NAMAZLARINI SAPASAĞLAM KORUYANLAR

Yegâne Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.”[1]

Onlar… O, kurtuluşa ermiş muvahhid mü’minler … O, namazlarında huşûlu olan muttakiler… O, iffetlerini koru­yan ve zekatlarını veren müslümanlar… Ve onlar… Rabbleri Allah’a iman edip itaat eden, önderleri Rasulullah (s.a.s.)’i her adımda izleyen, ona imanları kat’i olup O’nun gibi ibadet etmeye çalışan izzet sahibi şahsiyetler… İslâmı hayat nizamı, Kur’ân-ı Kerîm’i de yegâne hayat düsturu olarak kabul edenler… İmandan sonra en büyük hakikat ve kulluğun belirtisi olan günde beş vakit namazı gereği gibi edâ edip koruyan, her anda canlı tutan, namazı hayat ha­line getirirken, hayatı da namazlaştıran yine onlardır…

Ebu Umame (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasu-lullah (s.a.s.):

“Rabbiniz Allah’ı sayın. Beş vakit (namaz)inizi kılın. (Ramazan) ayınızı oruç tutun. Mallarınızın zekatını verin. (İslâm ile yöneten) idareci(leri)nize itaat edin. Bu takdirde Rabbinizin cennetine girersiniz!”[2]

Abdullah ibn Mes’ud (r.a.) anlatıyor:

Ben, Rasulullah (s.a.s.)’e:

– Amellerin hangisi Allah’a daha sevgilidir? diye sor­dum.

Rasulullah (s.a.s.):

“Vaktinde (kılınan) namaz.” buyurdu.

Abdullah dedi ki:

– Sonra hangisi? dedim

Rasulullah (s.a.s.):

“Anneye, babaya iyilik etmek.” buyurdu.

Abdullah dedi ki:

– Sonra hangisi? dedim.

Rasulullah (s.a.s.):

“Allah yolunda cihad etmek.” buyurdu.[3]

 

Sevban (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“(Her işte) doğru dürüst (istikamet üzere) olunuz. Bunu, tam tutup başaramayacaksınız (yine de dosdoğru hareket ediniz). Biliniz ki sizin en hayırlı ameliniz namaz­dır. Ve kâmil mü’minden başkası abdesti muhafaza ede­mez.”[4]

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in bu emirleri ve bu beyanları, muvahhid mü’minlerin namazı gereği gibi edâ etmeleri ve korumaları konusunun ne kadar önemli olduğunu apaçık ortaya koymaktadır… Muvahhid Mü-minler, namazsız olmazlar, olamazlar da. Namaz, din bi­nasının sapasağlam direğidir… Direk, bakımsız kalırsa çü­rür, çürürse yıkılır… Din binasının direği yıkılırsa, binada yıkılmış olur… Direğin sağlamlaştırılması için devamlı ba­kım ister… Devamlı bakım ise, namazı dosdoğru kılmak ile gerçekleşir… Tam bir ihlas ve huşû ile eda edilen namaz, Rabb Allah ile mü’min müslüman kullar arasındaki rabı­tayı sapasağlam yapar… Böylece kul, yaratılış gayesine uygun bir hayat sürer… Katıksız iman ve huşûlu namaz sahibi muvahhid mü’min kullar, hayatlarının bütününe şâmil olan diğer ibadetleri de kusursuz yapmaya gayret  ederler…

Kılınan namazda ve yapılan diğer ibadetlerde ihlas yok ise, Allah’ın rızasına uygun bir şekilde yerine getirilmiş değillerdir… Şeklen yerine getirilirse de, gayeden ve ruhdan yoksun oldukları için bu ibadetlerden elde edilen sadece bir zahmet sonucu yorgunluktan başka bir şey değildir.

