KUR’ÂN-I KERİM’İ OKUYANLAR

Emirü’l-mü’minin İmam Ali b. Ebi Talib (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Allah, Kur’ân’ı okuyup hıfzeden kimseyi, cennete koyar ve cehenneme kesinlikle müstehak olan ev halkından on kişi hak­kında şefaat etmesini kabul eder.”[1]

Hayat kitabımız olan yegâne düstûrumuz Kur’ân-ı Kerim’i bir bütün olarak kabul edip katıksız iman eden ve emrettiği şeyleri emrolunduğu gibi yerine getirerek, nehyettiklerinden ta­mamen uzaklaşarak Kur’ân’ı, Sünnet örneğinde olduğu gibi yaşayan muvahhid mü’minler müjdelenmektedirler… Hüküm­lerine iman edip itaat ettiği hayat kitabı ve düstûru Kur’ân-ı Ke­rim’i düşüne düşüne ve fıkh ederek tertil üzere okuyup ez­berleyen mü’min müslüman şahsiyet, cennet ile mükâfatlandırı­lacaktır… Kur’ân’da helâl kılınan şeyleri helâl kabul edip gere­ğini yapan, haram kılınan şeyleri haram kabul edip onlardan kaçınan ve emrolunduğu gibi dosdoğru olup amel eden mu­vah­hid mü’min kullar, ayrıca mü’min olup günah işledikle­rin­den dolayı cehennemi hakk eden yakınlarından on kişi için şe­fa­atçı olma hakkıyla da mükâfatlandırılacaklardır..

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Gerçekten Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infâk edenler, kesin olarak zarara uğramayacak bir ti­caret umabilirler.

Çünkü (Allah) ecirlerini noksansız olarak öder ve kensi fazlından onlara arttırır. Şübhesiz O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.

Kendinden öncekini doğrulayıcı olarak sana kitabdan vah­yettiğimiz gerçeğin tâ kendisidir. şübhesiz Allah, elbette ha­ber alandır, görendir.

Sonra Kitabı, kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarışır, öne ge­çer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir.

Adn cennetleri (onlarındır), oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada, onların elbiseleri ipek(ten) dir.

Derler ki: “Bizden hüznü giderip yok eden Allah’a ham­dolsun. Şübhesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir.

Ki O, bizi kendi fazlından (ebedî olarak) kalınacak bir yur­da yerleştirdi. Burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz.”[2]

Ebu Said el-Hudrî (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kur’ân ehli (onu devamlı okuyup onunla amel ede) ne, cennete gireceği zaman:

-Oku ve (cennetin mertebelerine) yüksel, denilecektir.

Bunun üzerine okumaya başlayacak ve Kur’ân’dan bildiğini bitirinceye kadar her bir ayete karşılık bir derece yükselecektir.”[3]

Abdullah b. Amr (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kur’ân sahibine:

-Oku ve yüksel! Dünyada tertil üzere okuduğun gibi (bu­rada) tertil üzere oku! Şübhesiz senin makamın okuyacağın son ayetin yanındadır, denilir.”[4]

Abdullah b. Büreyde, babası (r.a.)’ın şöyle dediğini rivayet eder:

Ben (bir gün) Rasulullah (s.a.s.)’in yanında oturuyordum. O’nu, şöyle buyururken işittim:

“Bakara Sûresi’ni öğrenin! Çünkü onun öğrenilmesi bere­ket, terk edilmesi büyük üzüntü (sebebidir). Batıl şeylerle uğra­şanlar, onu ( öğrenmeye ve devamlı okumaya) güç yetiremez­ler!”

Sonra O, bir müddet susmuş, ardından şöyle buyurmuştu:

“Bakara Sûresi ve Âl-i İmrân Sûresi’ni öğrenin! Çünkü onlar (bu dünyada) iki aydınlatıcıdır. Onlar, kıyamette ise, iki bulut­muş veya iki gölgelikmiş, yahud kanatlarını açarak dizilmiş iki kuş sürüsüymüş gibi, dostlarını gölgelendireceklerdir!

Kur’ân da, dostu kıyamet günü kabrinden çıktığında (onun kurtulması için gayret etmekten dolayı) rengi solmuş adam şeklinde ona rastlayacak ve ona:

-Beni tanıyor musun? diyecek.

O:

-Seni tanımıyorum, cevabını verecek.

O zaman Kur’ân da şöyle diyecek:

-Ben seni, öğle sıcaklarında susatan, senin geceni uykusuz bırakan dostun Kur’ân’ım. Şübhesiz, ticaretle uğraşan herkes, ticaretin ardından (kazancı bekler). Sen ise, bütün ticaretlerin ar­dından (beklenen kazançtan daha fazlasını alacaksın)!

O zaman onun sağ eline, sahib olma-istediği gibi kul­lanma- (yetkisi), sol eline ebedilik verilecek, başına da vakar tacı konulacak. Onun annesiyle babasına da kıymeti dünyayla biçi­lemeyecek iki takım elbise giydirilecek de onlar:

-Bunlar, bize niye giydirildi? diyecekler.

Onlara:

-Çocuğunuz Kur’ân’ı öğrendiğinden, Kur’ân’la amel etti­ğinden dolayı! denilecek.

Sonra ona (Kur’ân’ın dostuna):

-Oku ve cennetin katlarına ve odalarına çık! denilecek.

Artık o, ister çabuk çabuk okusun, ister yavaş yavaş.

Oku­duğu sürece yukarı çıkmaktadır.”[5]

 

 

 

 

 

 



[1]    Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.16, Hds.216.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu Fedailu’l-Kur’ân, B.13, Hds.3068.

Tirmizî’deki ziyade:

“Helâlini helâl kılar ve haramını haram kılarsa, Allah, bu Kur’ân sebe­biy­le….”

Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.1, Sh.148.

[2]    Fatır, 35/29-35.

[3]    Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Edeb, B.52, Hds.3780.

[4]    Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Vitr, B.20, Hds.1464.

[5]    Sünen-i Dârimî, Kitabu Fedaili’l-Kur’ân, B.15, Hds.3394.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Edeb, B.52, Hds.3781. (Kısmen)

Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.5, Sh.348.