İslamToplumunun Oluşumunda Kadınların Yeri ve Önemi

Abdullah DÂİ

egane Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurur: “Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı çokça) zikreden kadınlar (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır”(1).

Mü’min Müslüman erkek ve kadınlar, gerek akide konusunda, gerekse salih amel konusunda aynı vazife ile vazifelendirilmiş ve aynı mükaat ile müjdelenmişlerdir… Yalnızca Allah’a kul olmak konusunda birbirlerinin aynısının tıpkısıdırlar… Bu hakikat, zikredilen ayette apaçık beyan olunmuştur… Ayeti kerimenin êsbabı nüzulüne” baktığımız zaman, olay daha net anlaşılır… Ümmü Umare el-Ensariyye (r.anha)’dan; Ümmü Umare (r.anha), Rasulullah (s.a.v.)’e geldi ve: -Herşeyi yalnız erkekler için görüyor ve kadınların herhangi bir şeyle anıldıklarını görmüyorum, dedi. Bunun üzerine şu ayet indi: “Şüphesiz Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’mine kadınlar…” (2). Katade (r.a.) der ki: Kadınlar, Rasulullah (s.a.v.)’ın hanımlarının yanına gelerek: -Allah, sizleri Kur’anda zikretti. Bizler ise, hiçbir şekilde zikrolunmadık. Bizler de zikre değer bir şeyler yok mu? Dediler. Ümmü Seleme (r.anha), Rasulullah (s.a.s.)’e: Erkekler, Kur’anda zikrolunduğu halde, bizler niçin zikrolunmuyoruz? diye sordu. İbn Abbas (r.a.) der ki: Kadınlar: -Kur’anı Kerim, erkek mü’minleri zikrediyor da, kadın mü’mineleri niçin zikretmiyor? dediler. İşte bütün bunlar ortaya çıkınca Allah, bu ayeti kerimeyi inzal buyurdu(3). Mü’min erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velisi ve yardımcılarıdırlar… Mü’min kadınlar, Allah’a ibadet konusunda mü’min erkekl erin benzeridirler… Rabbimiz Allah şöyle buyurur: “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, birbirlerinin velileridir. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Rasulüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir”(4). Ümmü’lMü’minin Aişe (r.anha)’nın rivayetiyle şöyle buyuruyor. Rasulullah (s.a.v.): “Kadınlar, (yaratılışta ve tabiatta) erkeklerin benzeridirler (diğer yanlarıdır)”(5). İslamın ilk yıllarında yani Mekke şirk devletinin egemen olduğu Mekke ortamında, mü’min erkeklerin yeni oluşuma katkısı gibi, mü’mine kadınların da bu ilk Tevhid oluşumuna katkısı vardı… İslam, şirkin merkezi haline getirilen Tevhid’in merkezi olan Mekke’de yayılırken, erkek mü’minlerin çektiği eziyet ve gördüğü işkence gibi, kadın mü’minlere de eziyet ve işkence yapılıyordu… Mekke şirk devletinin egemen tağutları, erkekkadın demeden her mü’min Müslüman olan insana düşman kesiliyor ve onlara alabildiğine zulmediyorlardı… Mü’mine kadınlar da, mü’min erkeklerin yanısıra Tevhidi oluşumun sıhhatli yapılanmasında üzerlerine düşen bütün görevlerini yapmışlardı… Onların, katıksız imanlarının gereği olan yiğitçe tavırları, her zaman olduğu gibi yepyeni İslam binasının sağlamlaşmasını sağlıyor ve yapının çözülmesini engelliyorlardı… Onların bu muhlis katkılarıyla, Mekke şirk devletinin yıkmaya çalıştığı İslami yapı her gün biraz daha sağlamlaşıyor ve İslami hareket, her gün daha da ilerliyordu… Mü’mine kadınlar, çağın müstekbir müş rik tağutlarına karşı mücadele ve mücahede çabası içinde olan mü’min erkeklerin en iyi destekleyicileri idiler… Mü’min erkeklerin yardımcıları oluyor, yaralarını sarıyor