu Tahrimu’d-Dem, B 3, Hds. 3997-3998. Abdullah ibn Mübarek, Birr ve’s-Sila, çev. Tevhid Ajans, İst. 1998, Sh. 23, Hds. 106-108 et-Taberî, A.g.e. C. 2, Sh. 505. [33] et-Taberî A.g.e. c. 2, Sh. 504. Ahmed Davudoğlu, A.g.e. C. 1, Sh. 371. [34] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 5, Sh. 157. [35] Ahmed Davudoğlu, A.g.e. C. 1, Sh, 372-373. [36] Sünen-i Neseî, Kitabu Tahrimu’d-Dem, B. 3, Hds. 3996. et-Taberî, A.g.e. C. 2, Sh. 505. İbn Kesir, A.g.e. C. 4, Sh. 1660. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C. 5, Sh.413)’den. [37] Sünen- i Neseî, Kitabu’z-Zekat, B. 1, Hds. 2431. İbn Kesir, A.g.e. C. 4, Sh. 1658. Hakim ve İbn Hıbban’dan. İmam Kurtubî, A.g.e. C. 5, Sh. 155. Ebu Hatim el-Bustî’nin Sahih Müsned’ inden. [38] Sahih-i Müslim, Kitabu’t-Tahare, B. 5, Hds. 16. Sünen-i Tirmizî, KitabuVSalat, B. 160, Hds. 214. Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu’s-Salâ, B. 79, Hds. 1086. Abdullah ibnti’1 -Mübarek, Kitabu’z-Zühd, Sh. 239, Hds. 905. [39] Âl-İİmrân, 3/135-136.