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasu-lullah (s.a.s.):

“Nice oruçlu vardır ki, orucundan kendisine aç kal­maktan başka bir şey yoktur. Ve nice gece namazına kal­kan vardır ki, kalkışından kendisine uykusuzluktan başka bir şey hasıl olmaz.”[5]

Ubâde b. es-Sâmit (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Beş vakit namazı Allah, farz kıldı. Her kim bu na­mazların abdestini (farzlarına riâyetle) tam alır, onları vaktinde kılar, rukü ve huşûlarını noksansız yaparsa, onu bağışlayacağına dair Allah’ın va’dı vardır. Her kim de bunu yapmazsa, Allah’ın ona bir va’dı yoktur. Dilerse bağışlar, dilerse azab eder.”[6]

Şeddad b. Evs (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Gösteriş (riyâ) yaparak namaz kılan, gösteriş yaparak oruç tutan ve gösteriş yaparak sadaka veren, Allah’a şirk koşmuştur.”[7]

Önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)’in bu beyanlarından anlaşıldığı gibi namaz ve diğer ibadetler, yalnız ve yalnız Allah rızası için yapılmalıdır… Her ibadetin şartlarına emrolunduğu gibi riâyet ederek yapan muvahhid mü’minler, üzerlerine düşen kulluk vazifelerini hakkıyla yerine getirmişlerdir…

Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:

Sana Kitab’dan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklardan (fahşadan) ve kötülüklerden vaz geçirir. Allah’ı zikretmek ise, muhak­kak en büyüktür (en büyük ibadettir). Allah, yapmakta olduklarınızı bilmektedir.”[8]

Ed-Dahhak (rh.a.) nakleder:

Allah Teâlâ’nın:

Muhakkak ki namaz, fuhşiyattan ve çirkin şeylerden nehyeder. Allah’ı anmak ise, daha büyüktür.”(Ankebut, 29/45) ayet-i kerimesi hakkında İbn Mes’ud (r.a.), Rasulullah (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu söyler:

“Allah’a itaat etmeyen kimsenin namazı yoktur (kabul edilmez). Fuhşiyat ve çirkin olan şeylerden vazgeçen de, namaza itaat etmiş olur.”[9]

Ebu Âliye (rh.a.):

Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alı­koyar.” ayeti hakkında der ki:

– Muhakkak ki, namazda üç haslet vardır. Bu haslet­lerden herhangi birinin bulunmadığı her namaz, namaz değil­dir.

Bu üç haslet:

İhlas, Allah korkusu ve Allah’ı zikretmektir.

İhlas, ona iyiliği emreder.

Allah korkusu, onu kötülükten alıkoyar.

(Kur’ân okumak sûretiyle) Allah’ı zikretmek ise, ona (iyiliği) emreder, (kötülükten) alıkoyar.

İbn Avn el-Ensarî (rh.a.) der ki:

– Sen bir namazda olduğunda, şübhesiz iyiliktesin. Namaz seni, hayasızlık ve kötülükten alıkoyar. İçinde bu­lunduğun Allah’ın zikri ise, en büyüktür.

Hammad ibn Süleymen (rh.a.), ayeti şöyle anlıyor:

– Muhakkak ki namaz, sen namazda olduğun sürece seni hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.[10]

Abdullah ibn Abbas (r.anhuma), bu hususta şöyle de­miştir:

– Kıldığı namaz bir kimseyi, hayasızlıktan ve kötülük­ten alıkoymuyorsa o kişi, namazıyla Allah’dan uzaklaşıyor demektir.

Abdullah ibn Mes’ud (r.a.) da:

– Kıldığı namaz, bir kimsenin iyilik yapmasını sağlamı-yor ve kötülükten alıkoymuyorsa, o kişinin bu namazı onu, ancak Allah’dan uzaklaştırır demektir.

Ümmü Derda (r.anha) şöyle demiş:

– Allah’ı anmak, elbette en büyük ibadettir. Çünkü namaz kılman, Allah’ı anmaktır. Oruç tutman, Allah’ı anmaktır. Yaptığın her hayırlı iş, Allah’ı anmaktır. Kötü­lükten her kaçınman, Allah’ı anmaktır. Allah’ı anmanın en efdali ise, O’nu, layık olmadığı sıfatlardan arındırmaktır.

Selman-ı Farisî (r.a.) da:

Amellerin en üstünü hangisidir? diye sorana:

– Kur’ân’ı okumuyor musun? Elbette ki Allah’ı zikret­mek, en üstün ibadettir. O’nu zikretmekten daha üstün bir ibadet yoktur, demiştir.[11]

Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde beş vakit na­maz, iki Cuma ve Ramazan, aralarındaki günahlara keffa-rettir.”[12]

Dosdoğru kılınan namaz, muvahhid mü’minleri ferden olgunlaştırdığı gibi, onları cemaat hâline getirir ve cemaat hâlinde bulunmalarını sağlayıp aralarındaki hürmeti ve muhabbeti ziyadeleştirir… Ferd ferd izzetli ve faziletli olan mü’min müslümanlar, cemaat hâline gelip bu izzeti ve fazileti beraberce paylaşıp yaşamaları imanlarının bir gere­ğidir…

