RABBİMİZ ALLAH’TIR DİYENLER

Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Şübhesiz: ‘Bizim Rabbimiz Allah’dır’ deyip sonra dos­doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu), artık onlar için korku yoktur ve onlar, mahzun olmayacaklardır.

İşte onlar, cennet halkıdır, yaptıklarına karşılık olmak üzere içinde ebedî olarak kalacaklardır.”[1]

“Bizim Rabbimiz Allah’dır…” Biz, Allah’dan başka rab, melik ve ilâh tanımıyor, kabul etmiyoruz… Allah, insanların Rabbi, Meliki ve İlâhıdır…[2] İnsanları yaratan, Onlar için itaat etmeleri gereken hükümler koyan, sevk ve idare eden, hükmünde ve hükümranlığında asla ortağı olmayan yalnız ve yalnız Allah’dır… O, bizim Rabbimizdir… O’ndan başka hüküm koyucu ve hü­kümlerini icra edici hiçbir rab tanımıyor, böyle egemen olmaya çalışan bütün sahte rableri reddediyoruz… Allah’ın, insan kulları üzerindeki hüküm koyucu Rabliğini inkâr ve reddeden, O’nun yerine kendi hevalarını ilâhlaştırıp hüküm koyucu olan bütün egemen zalim tağutları reddetmek, katıksız imanımızın gereği­dir… Bütün çağdaş Fir’avn ve Nemrudları, onların ideolojilerini, felsefelerini, inançlarını ve bu inançlarından kaynaklanan zulme ve sömürüye dayanan düzenlerini reddediyor, asla kabul etmi­yoruz… Çünkü “bizim Rabbimiz Allah’dır.”

Kadın olsun, erkek olsun ve dünyanın neresinde olursa ol­sun, hangi durumda bulunulsa bulunsun bütün muvahhid mü’min­lerin değişmez, eskimez ve her an taptaze olan akîdeleri budur!.. Asırların geçmesi, çağların değişmesi,  bu Tevhid akî­desini değiştirmez… Muvahhid mü’minler, “bizim Rabbimiz Allah’dır” demiş, böyle iman etmiş ve bu imanlarında sadıklar olarak kalıp asla taviz vermeden dosdoğru olmaya bütün gay­retleriyle çalışmış yüce şahsiyetlerdir… “Bizim Rabbimiz Al­lah’dır” diyen ve böylece inanan mü’min müslümanlar, Al­lah’­dan başka hüküm koyucu hiçbir güç tanımamış, Allah’dan başka hüküm koyucu ve hükmünü icra edici bütün egemen zalim tağutları reddetmişlerdir…

“Rabbimiz Allah’dır” deyip, bu hakikattan hiçbir şübhe duy­madan dosdoğru olanlardır. Firdevs Cenneti’nin varisleri…

Abdullah ibn Abbas (r.anhuma):

-Bu ayet, Ebu Bekr es-Sıddık hakkında inmiştir. Bununla birlikte ayet herkesi kapsamaktadır, demiştir.[3]

Rabbimiz Allah Teâlâ, aynı konuda şöyle buyuruyor:

“Şübhesiz: ‘ Bizim Rabbimiz Allah’dır’ deyip, sonra dos­doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu), onların üzerine me­lekler iner (ve der ki:) ‘Korkmayın, hüzne kapılmayın, size va’dolunan cennetle sevinin.

Biz, dünya hayatında da, ahrette de sizin velîleriniziz. Or­da nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istediğiniz her şey de sizindir.

Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)’dan bir ağırlanma olarak.

Allah’a çağıran, salih amellerde bulunan ve: ‘Gerçekten ben müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?”[4]

Bu ayetin de, Rasulullah (s.a.s)’in Halifesi İmam Ebu Bekr es-Sıddık (r.a) hakkında indiğini beyan eden Abdullah ibn Ab­bas (r.anhuma) şöyle anlatıyor:

Müşrikler:

-Rabbimiz Allah’dır, Melekler (O’nun) kızlarıdır ve onlar, Al­lah’ın yanında bizim şefaatçilerimizdir, dediler.

Böylelikle onlar, “dosdoğru” olmadılar.

Ebu Bekr ise, şöyle demiştir:

-Rabbimiz Allah’dır. O, bir ve tektir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Muhammed (s.a.s) de O’nun kulu ve Rasulü’dür!

Böylece O da, “dosdoğru” olmuştur.[5]

Abdullah ibn Abbas (r.anhuma)’nın beyanıyla “ayet, herkesi kapsamaktadır.” Merhamet olunmuş Ümmetin, yani yüce İslâm Milleti’nin, kadın olsun, erkek olsun her mü’min müslüman ferdi, ümmetin sıddıkı İmam Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) gibi ol­malıdır… İman konusunda O’nun gibi olurken, amel konu­sunda da O’nun gibi olmalıdır… Çünkü O (r.a.), iman ve amel konusunda, ümmetin şefaatçısı ve önderi Rasulullah (s.a.s)’in iznini takib edip O’nun gibi olmaya son gayretiyle çalışmıştı…

Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s):

“Şübhesiz: ‘Bizim Rabbimiz Allah’dır” deyip, sonra dos­doğru bir istikamet tutturanlar…” (Fussilet, 41/30) ayetini okudu ve şöyle buyurdu:

“Herkes bunu söylemiş, (amma) sonradan çoğu inkâr et­mişlerdir. Fakat kim bu akîde üzere ölürse, o kimseler dos­doğru yol üzerindedirler.”[6]

Bazı müfessirlere göre burada geçen, “dosdoğru bir istika­met tutturanlar”dan maksad:

“İslâm Dini üzerine devam etmek ve herhangi bir şeyi Al­lah’a ortak koşmamaktadır.”

