Fıtrat Eğitimi

Ebu Hüreyre (r.a)’ın rivayetiyle Resulullah (s.a.s) şöyle buyurur: “Her çocuk, ancak fıtrat üzere dünyaya getirilir. Bundan sonra annesi-babası (Yahudi ise) onu Yahudi yaparlar,(Nasrani (Hıristiyan) ise) onu, Nasrani yaparlar, (Mecusi ise) onu, Mecusi yaparlar.”
Nitekim kusursuz doğan bir hayvan yavrusu içinde siz, kulağı, dudağı, burnu ve ayağı kesik olanını görüyor musunuz?
Bundan sonra Ebu Hüreyre (r.a) şu ayeti okudu: “Öyleyse sen yüzünü, Allah’ı birleyen (bir Hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir ki, insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.”  (Rum, 30/30) (1)
Ebu Hüreyre (r.a)’ın rivayet ettiği diğer bir hadiste Resulullah (s.a.s) şöyle buyurur: “Eğer annesi babası Müslüman iseler, çocukta Müslüman olur.”(2)
Her insan, yalnızca Allah’a ibadet etmesi için yaratılmış(3)olup yeryüzüne gelişi fıtrat üzeridir…
Seyyid Şerif Cürcuni (rh.a)’ın beyanıyla “fıtrat, dini kabul için hazırlanmış cibillettir (yaratılıştır)”(4)
Ebu Hüreyre (r.a)’ın, hadisin manasını pekiştirmek için okuduğu ayet-i kerimede ki:
“Allah’ın yaratışı için hiçbir değişme yoktur.” (Rum 30/30) beyanını İmam Buhâri (rh.a): “Allah’ın dininde hiçbir değişme olmaz.” manasınadır, diye değerlendiriyor ve:
“El Fıtratu” , “El-İslamu” manasıdır, diyor.(5)
Fıtrat: Her çocuğun doğduğu zaman aldığı sıfattır. Bu hadislerden murad ne olduğu ihtilafıdır.
Hafız İbnü Hacer: En meşhur kavle göre, fıtrattan murad İslamdır, diyor.
Ma’ziri’nin beyanına göre bazıları:  Çocuklar, babalarının sulblerinde iken kendilerinden alınan sözdür. Onlar, bu hal üzere doğarlar ve anneleri, babaları değiştirinceye kadar buhâl üzere devam ederler, demiş.
Nevevi’ye göre ise, bu hususta esas olan  manâ şudur: Her çocuk, müslümanlığa kabule müheyyâ (hazırlanmış) olarak dünyaya gelir. Hangi çocuğun annesi, babası müslümansa o, dünya ve ahiret âhkamı hakkında müslüman sayılır ve müslüman olarak devam eder. Annesi, babası kafir olan çocuk,dünya hükümleri hakkında kafir sayılır. İşte annesinin, babasının, onu hudilştirmesinden, hıristiyanlaştırmasından, mecusileştirmesinden murad budur. Yani çocuğa, annesinin, babasının hükmü verilir. Çocuk, bu hâl üzerine buluğa ererse, küfrü de devam etmiş sayılır. Ezelde saadeti mukadderse müslüman olur. Değilse küfrü üzere ölür.(6)
Cabir bin Abdullah (r.a)’ın rivayetiyle Resulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Her doğan, fıtrat üzere doğar. Bu, dili ile ifade edebileceği zamana kadardır. Dili ile edebildiği zaman ise, ya şükreder veya nankör olur.”(7)
“Bir çocuk, bülüğa ermedikçe mükellef değildir. Bu cihet, ittifakladır.”(8)
Haccac bin el-Minhal şöyle buyurmuştur.
Ben, Hammad Bin Seleme’yi: “Her çocuk, fıtrat üzere doğar.” Hadisini açıklarken işittim.
(Hammad Şöyle) dedi.
Bize göre (bu fıtrat), Allah’ın (Ademoğullarından) daha onlar, babalarının bellerinde iken(İslam üzere yaşayacaklarına dair) aldığı sözdür. (işte o) zaman (Allah Teâla onlara)
“Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” (Demişti de) onlar: Evet demişlerdi. (Araf, 7/172) (9)
Bu ahde göre, insanlar Allah’ı, ezelde Rabb, kendilerini kul olarak tanımışlar ve bunu ikrar etmişlerdir. Binâenaleyh insanların hepsinde müşterek olarak Fıtrat-ı Külliye, kendisini kul, Allah’ın da Rabb olduğunu kabul etme meleke ve istidadıdır.