ve onların moral takviyeleri oluyorlardı. Mü’mine kadınlar, İslam tarihi boyunca ve bugün de aynı Tevhidi vazifelerini büyük bir ihlas ile gerçekleştirmişlerdir… Mekke şirk devletinin egemen tağutlarının bütün zulümleri ve engellemelerine rağmen, mü’min kadınlar Allah yolunda çalışmaya devam etmişlerdi… Bu uğurda mallarını ve canlarını feda etmiş, fakat Tevhid akidesinden, İslam ilkelerinden asla taviz vermemişlerdi… Onl arın bu kahraman tavırlarından birkaç örnek nakl edelim… Bu örnek tavırl ar, hem yazan, hem de okuyan için ibret dersleridir… 1) Yegane önderimiz Rasulullah (s.a.v.) Rabbimiz Allah’ın emri ve izni ile kendisine gelen Cebrail (a.s.)’dan Kur’anı Kerim’in ilk inen suresi olan Alak suresinin ilk beş ayetini aldıktan sonra, korku ve heyecan içinde Hira mağarasından çıkmış, Nur dağından aşağıya inmişti… Korku ve heyecan içinde Mekke’ye gelip evine giren Rasulullah (s.a.v.)’ın durumunu mü’minlerin annesi Aişe (r.anha) şöyle anlatıyor: “Bunun üzerine Rasulullah, bu ayetleri alarak korkudan vücudunun etleri titreye titreye döndü ve Hadice’nin yanına girdi de: “Beni sarıp örtün, beni sarıp örtün” dedi. Korkusu gidinceye kadar kendisini sarıp örttüler. Sonra Rasulullah (s.a.v.), Hadice’ye: “Ya Hadice, bana ne oluyor ki? Andolsun ben, kendimden korktum” dedi. Ve vukua gelen haberi, Hadice’ye haber verdi. Hadice de, O’na: Öyle deme, sevin! Allah’a yemin ederim ki, Allah Seni, hiçbir vakit utandırmaz. Yine Allah’a yemin ediyorum, çünkü Sen, hısımlarına iyilik ekler durursun, sözü doğru söylersin, işini görmekten aciz olanların ağırlığını yüklenirsin. Fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Konuğa yemek yedirir, ağırlarsın. Hak yolunda meydana gelen hadiseler ve mühim işlerde halka yardım edersin, dedi(6). Rasulullah (s.a.v.)’e ilk iman eden ve O’nunla ilk namaz kılan Ümmü’lMü’minin Hadice (r.anha), inandığı İslam davası uğruna bütün hayatını ve servetini feda etmişti… İzzet ve iffet üzere beraberce paylaştığı yirmibeş yıllık evlilik hayatları boyunca Rasulullah (s.a.v.)’ın en büyük yardımcısı olan Hadice annemiz (r.anha), kıyamete kadar bütün muvahhid mü’mine hanımların, örneği olmuştur. Mü’minlerinhanımları-da hz. Hadice (r.anha) gibi davranacak ve kocalarının en iyi yardımcıları olacaklardır… Bu yardım, İslam davasının yılmaz savunucuları olan muvahhid mü’min erkeklerin dayanma güçlerine güç katacak ve daha çok hizmet etmelerini sağlayacaktır… Ümmü’lMü’minin Hadice (r.anha) rasulullah (s.a.v.) için bunu başardığından dolayı hiç unutulmadı ve devamlı anıldı… O’nun bu ihlası, imanı ve salih ameli her zaman anılacak, takdir ve dua ile d ilden dile dolaşacaktır… Ümmü’l-Mü’minin Aişe (r.anha) anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.), evden çıkıp yürümeye başlayınca hemen Hadice’yi hatırlar, O’nu över ve selam gönderirdi. Yine böyle bir gün ansızın kıskançlığım tuttu ve şöyle dedim: -O kadın, sonradan Allah’ın daha iyisini yerine gönderdiği ihtiyar değil miydi? Bu sözüm üzerine Rasulullah (s.a.v.) bana içerledi, kızgınlıktan perçemi titredi, bana dönerek: “Hayır! Allah’a yemin ederim ki, Rabb Teala bana O’ndan daha iyisini göndermemiştir! İnsanlar inkar ederken O, bana inandı. Herkes beni yalanlarken O beni doğruladı. Herkes beni çaresiz ve mahrum bırakırken O, malıyla beni