DOSDOĞRU OLANLAR

“Allah dedi ki: ‘Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedî kalacakları, altın­dan ırmaklar akan cennetler vardır. Allah, onlardan razı oldu, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”[1]

İmam Kurtubî (rh.a.), bu ayetin tefsirinde şunları beyan ediyor:

“Onların dünyadaki doğrulukları kendilerine fayda verecek­tir. Ahrette, doğruluğun bir faydası olmaz. Dünyadaki doğru­luklarına gelince, yüce Allah için yaptıkları ameldeki doğrulukla­rının kasdedilmiş olması muhtemel olduğu gibi, Allah’a ve Pey­gamberine karşı yalan söylemeyi terk etmek şeklinde doğruluk olma ihtimali de vardır. Doğruluk, her ne kadar bütün günlerde her zaman faydalı ise de, özellikle o günde onlara faydalı oluşu­nun sebebi, amellerin karşılığının o gün verileceğindendir.”[2]

Rasulullah (s.a.s.)’in Halifesi İmam Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Doğruluktan ayrılmayınız. Çünkü doğruluk, iyilikle bera­berdir. İkisi de cennetliktir. Yalandan sakınınız. Çünkü yalan, kötülükle beraberdir. Bunların ikisi de cehennemliktir. Allah’dan afiyet isteyiniz. Çünkü gerçek imandan sonra, afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.

Birbirinize dargınlık etmeyiniz, birbirinize arka çevirmeyiniz. Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin beslemeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeşler olunuz!”[3]

Abdullah ibn Mes’ud (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Doğruluk, insanı hâlis iyiliğe götürür, hâlis iyilik de cen­nete kılavuzluk eder. İnsan, doğruluk ede ede nihayet bu seci­yesiyle sıddîk olur. Yalancılık da insanı, fücûra, şerre götürür. Şerr de cehenneme götürür. İnsan, yalancılık  ede ede nihayet Allah katında bir kezzâb (çok yalancı bir kimse sıfatıyla) yazılır.”[4]

Süfyan b. Abdullah es-Sakafî (r.a.) anlatıyor:

-Ya Rasulullah, İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki onu, senden sonra hiç kimseye sormayayım! dedim.

Rasulullah (s.a.s.):

“Allah’a iman ettim de ve dosdoğru ol!” buyurdu.[5]

 

 

 

 

 

 



[1]    Mâide, 5/119.

[2]    İmam Kurtubî, A.g.e. C.6, Sh.520.

[3]    İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B.301, Hds.724.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’d-Duâ, B.5, Hds.3849.

İmam Mervezî, Müsned-i Ebu Bekri’s-Sıddık, Sh.61-67, Hds.6.

[4]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Edeb, B.69, Hds.119.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla, B.29, Hds.105.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B.80, Hds.4989.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla, B.46, Hds.2038.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’d-Duâ, B.5, Hds.3849.

Mukaddime, B.7, Hds.46.

Sünen-i Dârîmî, Kitabu’r-Rikak, B.7, Hds.2718.

İmam Malik, Muvatta’, Kitabu’l-Kelâm, Hds.16.

İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B.180, Hds.386.

[5]    Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B.13, Hds.62.

Sünen-i Tirmizî, Kitabü’z-Zühd, B.47, Hds.2522.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B.12, Hds.3972.

Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.3, Sh.413.