Hattabi’ye göre, Hammad bin Seleme’nin fıtrat hakkındaki bu anlatış ne izahı çok doğru ve isabetlidir. Çünkü Hammad, bu açıklamasıyla: Birisi, fıtri iman diğeri de Kesbi iman olmak üzere insan da iki türlü imana itibar edilmeyip, ancak kesbi imana edildiğini, söylemek istemiştir.
Nitekim metinde bulunan:
“Sonra anne ve babası onu, Yahudileştirir, yada Hıristiyanlaştırır” cümlesi de, dünyaya gelen bir çocukta, fıtri iman bulunmakla beraber, anne ve babasının tesiriyle başka bir inanç sistemini benimseyebileceğini, böyle bir durumda çocuğun inancına göre değerlendirileceğini ifade etmektedir.”(10)
Bu delillerden ve açıklamalardan apaçık anlaşıldığı gibi Allah Teâlâ, yaratmış olduğu her insan kulunu, fıtrat dini olan İslam’ı kabul edip gereğini yaparak üzere yaratmış ve fıtratını İslam’a uygun kılmıştır. Muvahhid bir ailede dünyaya gelen çocuk, fıtratına, yani İslam’a aykırı dış etkenlerden korunduğu takdirde, onun İslamlığı devam eder… Anne ve babası, muvahhid mü’min olan bir çocuk, İslam ailesinde doğup büyüyecek olursa, İslam üzere olmaya devam ettiği gibi, şahsiyetini olumlu yönden geliştirir, izzet üzere yaşar, şerefini korur ve faziletleri şahsında toplar…
Anne ve baba, çocuğun kendilerinden etkileneceği ilk etkenler ve her zaman içiçe olduğu en yakın çevresidir… Anne ve baba, muvahhid mü’minler ise fıtrat, yani İslam olmaya hazır bir hâl üzere doğan çocuk, muvahhid ailede, mü’min müslüman olan anne ve babasını onu eğitmesiyle iman ve İslam üzere şahsiyeti temellendirilir… Şahsiyetinin temeli iman ve İslam üzere sağlamlaştıran bir insanın, bu yuvanın dışındaki etkin olan nesnelerden de etkileneceği bir gerçektir… Çocukluk yaşını yavaş yavaş geride bırakıp büyüyen insan yavrusu, evden çıkar ve sokağa ilk adımını atar… Eğer sokakta bulunanlar, evdeki anne baba gibi muvahhid mü’minler ise, bu hâl, fıtrata uygun olup onun şahsiyetinin olumlu yönden gelişmesine yardımcı olurlar…
Muvahhid ailenin mü’min ve müslüman olan anne ve babası, çocuklarını yetiştirirken, Allah Teâlâ’nın hükümlerini ve yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.v.)’in Sünneti’ni esas alırlar… Misak anında yegane Rabb, Melik ve İlah olan Allah’a verdikleri ahdi asla unutmaz, her zaman Allah’ın Rabb, kendilerinin kul oluşunu hatırda tutar, Rabbleri Allah’ın kendilerine buyurduğu kulluk vazifelerini yerine getirmeye gayret ederler… Misak anında Allah Teâlâ’ya verdikleri ahidleri, fıtratlarına uygun olup yaratılışlarının gereğidir…
Allah Teâlâ’yı yegâne Rabb tanımak, O’na asla şirk koşmamak ve emrolundukları gibi itaat ederek, ibadet üzere devamlı olmak!… Bu hâl, yaratılış sebebi ve gayesidir…(11)
Muvahhid mü’minlerden olan anne ve baba, çocuklarını fıtrat üzere yetiştirirken, yegâne Rableri Allah Teâlâ’nın kendilerine verdiği örneğe dikkat ederler… Muvahhid ve hikmet ehli olan Lokman (a.s.) ile yetiştirdiği oğlu, bütün muvahhid mü’min anne ve babalar için  ciddi bir örnek teşkil eder…
Rabbimiz Allah, ideal bir eğitimi olan Lokman (a.s.)’ın vasfını şöyle beyan buyurur:
“Andolsun, Lokman’a Allah’a şükret, diye hikmet verdik. Kim şükrederse,artık o, kendi lehine şükreder. Kim inkar ederse, artık şübhesiz (Allah), Gani (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)’dır, hamidir(hamd, yalnızca ona aiddir.)”(12)