Çünkü Allah ve Rasulullah (s.a.s.), mü’min müslü-manlara cemaat olmalarını ve cemaatın hukukuna riâyet ederek yaşamalarını emretmektedir…

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılma­yın.”[13]

Ey iman edenler, Allah’dan sakının ve sadıklarla bir­likte olun.”[14]

Ebu’d-Derda (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Köyde ve kırda, üç kişi bir arada olur da namazı, ce­maatla kılmazlarsa şeytan, mutlaka onlara galib gelir (mu­sallat olur ve onları Allah’ın zikrinden alıkoyar). Aman ce-maate sarılın. Çünkü kurt sürüden ayrılan koyunu ka­par.”[15]

Abdullah ibn Ömer (r.anhuma)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Cemaatle kılınan namaz, yalnızın kıldığı namazdan yirmi yedi derece faziletli olur.”[16]

Yeryüzünün hangi bölgesinde olursa olsun, hangi ırk­tan, hangi renkten ve hangi dilden olursa olsun, mü’min müslümanların, Rasulullah (s.a.s.)’in beyan buyurduğu bu iman ve takva cemaatını oluşturmaları gerekir… Onları, günde beş vakit mescidlere, camilere kendilerini başta şirk ve küfür olmak üzere bütün kötülüklerden, bütün günah­lardan alıkoyacak namaza ve cemaat olmaya davet eden müezzinleri, Hz. Bilâl-i Habeşi (r.a.)’ın varisi olmalıdır… Hz. Bilâl (r.a.) gibi yeryüzünün bütün müstekbir tağutları-na kıyam etmeli ve onları her şeyleriyle reddetmeli… Emir kulu değil, yalnızca Allah’a kul olmalıdır…

Bu iman ve takva cemaatına namaz kıldıracak cemaat imamı, yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)’in varisi olmalıdır… Namaz kıldıracak imam, önde­rimiz Rasulullah (s.a.s.) gibi, bütün müstekbir tağutlara ve yeryüzünde Allah’ın egemenlik hakkını gasbetmiş olan za-lim sömürücülere karşı kıyam eden, emir kulu olmayıp yalnız ve yalnız Allah’a kul olan, tağutî sistemleri her yö­nüyle reddeden, imanı sağlam, Tevhid anlayışı kusursuz izzet sahibi bir muvahhid mü’min olmalıdır… Amel konu­sunda noksan olsa bile, akîde konusunda sağlam olup akî­desini bozucu hiçbir noksanlığı olmamalıdır…

Böyle bir müezzinin davet ettiği, böyle bir imamın na­maz kıldırdığı ve her ferdi muvahhid mü’min olan, yani yalnız Allah’a kul olup yeryüzünün bütün tağutlarını red­deden Tevhid cemaatının kıldığı namaz, ferdî kılınan na­mazdan yirmi yedi derece daha faziletli ve sevablıdır…

Cemaatle namaz kılıp bu sevaba ermek isteyenler, bu şartlara dikkat etmelidirler… Kendilerinde, akîde birliği, he-def birliği ve usûl birliği bulunmayan insan toplulukları cemaat değil, kuru kalabalıklardır… İnsan topluluklarının cemaat olabilmesi için, İslâm cemaatında bulunması gere­ken şartları taşımaları gerekir…

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

Dosdoğru namaz kılın, zekatı verin ve Rasul’e itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşursunuz.”[17]

Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a aiddir.”[18]

Rabbimiz Allah’ın beyan buyurduğu bu izzet ve şeref sahibi muvahhid mü’minlerden oluşan cemaatın kıldığı na-maz, yirmi yedi derece daha sevablı olan bir namazdır ki, mü’min müslümanları bütün fuhşiyattan alıkoyar… An­cak muvahhid mü’minler, bu namazı hakkıyla edâ eder ve güzel bir sonuca ulaşırlar…

Rasulullah (s.a.s.)’e bey’at eden muvahhid mü’minlerin bey’at şartlarından bir tanesi de, emrolunduğu şekilde dos­doğru namaz kılmaktı… Rasulullah (s.a.s.)’den gördükleri gibi namaz kılıyor ve hayatlarını namazlaştırıp, namazı hayat hâline getiriyorlardı…

Cerir b. Abdullah (r.a.) anlatıyor:

– Ben Rasulullah (s.a.s.)’e, namazı ikamet etmek, zekatı vermek, her müslümana nasihat edip hayırhâh olmak (sa­mimi davranmak) üzere bey’at ettim.[19]

 

 



[1]   Mü’minun, 23/9.

