ARALARINDA SELÂMI YAYANLAR

Abdullah b. Selâm (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), (Hicret edip) Medine’ye geldiği zaman halk, hızla O’na gittiler ve:

-Rasulullah geldi! denildi.

Ben de, O’na bakmak için halk arasında geldim. Ra­su­lullah (s.a.s.)’in yüzüne dikkatle baktığım zaman O’nun yüzü­nün yalancı yüzü olmadığını bildim (böyle tanıdım). İlk sözü şu oldu:

“Ey insanlar, selâmlaşmayı yaygınlaştırınız. Yemek yediriniz. Geceleyin halk uyumuşken siz, namaz kılınız. (Böyle yaparsanız) selâmla (selâmetle) cennete girersiniz!”[1]

Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sev­medikçe de (tam) iman etmiş olmazsınız. Ben size, bir şey göstereyim mi? Onu yaparsanız, birbirinizi seversiniz: Aranızda selâmı yayın!”[2]

Önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.), erkek ol­sun, kadın olsun ümmetinin her ferdine: “Aranızda selâmı ya­yın!” diye emretmiştir. Muvahhid mü’minlerin aralarında selâmı yaydıkları müddetçe, birbirlerine sevgi ve saygıları artar, kalb­lerin kaynaşması gündeme gelir, birlik ve beraberlik bağları, dostluk ve kardeşlik duyguları pekişir, böylece İslâm Milleti bütünlüğü meydana gelir… Ümmetin birlik ve beraberliğini sağlamak her mü’min müslümanın imanının gereğidir… Bu birlik ve beraber­lik, selâmla, sevgi ve saygı ile gerçekleşir…

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Bir selâmla selâmlandığınızda siz, ondan daha güzeliyle selâm verin ya da aynîyla karşılık verin. Şübhesiz Allah, her şe­yin hesabını tam olarak yapandır.”[3]

Mü’min müslümanların aralarında selâmı yaymalarının cen­nete girme sebebi olduğunu beyan buyurun önderimiz Ra­su­lullah (s.a.s.), selâm konusunda şunları da beyan buyur­muştur:

 

1) Abdullah b. Amr (r.a.) anlatıyor:

Bir kimse, Rasulullah (s.a.s.)’e:

-İslâm’ın en hayırlısı hangisidir? diye sordu.

Rasulullah (s.a.s.):

“Yiyecek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına (her müs­lü­mana) selâm vermendir.” cevabını verdi.[4]

 

2) Abdullah b. Ömer (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Selâmlamayı çoğalıp yaygınlaştırınız, (muhtaçlara) yemek yediriniz ve Allah (Azze ve Celle)’nin size emrettiği gibi kardeşler olun![5]

 

3) Abdullah ibn Amr (r.a.)’dan,

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Rahmân (olan Allah)’a ibadet ediniz ve selâmı ifşâ ediniz (yayınız).”[6]

Allah’ı Rabb, İslâm’ı din ve Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’i önder tanıyıp, katıksız iman ederek razı olan muvahhid mü’min­ler, emrolundukları gibi dosdoğru Salih amel işlemekle cenneti hakkederler… Katıksız iman, onların cennete girmelerine vesile olurken, salih amel, cehenneme düşmelerini engeller ve cen­netteki derecelerini yükseltir…

Rabbimiz Allah Teâlâ, muvahhid kullarına şöyle hitab edi­yor:

“Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefs,

Rabbine, hoşnud edici ve hoşnud edilmiş olarak dön!

Artık kullarımın arasına gir.

Cennetime gir.”[7]

Dâvâmızın başı ve sonu, Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdet­mektir.

 

 



[1]    Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu’s-Salâ, B.174, Hds.1334.

                                Kitabu’l-Et’ime, B.1, Hds.3251.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu’l-Kıyame, B.15, Hds.2603.

Sünen-i Dârimî, Kitabu’s-Salat, B.156, Hds.1468.

Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.5, Sh.451.

[2]    Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B.22, Hds.93.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B.130-131, Hds.5193.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Edeb, B.11, Hds.3692.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İsti’zan ve’l-Adab, B.1, Hds.2828.

İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B.131, Hds.260.

[3]    Nisa, 4/86.

[4]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B.5, Hds.5.

                             Kitabu’l-İsti’zan, B.9, Hds.9.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B.14, Hds.63.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B.142, Hds.5194.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Et’ime, B.1, Hds.3253.

Sünen-i Neseî, Kitabu’l-İman, B.12, Hds.4967.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Et’ime, B.43, Hds.1916.

İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B.466, Hds.1013.

[5]    Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Et’ime, B.1, Hds.3252.

[6]    Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Edeb, B.11, Hds.3694.

     İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B.448, Hds.981.

[7]    Fecr, 89/27-30.