destekledi, bana sahip çıktı. Allah, diğer kadınlardan bana çocuk vermezken, O’nun vasıtasıyla beni evlad sahibi yaptı!..” Ben, O’nun böyle sert tepki göstermesi üzerine: -Tamam, tamam… Benimle nefsim arasındaki bir sorundur (bu sıksançlık)! Bir daha Hadice’yi kötü bir dille anmayacağım, dedim(7). Yine Aişe (r.anha) annemiz anlatıyor: Ben, Rasulullah (s.a.v.)’in kadınlarından hiçbirisi hakkında, Hadice’ye kaşı kıskançlığım derecesinde kıskanç olmadım. Halbuki ben, Hadice’yi (kumam olarak) görmemiştim. Fakat Rasulullah (s.a.v.) O’nun adını çok anardı. Çok defa koyun keserdi, sonra da etini uzuv uzuv parçalar, daha sonra onları, Hadice’nin sadık kadın dostlarına gönderirdi. Bazı defa ben sabırsızlanarak, Rasulullah’a hitaben: -Sanki yeryüzünde hiç kadın yok da yalnız Hadice var! diye ta’riz ederdim. Rasulullah (s.a.v.) de: “Hadice şöyle idi, Hadice böyle idi” (diye iyiliklerini sayar) ve: “O’ndan benim çocuklarım var” buyururdu(8). 2) Rasulullah (s.a.v.)’in mü’minlerin annesi Hadice (r.anha)’dan olma çocuklarından Fatımatü’zZehra (r.anha) da, yaşı küçük olmasına rağmen Mekke’deki Tevhidi oluşumda yerini alan izzet sahibi şahsiy etlerdendi… Gerek İslami tebliğde, gerekse Rasulullah (s.a.v.) ve mü’minlere yardımcı olmada Fatımatu’zZehra (r.anha)’nın çabası çoktu… Abdullah İbn Mes’ud (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.), Kabe yanında secde yapıyordu. Etrafında da Kureyş’ten bir takım insanar oturuyorlardı. Bu sırada Ukbe b. Ebi Muayt, yeni boğazlanan bir devenin döl yerini getirdi de onu, Rasulullah’ın sırtının üzerine attı. Rasulullah, secdeden başını kaldırmadı. Hemen Fatıma (r.anha) geldi ve Rasulullah (s.a.v.)’in sırtından o döl yatağını aldı ve bunu yapana beddua etti. Rasulullah (secdeden kalkıp namazı bitirince): “Ya Allah, Kureyşten şu zümreyi sana havale ederim: Ebu Cehl İbn Hişam, Utbe İbn Rabia, Şeybe İbn Rabia, Umeyye İbn Halef, yahud Ubeyy İbn Halef.” (Şüphe eden ravi, Şu’be İbnu’lHaccac’dır). İbn Mes’ud (r.a.) dedi ki: -Ben, bunların hepsini Bedir günü öldürülmüşler gördüm. Hepsi orada bir kuyuya atıldılar(9). Kureyş sefihlerinden bir sefih, Rasulullah’ın önünü kesip, O’nun başına toprak saçmıştı. O sefih, Rasulullah (s.a.v.)’in başı üzerine bu toprağı saçtığı zaman Rasulullah (s.a.v.), toprak başı üzerinde olduğu halde evine girdi. O’nun kızlarından birisi, yanına kalkıp geldi. Ağlayarak toprağı O’ndan silmeye başladı. Rasulullah (s.a.v.) ise, o kızına şöyle diyordu: -“Ey kızcağızım, ağlama! Çünkü Allah, babanı koruyacaktır!”(10). 3) “Yasir Ailesi!..” İslamın ilk şehidlerinin yer aldığı ve Tevhid akidesinden asla taviz vremeyen muvahhid bir aile!.. elMuğire b. Abdillah b. Mahzum oğullarından bir aile, Ammar’ın annesi Sümeyye’ye Müslüman olduğu için işkence etti. Fakat O, İslamdan başka her türlü teklifi reddetti. Bu yüzden kendisini öldürdüler. Rasulullah (s.a.v.) Ammar ve Yasir, Mekke’nin o kızgın ateşi altında kumlar üstünde, işkence görürlerken onlara uğrar ve: “Sabır, ya Yasir ailesi sabır! Gideceğiniz yer Cennettir” buyururdu(11). Sümeyye (r.anha)… Allah yolunda canını seve seve veren, imanından hiçbir taviz vermeyen İslam davasının ilk kadın şehidi!.. “Yasir b. Amir’in zevcesi ve Ammar ile Abdullah’ın annesi olan Sümeyye Hatun, müslümanlığını açıklamaktan çekinmeyen yedi