[2]   Sünen-i Tirmizî, Kitabu’s-Sefer, B.430, Hds.611.

[3]   Sahih-i Buhârî, Kitabu Mevakitu’s-Salat, B.5, Hds.6.

Kitabu’t-Tevhid, B.49, Hds.160.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B.36, Hds.137-139.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’s-Salat, B.127, Hds.173.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Salat, B.9, Hds.426.

İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B.1, Hds.1.

Taberânî, Mu’cemu’s-Sağir Tercümesi, C.1, Sh. 423, Hds.316.

İmam-ı Azam Ebu Hanife, Müsned, Sh. 66, Hds.84/6, çev. M. Selim Köse,

İst. T.y.

Not: Hadisin, Hakim’in “Müstedrek” adlı eserindeki rivayetinde:

“İlk vaktinde kılınan namazdır.” ziyadesi vardır.

Bkz. İbn Kesir, A.g.e., C.10, Sh.5546.

[4]   Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Tahare, B.4, Hds.277.

İmam Malik, Muvatta, Kitabu’t-Tahare,  Hds.36.

Süneni Dârimî, Kitabu’t-Tahare, B.2, Hds.661.

İmam Suyutî, Camiu’s-Sağir Muhtasarı, C.1, Sh.285, Hds.574. (994).

Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.5, 277 ve 282’den.

[5]   Sünen-i İbn Mace, Kitabu’s-Siyam, B.21, Hds.1690.

Sünen-i Dârimî, Kitabu’r-Rikak, B.12, Hds.2723.

Ahmed b. Hanbel, Kitabu’z-Zühd, C.1, Sh.76, Hds.241.

Kuzâî, Şihabü’l-Ahbâr Tercümesi, Sh.254, Hds.859.

İmam Suyutî, Camiu’s-Sağir Muhtasarı, C.2, Sh.424, Hds.2247 (4404).

Taberânî,Mu’cemu’l-Kebir’den.

[6]   Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Salat, B.9, Hds.425.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu’s-Sala, B.194, Hds.1401.

Sünen-i Neseî, Kitabu’s-Salat, B.6, Hds.460.

Sünen-i Dârimî, Kitabu’s-Salat, B.208, Hds.1585.

İmam Malik, Muvatta, Kitabu Salatu’l-Leyl, Hds.14.

[7]   İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e., C.1, Sh.79, Hds.19. Beyhaki’den.

el-Hafız İbnu Hacer el-Askalânî, Terğîb ve Terhîb, Sh.21 Hds.7.

[8]   Ankebut, 29/45.

[9]   Abdullah İbnü’l-Mübarek, Kitabu’z-Zühd, Sh.214, Hds.844.

İbn Kesir, A.g.e., C.12, Sh.6301.

[10]    İbn Kesir, A.g.e., C.12, Sh.6302.

[11]    et-Taberî, A.g.e., C.6, Sh.379-380.

[12]    Sahih-i Müslim, Kitabu’t-Tahare, B.5, Hds.16.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’s-Salat, B.160, Hds.214.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu’s-Sala, B.79, Hds.1086.

[13]    Âl-i İmrân, 3/103.

[14]    Tevbe, 9/119.

[15]    Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Salat, B.46, Hds.547.

Sünen-i Neseî, Kitabu’l-İmamet, B.48, Hds.847.

[16]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Ezan, B.30, Hds.42.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Mesacid, B.49, Hds.272.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’s-Salat, B.161, Hds.215.

İmam Malik, Muvatta, Kitabu Salatu’l-Cemaat, Hds.1.

Taberânî, Mu’cemu’s-Sağir Tercümesi, C.1, Sh.330, Hds.240.

[17]    Nur, 24/56.

[18]    Hacc, 22/41.

[19]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B.44, Hbr.50.

Kitabu’l-Buyu, B.66, Hbr.106.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B.23, Hbr.97.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla, B.17, Hbr. 1991.

Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Bey’at, B.16, Hbr. 4157.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B.67, Hbr. 4945.