Said b. Umran diyor ki:

Ben, Ebu Bekr es-Sıddık (r.a)’ın yanında:

“Rabbimiz Allah’dır deyip, sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar…”ayetini okudum.

O da:

-Bunlar, herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmayanlar ve bu hâl üzere devam edenlerdir, dedi.[7]

Süfyan b. Abdillah es-Sakafî (r.a) anlatıyor:

-Ya Rasulullah, İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu, senden sonra hiçbir kimseye sormayayım! dedim.

Rasulullah (s.a.s):

“Allah’a iman ettim de ve dosdoğru ol!” buyurdu.[8]

Osman b. Hazır el-Ezdî (rh.a) anlatıyor:

İbn Abbas’ın huzuruna girip:

-Bana tavsiyede bulunun, dedim.

Şöyle karşılık verdi:

-Peki, Allah’dan korkmalı, dosdoğru yol (istikamet) üzere olmalısın. (Sünnet’e) uy, bid’at işleme![9]

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, yalnız, “şübhesiz bizim Rab­bimiz Allah’dır” deyip, sonra emrolundukları gibi dosdoğru amel eden muvahhidlerin Rabbi değildir… Allah Teâlâ, O’nun yegâne  Rabliğini şirksiz kabul eden muvahhid mü’minlerin Rabbi olduğu gibi, O’nun Rabliğini kabul etmeyen ve insanların hayatına egemen olma konusunda O’nun  yerine kendi rablikle­rine itibar eden, O’na şirk koşup, hükümlerini geçersiz kılmaya çalışan bütün zalim tağutların ve tağuta taraftar olup yardımcılık yapanların da Rabbi’dir!..

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, yerin ve göklerin ve bu iki­sin­de bulunanların Rabbi’dir… O, Âlemlerin Rabbi’dir ve O’nun hiç­bir ortağı yoktur…

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:

“Şu hâlde sen, bundan dolayı davet et ve emrolunduğum gibi doğru bir istikame tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki: ‘Allah’ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bi­zim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda deliller ge­tirerek tartışma (ya, huccete gerek) yoktur. Allah, bizi bir araya getirip toplayacaktır. Dönüş O’nadır.”[10]

“De ki: ‘ O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, bi­zimle Allah hakkında (sözde kanıtlarla) tartışmalara mı giri­yorsunuz? Bizim amellerimiz bizim, sizin de amelleriniz si­zindir. Biz, O’na gönülden bağlanmış (müslim) olanlarız.”[11]

“(Musa) dedi ki: ‘O, sizin de Rabbiniz, geçmişteki ataları­nız da Rabbidir.”[12]

“Allah ki, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi­dir.”[13]

“Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız (Allah), göklerin, yerin ve her ikisi arasında bulunanların Rabbidir.

O’ndan başka ilâh yoktur, diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir.”[14]

“Fir’avn dedi ki: ‘Âlemlerin Rabbi nedir?

(Musa) dedi ki: ‘Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir. Eğer kesin bilgiyle inanıyorsanız (böyle­dir).”[15]

“Fir’avn’ın ailesinden imanını gizleyen bir adam dedi ki: ‘ Siz, benim Rabbim Allah’dır diyen bir adamı öldürüyor mu­sunuz? Oysa O, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor…”[16]

“Biz sana, onların (Ashab-ı Kehf’in) haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar, Rablerine iman etmiş gençlerdi. Ve Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.

Onların kalbleri üzerinde (sabrı ve kararlığı) rabt etmiş­tik. (Krala karşı) kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: ‘Bizim Rab­bimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. İlâh olarak biz, O’ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olur­sak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız.”[17]

Gerçeğin dışına çıkmayan ve Allah’dan başka rab kabul etmeyen muvahhid mü’minler, Allah’dan razı ve Allah onlardan razı olmuştur… Allah, onlar için altlarından ırmaklar akan cen­netler hazırlamıştır…

“Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar, Allah, onlardan hoşnud (razı) olmuştur, onlar da O’ndan hoşnud olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”[18]

 



[1]    Ahkaf, 46/13-14.

[2]    “De ki: ‘İnsanların Rabbine sığınırım.

İnsanların malikine,

İnsanların (gerçek) ilâhına.” Nas, 114/1-3.

[3]    İmam Kurtubî, A.g.e., C.16, Sh.64.

[4]    Fussilet, 41/30-33.

[5]    İmam Kurtubî, A.g.e., C.15, Sh.335.

[6]    Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B.42, Hds.3465.

Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Ka­ra­kaya-Kerim Aytekin, İst.1996, C.7, Sh.260.

İbn Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlığa-Dr. Bedrettin Çetiner, İst. 1968, C.13, Sh. 7058. Hafız Ebu Ya’lâ el-Mavsilî, Neseî ve Bezzâr’dan.

[7]    Et-Taberî, A.g.e., C.7, Sh.260.

İbn Kesir, A.g.e., C.13, Sh.7058.

[8]    Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B.13, Hds.62.

Sünen-i Tirmizî, Kitabü’z-Zühd, B.47, Hds.2522.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B.12, Hds.3972.

Sünen-i Dârimî, Kitabu’r-Rikak, B.4, Hds.2714.

İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C.1, Sh.106, Hds.29/71.

[9]    Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.19, Hbr.141.

[10]   Şura, 42/15.

[11]   Bakara, 2/139.

[12]   Şuara, 26/26.

[13]   Saffat, 37/126.

[14]   Duhan, 44/7-8.

[15]   Şuara, 26/23-24.

[16]   Mü’min, 40/28.

[17]   Kehf, 18/13-14.

[18]   Tevbe, 9/100.