İslam mücahidinden birisi idi. Sümeyye Hatun, çok yaşlı ve zaif olmasına rağmen dininden döndürülmek için yapılan en ağır işkencelere katlanır, müşriklerin yaptırmak istediklerini yapmaz, İslamın şerefi için ölmeyi göze alır, müşriklerin söyletmek istediklerini söylemezdi. Kocası Yasir (r.a.) işkenceler altında can verdikten sonra, Sümeyye Hatun, Ebu Cehl’e teslim edilmişti. Ebu Cehl, akşamleyin harbesini (kısa mızrak) yanına alıp Müslümanl ara işkence yapılan yere uğrar, Sümeye Hatun’a söversayar ve: -Sen, ancak yüzünün güzelliğinden dolayı Muhammed’e aşık olup Müslüman oldun, derdi. Sümeyye Hatun’un bir bacağını bir deveye, öteki bacağını başka bir deveye bağladılar: -Sen, ancak erkekler için Müslüman oldun, dediler. Sümeyye Hatun, Ebu Cehl’e ağır karşılık verdi. O da kızıp harbesini, Sümeyye Hatun’un önüne sapladı ve O’nu şehid etti. İslamda ilk şehid kadın da Sümeyye Hatun oldu. Allah, O’ndan razı olsun!”(12). 4) Esma bin Ebu Bekr (r.anha)… Yegane önderi ve hayat örneği Rasulullah (s.a.v.) ile bu ümmetin es-Sıddik’ı olan babası, Rasulullah (s.a.v.)’in Halifesi İmam Ebu Bekr (r.a.), Mekke’den Medine’ye hicret etmek üzereler… es-Sıddik ailesinin kahraman kızı Esma (r.anha), üzerine düşen vazifesini hakkıyla yapmış ve Allah yolunda hicret edenlere yardım etmeye tüm imkanını harcayarak, gayret etmiştir… Mü’minlerin annesi Aişe (r.anha) anlatıyor: -Biz, Rasulullah ile Ebu Bekr’in sefer gereklerini çarçabuk hazırladık. Her ikisi için deriden bir dağarcık içinde bir mikdar azık düzenleyip koyduk. Dağarcığın ağzı bağlanacağı sırada Ebu Bekr’in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırdı da, onunla dağarcığın ağzını bağladı. Bundan dolayı Esma’ya “Zatu’nNitak” (veya) “Zatu’nNitakayn” (iki kuşaklı) diye isim takıldı(13). Bu tarihi olayı, bir de Esma bint Ebu Bekr (r.anha)dan dinleyelim… Esma (r.anha), olayı şöyle anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.), Medine’ye hicret etmek istediği zaman ben, Ebu Bekr’in evinde Rasulullah’ın yol azığını düzmüş, hazırlamıştım. Fakat ne yemek çıkınını, ne de su tulumunu kendisiyle bağlayabileceğimiz bir şey bulamamıştık. Bunun üzerine ben, (babam) Ebu Bekr’e: -Vallahi ben, belimdeki kuşağımdan başka bağlayacağım bir şey bulamıyorum, dedim. O da: -(Kızım) Onu ikiye böl! Birisiyle su tulumunu, diğeriyle de yemek sofrasını bağla, dedi. Ben de öyle yaptım. İşte bundan dolayı Esma “Zatu’nNitakayn” (iki kuşaklı veya iki kemerli) diye isimlendirildi(14). İbn İshak (r.a.) dedi ki: Esma bint Ebu Bekr’den haber aldığıma göre O, şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.) ve Ebu Bekr (r.a.) çıktıkları zaman, Kureyş’ten bir topluluk bize geldi. İçlerinde Ebu Cehl b. Hişam da bulunuyordu. Ebu Bekr’in kapısının önünde durdular. Ben, onlara doğru çıktım. -Ey Ebu Bekr’in kızı, baban nerededir? Dedil er. -Vallahi, babamın nerede olduğunu bilmiyorum, dedim. Bunun üzerine Ebu Cehl, elini kaldırdı. O, fahiş, habis birisi idi. Ve yanağıma bir şamar indirdi. Ondan dolayı küpem çıktı. Sonra ayrılılıp gittiler(15). 5) Ümmü Cemil Fatıma bint el Hattab (r.anha)… Emirü’l_Mü’minin İmam Ömer b. elkHattab (r.a.)’