Muvahhid ailedeki mü’min müslüman anne ve baba, akidevi ve ameli konularını delileriyle bilmeye gayret edip bildikleriyle amel eden olgun şahsiyetler olmaları yanı sıra, hikmetle hareket eden, Rabbleri Allah’a şükretmeyi Kâmil mânâda  gündeme getiren, takvaya dikkat eden kişiler olması gerekir… Anne ve baba, ilim, hikmet ve irfan yönüyle olgun olurlarsa, yetiştirmeleri üzerlerine bir kulluk görevi olan çocuklarını çok iyi yetiştirir ve onu, her türlü dış etkenlerden korumaya, tertemiz fıtratını mûhafaza etmesini sağlamaya gayret gösterirler…
 Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki, onu yakıtı insanlar ve taşlardır. Üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah, kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.”(13)
Katıksız iman sahibi muvahhid şahsiyet, kendisinden mesul olduğu muvahhid ailesini, onları ateşi hak edecek bütün gayrı İslami şeylerden korumaya çalışırken, kendisini unutmamalı, önce kendisini korumalıdır… yegâne Rabbimiz Allah’ın mü’min müslüman kullarını nehyettiği, onlar için haram kıldığı her şeyden önce kendisini korumalı, sonra aile ferdlerini!.. Nehyolundukları haram şeylerden uzaklaşmak ve onlara yaklaşmamak kaydıyla kendisiyle beraber aile ferdlerini korumaya çalışan anne ve baba, üzerlerine düşen kulluk vazifelerini yapmışlardır…
Emirûl-Mü’minin İmam Ali b. Ebi Talib (r.a) şöyle demiştir: “Kişinin aile efradını cehennem ateşinden koruması, onları eğitmesi ve yetiştirmesiyle olur!”
Abdullah İbn Abbas (r.anhuma) şöyle der: Kişi, Allah’a itaat ederek, o’na karşı gelmekten kaçınarak ve aile efradına Allah’ı anlamalarını emrederek, kendisini ve ailesini cehennem azabından korumuş olur.!
Mücahid (rh.a.), bu ayetin mânâsının: Siz, Allah’dan korkun, aile efradınıza da Allah’dan korkmalarını emredin. Böylece cehennem azabından korunmuş olursunuz! demek olduğunu söylemiştir.
Katâde (rh.a.) ise şu tesbitte bulunmuştur: Kişinin, aile efradını cehennem azabından koruması,  Onlara, Allah’a itaat etmelerini emretmesi ve karşı gelmemelerini yasaklamasıyla olur. Kişi aile efradını Allah’ın emirlerine göre sevk ve idare eder ve onların, Allah’ın emirlerini yerine getirmelerine yardımcı olur. Onlarda Allah’a karşı gelen bir durum görürse, onları azarlar ve durumlarını düzeltir. Böylece de onları azabdan kurtarmış olur.!(14)
Mukâtil (rh.a.), bu ayeti şöyle tefsir eder: Müslümanın, hem kendisi, hem ailesi terbiye edip, böylece ailesine hem hayrı emredip, hem de onları kötü şeylerden yasaklaması ile kendisini koruması…
“Keşşaf”‘da bu ifadeye: Günahları terk edip taatları yapmak ve ailenizi, kendinizi sorumlu tuttuğunuz şeylerle sorumlu tutmanız suretiyle koruyun, mânâsı verilmiştir.
Yine bu ifadeye: Kendinizi, nefsimizin davet ettiği şeylerden koruyun. Çünkü nefis, size kötü şeyleri emreder, mânâsı verilmiştir.(15)
Mü’min müslüman anne ve baba, çocuklarını yetiştirirken önce sapasağlam bir akideye sahip olmalarına çalışırlar… Şirksiz, küfürsüz, bid’at ve hurafesiz, yani katkısız ve gölgesiz bir Tevhid  akidesi!… Tağutu her yönüyle reddetmiş ve Allah’a inanmış bir vaziyette kopmayan sapasağlam bir kulpa yapışmış (16) bir şahsiyetin oluşumu için çalışmak, ondan sonra salih amel işleyen ve güzel ahlaklı olan bir olgun kişinin yetişmesine gayret etmek gerek… Geçmişini bilen, hâlini emrolunduğu üzere ve geleceğine dair gerekli hazırlıkları olan bir şahsiyetin yetişmesini isteyen anne ve baba, Lokman (a.s.) gibi davranmalıdırlar.