ın kızkardeşi… İslamı kabul edip iman eden Mekkeli kadınların ilklerinden… Feraset ve basiret sahibi bir Mücahide… Davası olan Hak din İslam’ın tavizsiz savunucusu… Saadethane olan evi, Kur’an eğitiminin yapıldığı bir Tevhid Mektebi… Allah yolundaki sarf ettiği ömründe her türlü çile ve işkenceye göğüs gerip direnmiş, şahsiy etli bir izzet sahibi… O’nun hayatından iki örnek… a) Kureyş, Rasulullah (s.a.v.)’i arayıp bulması için o zamanlar müşrik olan Ömer b. elHattab’ı gönderdi. Rasulullah (s.a.v.) Safa Tepesi’nin aşağısında bir evdeydi. Ömer’in karşısına enNuham, yani Naim b. Abillah b. Esed (Adiyy İbn Ka’b oğullarının erkek kardeşi, Ömer’den önce Müslüman olmuştu) çıktı. Ömer, kılıcını kuşanmış bir vaziyetteydi. Naim, Ömer’e: -Nereye gidiyorsun? Diye sordu. Ömer: -Muhammed’e! Şu Kueyşi akılsızlıkla itham eden, ilahl arını akılsızlıkla suçlayan, birlik ve beraberliği bozup aykırı davranan adama gidiy orum, diye cevap verdi. En-Nuham, O’na: -Vallahi ey Ömer, sen, şiddetli davranıyorsun, ifr at ediyorsun. Adiyy b. Ka’b oğullarının helakını istiyorsun. Yahud sen, Haşim oğullarından, Zühre oğullarından daha mı fazla görüyorsun ki, Muhammed’i öldüreceksin? Dedi. Birbirlerine karşı yüksek sesle konuştular. Ömer, O’na: -Senin dinden çıktığını sanıyorum. Bu doğruysa, işe senden başlarım, cevabını verdi. En Nuham, O’nun gitmeyeceğini görünce: -Ben, sana bir şey söyleyeyim. Senin ailen ve eniştenin ailesi Müslüman oldular. Seni, senin batıl dinini bıraktılar, dedi. Ömer, bu sözü duyunca: -Kim onlar? Diye sordu. -Enişten, amca oğlun ve kızkardeşin, cevabını alan Ömer, hemen kızkardeşinin yanına geldi. Rasulullah (s.a.v.) kendisine ashabından ihtiyaç sahipleri geldiği zaman, durumu iyi olanlara bakar ve: “Filanca senin olsun, ona sen bak, yardımcı ol!” derdi. Ömer’in amcaoğlu ve eniştesi Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl de, işte böyle durumu müsaid olan bir kişiydi. Onun için Rasulullah (s.a.v.), O’nun himayesine, Zühreoğullarının müttefiği Sabit b. Ümmi Enmar’ın kölesi Habbab b. elEret’i verdi. Cenabı Hakk, o zaman şu ayetleri inzal buyurdu: “TaHa. Biz, Sana bu Kur’an’ı güçlük çekmen için indirmedik. İçi titreyerek korku duyanlara ancak öğütle hatırlatma (olsun diye indirdik)”(16). Rasulullah (s.a.v.) bir Perşembe akşamı dua ederek: “Ya Rabbi, şu İslamı, Ömer b. elHattab’la, ya da Ebu’lHakem (Ebu Cehl) b. Hişam’la aziz kıl, kuvvetlendir” dedi(17). Ömer’in amcaoğlu ve kızkardeşi: Rasulullah (s.a.v.)’in duasının Ömer’e olmasını umarız, dedil er. Nitekim öyle oldu!.. Ömer, kızkardeşinin kapısının önüne vardı. Müslüman olduğu için O’na zulmetmek, eziyet etmek istiyordu. O sırada Habbab b. kelEret, Ömer’in kızkardeşinin evinde O’na “TaHa” ve “İze’şŞemsu kuvviret” (Tekvir) surelerini öğretiyordu. Ömer, eve girdi. Kızkardeşi, O’nu görünce bir kötülük yapacağını anladı ve hemen “Kur’an sayfası”nı sakladı. Habbab b. elEret de hemen evin bir köşesine girip gizlendi. Ömer, kızkardeşine: – Bu, evindeki gizli ibadet ne? Diye sordu. Kızkardeşi: -Aramızda konuşulanların dışında baş ka şey konuşma…. dedi. -Bunun üzerine Ömer, O’nu azarladı, mesele aydınlanmadıkça gitmeyeceğine de yemin etti. Kızkardeşinin kocası Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl: -Ey Ömer, sen herkesi, asla kendi isteğin istikametinde toplayamazsın. Hak, O’ndan başka olsa da, dedi. Bunun üzerine Ömer, sinirlenerek hemen O’nun üzerine çullandı ve altına aldı. Kızkardeşi, Ömer’le kocası arasına girmeye çalıştı. Fakat Ömer, O’nun elini itti (bir tokat vurarak yüzünü yaralayıp kanlar içinde bıraktı) ve Said’in baş ını yaral adı. Kızkardeşi, kocasının başında kan görünce: -Ey Ömer, duyuyor musun? Bil ki, ilahlarını terkettiğim, elLat ve elUzza’yı inkar ettiği hakkında sana ulaşan haberlerin hepsi de doğrudur. Şehadet ederim ki, bir Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O’nun şeriki de yoktur. Muhammed, O’nun kulu ve Rasulüdür. İşine bak, ne yapmak istiyorsan yap! Dedi. Ömer, kızkardeşinin sözlerini duyunca pişman oldu ve kızkardeşine: -Söyle, ne okuyordun? Allah adına sana söz veriyorum, onu imha etmeyeceğim. Tekrar sana geri vereceğim. Bu hususta herhangi bir müdahalede bulunmayacağım, dedi. Kızkardeşi, O’nun sayfayı görme konusundaki hırsını görünce, Rasulullah (s.a.v.)’in, O’nun hakkında yaptığı duanın gerçekleşeceğini ümit etti ve: -Sen pissin. Ona, ancak temiz olanlar dokunabilir(18). Bu hususta sana güvenmiyorum. Cünüplükten kurtul, guslet. Bana, bu konuda güvence ver, dedi. Ömer, denileni yaptı. Bunun üzerine kızkardeşi sayfayı O’na verdi. Ömer, okumaya başladı: “Taha”yı okudu. “Şüphesiz, kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir. Herkesin harcadığı çabanın karşılığını alması için, onun vaktini gizli tutarım. Öyleyse, ona inanmayıp kendi hevasına uyan, sakın Seni ondan alıkoymasın. Sonra yıkıma uğrarsın”(19) ayetine kadar… Daha sonra: “Güneş, köreltildiği (dürüldüğü) zaman”(20) ayetini okudu. “(Artık her) Nefis neyi hazırladığını bilip öğrenmiştir”(21) ayetine geldi. Böylece Ömer, Müslüman oldu. Kızkardeşi ve eniştesine: -Müslümanlık nasıl bir şey? Diye sordu. Onlar da: -Bir Allah’tan başka hiçbir ilah rolmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve rasulü old uğuna şehadet edeceksin. Put gibi şeyleri reddedecek, elLat ve elUzza’yı inkar edeceksin, cevabını verdiler. Ömer, denilenleri yaptı. Evin içinde bir köşeye gizlenmiş olan Habbab b. elEret ortaya çıktı, tekbir getirdi ve: -Ey Ömer, Cenabı Hakk’ın izzet ve şerefini müjdelerim. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) senin hakkında Allah’a, seninle İslam’ı aziz kılması için duada bulundu, dedi(22). b) Ümmü’lMü’minin Aişe (r.anha) anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.)’in otuzsekiz kiş iden ibaret olan ashabı toplandıkalrında, Ebu Bekir (r.a.) ortaya çıkmak için Rasulullah’a ısrar etti. Rasulullah (s.a.v.): “Ya Ebu Bekr, doğrusu bizim sayımız azdır” dedi. Ebu Bekir, ısrarlarını sürdürdü. Knihayet Rasulullah (s.a.v.) ortaya çıktı. Müslümanların her biri, Mescidi Haram’ın bir tarafına kendi aşiretlerinin yanına gitti. Ebu Bekir de, halk arasında dikilip hitabta bulundu. Rasulullah da orada oturmuştu. İnsanları, Allah’a ve Rasulü’ne davet eden ilk hatib, Ebu Bekir olmuştu. Bu sebeble müşrikler, O’na ve diğer Müslümanlara saldırmaya, Mescidi H aram’ın her tarafında olanları şiddetle dövmeğe başladılar. Ebu Bekir, ayaklar altına alındı, şiddetle dövüldü. Müşrik Utb b. Rebia, O’na yaklaş arak dikişli ayakkabılarıyla vurmaya ve yüzüne çarpmaya başladı. Ebu Bekir’in karnının üzerine çıkarak vurmaya devam etmiş, öyle ki, yüzü ile burnu birbirinden ayırd edilemez hale gelmişti. Nihayet Teymoğulları koşarak geldiler. Müşrikleri Ebu Bekir’in üzerinden