“Hani Lokman, oğluna öğüt vererek, demiştir ki: Ey oğlum, Allah’a şirk koşma, şirk gerçekten büyük bir zülümdür.
Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu), ister bir kaya parçasında ya da göklerde veya yer’in derinliklerinde de bulunsa bile Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latîf olandır,(her şeyden) haberdardır.
Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma’rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.
İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.
Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü seslerin en çirkin olanı eşeklerin sesidir. (17)
Muvahhid mü’min olan anne ve baba, İslam’ın bilindiği, anlatıldığı ve yaşanmaya çalışıldığı evlerinde gerek kendilerini, gerekse çocuklarını, günahlardan korumaya gayret ederken, çocuklarının sokağa çıkacaklarını asla unutmamalıdırlar.. Ayrıca kendilerinin dışında egemen siyasi otoritenin ve çocuklarını onlardan alıp eğitecek kurumları da iyice düşünmelidirler. Eğer sokak, egemen siyasi otorite ve eğitim kurumları Allah’ın razı olacağı durumda iseler, çocuğun muvahhid aîlede aldığı eğitim ve öğrendiği İslam ile bu gayrı İslâmî unsurlar çatışacaktır. Yaşanan toplumsal hayatta hangisi baskın gelirse, kişinin oluşumunda o etkili olur ve kişi, ona göre şekil alır. Ona göre inanıp, ona göre amel eder. Ya da bir ondan bir bundan olur. Bu durumun hepsi fıtrata aykırı olup,kişide şahsiyet bozukluğu, akide sakatlığı ve amel ifsadını ortaya çıkarır. Bütün bunlar iyi düşünülmelidir.
Dipnotlar
1) Sahîh-i Buhârî, Kitabu’l- Cenaiz.B.79, Hds. 113. / Kitabu’l- Tefsîr, B. 236, Hds. 293. /  Kitabu’l- Kader, B.2, Hds,6. /  Sahîh-i Müslim, Kitabu’l- Kader, B.6, Hds,22 / Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l Kader, B.5, Hds,2223-2224. / Sünen-i Ebû Dâvûd Kitabu’l-Sünnet, B.17, Hds,4714 / İmâm Mâlik, Muvatta’, Kitabu’l-Cenâiz, Hds,52 / 2) Sahîh-i Müslim, Kitabu’l- Kader, B.6, Hds,25 / 3) Bkz. Zârîyât, 51/ 56 / 4)Seyyid Şerif cürcânî, Kitabu’t-Târifât Arapça Türkçe terimler sözlüğü, çev Arif Erkan, İst. 1997, sh.172. / 5)Sahîh-i Buhârî Kitabu’l-Tefsîr, B. 236, Hds. 293 (Bab başlığında) / 6)Ahmed Davudoğlu, Sahîh-i Müslim tercüme ve şerhi, İst 1983 C.10, Sh. 644-645. / 7) İbn Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlığa Dr. Bedrettin Çetiner, İst. 1986, C.12, Sh.6354. İmam Ahmed b. Hanbel’den. 8)Ahmed Davudoğlu, A,g,e. C.10, Sh. 644. / 9)Sünen-i Ebû Dâvûd Kitabu’l-Sünnet, B.17, Hds,4716 / 10)Sünen-i Ebû Dâvûd Terceme ve şerhi, Hzr. Necati Yeniel Hüseyin kayapınar, İst. 2000, C.15, Sh. 514. / 11)B.k.z. A’râf, 7/ 172-173. Zârîyât, 51/56. / 12)Lokmân, 31/12. / 13Tahrîm, 66/6.  14)Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et -Taberî Tefsiri, Çev. Hasan Karakaya Kerim Aytekin, İst. 1996. C.8. Sh.357 / 15)Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir Mefatihu’l-Gayb, Çev. Prof. Dr. Suat Yıldırım, Vdğ. Ank. 1995, C.21,Sh.559. / 16)B.K.Z. Bakara, 2/256. / 17)Lokmân, 31/13-19.