uzaklaştırdılar. Ebu Bekir’i bir kumaşa sarıp evine götürdüler. Artık öleceğine kesinlikle inanıyorlardı. Tekrar dönüp Mescidi Haram’a gelerek: Allah’a andolsun ki, Ebu Bekir ölürse biz de, mutlaka Utbe b. Rabia’yı öldürürüz, dediler. Tekrar Ebu Bekir’in yanına döndüler. Babası Ebu Kuhafe ile Teymoğulları kendisinden cevab alıncaya kadar O’nu konuşturmaya çalıştılar. Nihayet akşama doğru Ebu Bekir konuşmaya başladı ve: Rasulullah ne yaptı? Diye sordu. Bunun üzerine onlar da kendisine dil uzatıp kınadılar, daha sonra da kalkıp giderken annesi Ümmü’lHayr’a: Bak hele, şuna birşeyler yedirmeye ve içirmeye çalış, dediler. Annesi, Ebu Bekir ile başbaşa kaldığında, yemesi ve içmesi için O’na ısrar etti. O ise: -Rasulullah ne yaptı? Diye soruyordu. Annesi: -Vallahi, senin arkadaşının durumunu bilmiyorum, dedi. Ebu Bekir: -Öyleyse Hattab’ın kızı Ümmü Cemil’e git de Rasulullah’ı O’ndan sor! Dedi. Annesi, Ümmü Cemil’in yanına gidip: -Ebu Bekir, Abdullah’ın oğlu Muhammed’in durumunu senden soruyor, dedi. Ümmü Cemil, dedi ki: -Ebu Bekir’i de, Abdullah oğlu Muhammed’i de bilmiyorum. Ama istersen seninle birlikte oğlun Ebu Bekir’in yanına gelirim, dedi. Annesi Ümmü’l-Hayr da: -Olur, dedi. Beraberce kalkıp Ebu Bekir’in yanına geldiler. Ümmü Cemil, O’nu, ağır, hasta ve baygın halde görünce, yanına yaklaştı ve çığlık attı. Sonra da: -Allah’a andolsun ki, sana böyle yapanlar, fasık ve kafir kimselerdir. Ümit ederim ki Allah, senin öcünü onlardan alacaktır, dedi. Ebu Bekir: -Rasulullah ne yaptı? Diye sorunca, Ümmü Cemil Fatıma bin el-Hattab: -İşte annen burada, söylediklerini duyuyor, dedi. Ebu Bekir: -Ondan sana hiçbir kötülük gelmez, dedi. Ümmü Cemil: -Rasulullah, sağsalim ve sıhhattedir, dedi. Ebu Bekir: -O, nerede? Diye sordu. Ümmü Cemil: -Erkam’ın oğlunun evinde, dedi. Ebu Bekir: -Allah hakkı için, Rasulullah’a gitmeden ne bir şey yer, ne de bir şey içerim, dedi. İki kadın, çaresiz ortalığın sakinleşmesini beklediler. Ortalık, sakinleşip sessizleşince, Ebu Bekir, ikisine yaslanarak evden çıktı. O’nu Rasulullah (s.a.v.)’in yanına götürdüler(23). Mekke’de oluş an ilk Tevhid cemaatının her muvahhid mü’min ferdi gibi, Ümmü Cemil Fatıma bint elHattab (r.anha) asil ve izzetli bir tavır sergiliyor… Gerek kendi evindeki Kur’an eğitimi olayında, gerek İmam Ebu Bekir (r.a.)’ın evindeki mü’minl erin sırrını saklayıp ketum davranışında, bu hassasiyeti hemen anlaşılmaktadır… İmam Ebu Bekir (r.a.)’ın annesi hala Müslüman olmuş değildir… Müslüman olmayan birisinin yanında, Müslümanlara aid olan sırrın açıklanması, emniyet ve tedbir açısından uygun olmadığı için Ümmü Cemil Fatıma bint elHattab, ketum davranmıştır… Rabbimiz Allah, şöyle buyurur: “Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar, size kötülük ve zarar vermey e çalışıyorlar. Size, zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur. Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size, ay etlerimizi açıkladık, belki akıl erdirirsiniz”(24). Ana kaynaklardan en sahih haberler olarak nakledilen bu örneklerden apaçık anlaşıldığı gibi, Mekke dönemindeki ilk Tevhid cemaatının oluşumunda muvahhid mü’min kadınların da büyük katkıları ve destekleri olmuştur… Bütün mü’min Müslümanlard, Rabbimiz Allah’ın ve önderimiz Rasulullah (s.a.v.)’in emirlerine tam teslim oldukları gerçeği böylece beyan olundu… Rabbimiz Allah, şöyle buyurur: “Allah ve Rasulü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasulü’ne isyan ederse, artık gerçekten O, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır”(25). n DİPNOTLAR 1) Ahzab, 33/35. * 2) Süneni Tirmizi, Kitabu Tefsirü’lKur’an, B. 34, Hbr. 3426 * 3) Abdulfettah elKadi, Esbabı Nüzul, Çev. Doç.Dr. Salih Akdemir, Ank. 1986, sh. 312. * İman elVahidi, Esbabı Nüzul, Çev. Dr. Necati TetikNecdet Çağıl, Erzurum, T.Y. Sh. 406407. * İbn Kesir, Hadislerle Kur’anı Kerim Tefsiri, Çev. Dr. Bekir Karlığa Dr. Bedrettin Çetiner, İst. 1986, C. 12, Sh. 6535, vd. * 4) Tevbe, 9/71. * 5) Süneni Tirmizi, Kitabu’tTahare, B. 82, Hds. 113. Süneni Ebu Davud, Kitabu’tTahare, B. 94, Hds. 236. Süneni Darimi, Kitabu’lVudu, B. 76, Hds. 770. * 6) Sahiehi Buhari, Kitabu’tTefsir, B. 352, Hds. 477. Bed’i’lVahy, B. 1, Hds. 3. Sahihi Müslim, Kitabu’lİman, B. 73, Hds. 252. * 7) Ebu Nuaym elIsfahani, Hilyetu’lEvliyaSahabe’den Günümüze Allah Dostları, Çev. Said Aykut, vdğ. İst. 1995, C.2, sh. 123. * 8) Sahihi Buhari, Kitabu Merakıbi’lEnsar, B. 19, Hds. 43. Sahihi Müslim, Kitabu Fedailü’sSahabe, B. 12, Hds. 7476. * 9) Sahihi Buhari, Kitabu Merakıbi’lEnsar, B. 28, Hds. 73. Kitabu’lVudu’, B. 74, Hds. 102. Sahihi Müslim, Kitabu’lCihad ve’sSiyer, B. 39, Hds. 107108. Muhammed İbn İshak, Siyer, Çev. Seza-i Özel, İst. 1991, sh. 271, Md. 277. * 10) İbn Hişam, İslam Tarihi, Sireti İbn Hişam Tercemesi, Çev. Hasan Ege, İst. 1985, C.b2, sh. 72. İbn Kesir, elBidaye ve’nNihaye Büy ük İslam Tarihi, Çev. Mehmet Keskin, İst. 1994, c. 3, sh. 206. Beyhaki’den. * 11) Muhammed İbn İshak, a.g.e., sh. 238. İbn Hişam, A.g.e., C.1, sh. 432. İbn Kesir, a.g.e., c.3, sh. 86. * 12) M.Asım Köksal, İslam Tarihi, Hz. Muhammed (a.s.) ve İslamiyet Mekke Devri, İst. 1987, C.4, sh. 107. Aynı sahifedeki dipnotlarda, bu haberin birçok kaynakları kaydedilmiştir. * 13) Sahihi Buhari, Kitabu Menakıbi’lEnsar, B. 44, Hds. 124. İbn Hişam, a.g.e., c.2, sh. 152153. * 14) Sahihi Buhari, Kitabu’lCihad ve’sSiyer, B. 122, Hbr. 184. Kitabu Menakıbi’lensar, B. 44, Hbr. 125. * 15) İbn Hişam, Ag.e., C.2, sh. 153154. İbn Kesir, a.g.e., c. 3, sh. 273. * 16) Taha, 20/13. * 17) Süneni Tirmizi, Kitabu’lMenakıb, B. 47, Hds. 3928 (İbn Abbas’dan). * 18) Rabbimiz Allah şöyle buyurur: “Ona, temizlenip arınmış olanardan başkası dokunamaz”. (Vakıa, 56/79). * 19) Taha, 20/1516. * 20) Tekvir, 81/1. * 21) Tekvir, 81/14. * 22) Muhammed İbn İshak, A.g.e., sh. 240242. İbn Hişam, a.g.e. c.1, sh. 458460. İbn Kesir, a.g.e., c. 3, sh. 118121. İmam Zehebi, Tarihü’lİslam, Çev. Muzaffer Can, İst. 1994, C.1, sh. 262263. * 23) İbn Kesir, a.g.e., c.3, sh. 4647. M.Asım Köksal, a.g.e., c.4, sh. 200202. Not: Aynı eserin aynı sahifelerindeki dipnotlarda, olayın kayıtlı bulunduğu belli başlı eserler beyan edilmiştir. * 24) Ali İmran, 3/118. * 25) Ahzab, 33/36. * İmam İbn Kesir (r.a.) bu ayetin tefsirinde şunları beyan ediyor: “Bu ayeti kerime, her konuda umumidir. Şöyle ki: Allah ve Rasulü, bir rşeye hükmettiği zaman hiçbir kimsenin ona muhalefet etmesi, hiçbir görüşü, kanaati ve sözü, Allah’ın ve Rasulü’nün buyruğuna değişmesi mümkün değildir.” * 26) İbn Kesir, Hadislerle Kur’anı Kerim Tefsiri, C.12, sh. 6542.
VUSLAT DERGİSİ
(ARŞİV) SAYI: 5 DÖNEM: KASIM 2001