(28) Sadıklarla Beraberlik

Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuru­yor:

“Ey iman edenler, Allah’dan sakının ve sadıklarla birlik­te olun.[1]

Rabbimiz Alİah Teâlâ’nın bu hitabı, katıksız ve gölgesiz iman eden muvahhid mü’min kullanmadır… Onlar, Allah’ın ra­zı olmadığı ve yasakladığı şeylerin bütününden sakınan şahsi­yetlerdir… Onlar, her anlarında yegâne Rabbleri Allah’ın razı olduğu akîde ve salih amel üzere olanlardır… Onlar, kendilerini Allah’a sevdirecek şeyin takva olduğunu idrak edenlerdir… Al­lah katında kabul edilenin ihlâs ve takva olduğu gerçeğini iyi­ce kavradıkları için, İhlâs ve takva üzere olmayı kendilerine baş vazife bilmiş, yaratılış gayeleri olan yalnızca Allah’a iba­det etmek hakikatinin gereğim yapmaya çalışmaktadırlar…

“Allah, ancak müttakîlerden kabul eder. [2]

“Onların (kurbanlıkların) etleri ve kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz. Ancak O’na, sizden takva ulaşır. [3]

Rabbimiz Allah, ancak katıksız imanla beraber işlenen salih ameli, takva ve ihlâs ölçüşünce kabul buyurur… Azığın en hayırlısı takva ve takva elbisesiyle giyinip kuşanmak en güzel, en hayırlı olan şeydir…

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:

“Azık edinin! Şübhesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahibleri, Benden korkup sakının.[4]

“Ey Âdemoğulları, Biz, sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size süs kazandıracak bir giyim indirdik (varettik). Takva ile kuşanıp donanmak (takva elbisesi) ise, bu daha ha­yırlıdır. Bu, Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki, öğüt alıp dü­şünürsünüz.” [5]

“Bilin ki, gerçekten Allah, takva sahibleriyle beraber­dir.” [6]

“Şübhesiz ki Allah, korkup sakınanlarla ve iyilik eden­lerle beraberdir.” [7]

“Ey Âdemoğulları, içinizden size âyetlerimi haber veren Rasululler geldiğinde, kim sakınırsa ve (davranışlarını) düzel­tirse, işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun olmayacaklar­dır.” [8]

Rabbimiz Allah’ın vasıflarını ve şahsiyetlerini beyan bu­yurduğu müttakî mü’min kullar, iman, ihlâs ve takvalarında çok sadık olup, kendileri gibi gerçekten iman etmiş, takva ve ihlâs sahibi olan diğer muvahhid mü’minlerle beraber olmalı­dırlar… Onlar, iman kardeşleri olup Tevhid Milleti’ndendirler…

Onlar, imanlarında, hak din olan hayat nizamı İslâm’a tam tes­limiyetlerinde, gerek niyet, gerekse fikir, söz, hâl ve hareketle­rinde dosdoğru olmaya gayret eden kullardır… Bundan dolayı, her zaman ve her mekânda beraber olmalılar, yakın olmalılar ve birbirinden asla ayrılmamalı uzak kalmamalıdırlar… Onlar, tek millet, tek ümmet, tek yürek ve tek bilektirler… Onlar, İs­lâm Milleti ve Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in Ümmetidir­ler…

Sadıklar, Rasulullah (s.a.s.) ve O’nunla beraber olan en hayırlı nesil olan Ashab-ı Kiram’dır… Sadıklar, Rasulullah (s.a.s.)’den önceki Nebî ve Rasuller ile onlara gerçek ümmet olan muvahhid mü’minlerdir… Sadıklar, Allah’ı yegâne Rabb, Kur’ân-ı Kerim’i hayat düsturu, İslâm’ı hayat nizamı ve Rasu­lullah (s.a.s.)’i Önder tanıyan, bu duruşlarında asla taviz ver­meyen, salih amel işleyerek dosdoğru olmaya çalışanlardır…

Rabbimiz Allah, böyle olanlarla beraber olmayı, onlarla kaynaşmayı ve onlarla iman cephesini oluşturmayı emreder… Sadık kullarının vasıflarını şöyle beyan buyuruyor:

“Mü’min olanlar, o kimselerdir ki onlar, Allah’a ve Ra-sulüne iman ettiler. Sonra (bunda) hiç bir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlara, sadık (doğru) olanların tâ kendileridir.” [9]

“Allah’a ve O’nun Rasulüne iman edenler, işte onlar, Rabbleri katında sıddîkler ve şehidler (veya şahidler) dir. Onla­rın ecirleri ve nurları vardır.[10]

“Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, işte onlar, Al­lah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîkler, şahid­ler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar.

Bu fazl (bol ihsan) Allah’dandır. Bilen olarak Allah ye­ter.[11]

Rabbimiz Allah’ın vasıflarını beyan buyurduğu sadık kullar, Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e katıksız iman edip itaat edenlerdir… Tağutu tanımamış bütün kurum ve kuruluşlarıyla reddetmiş, ideolojisini ve hayattaki uygulamasını kabul etme­miş, tertemiz bir hâlde ihlâs ile Allah’a iman eylemiş olan kul­lar, sadık kullardır… Onlar, hiç kopmayacak olan sapasağlam bir kulpa yapışmışlardır. [12]

Tağuta düşman, Allah’a dost olmuş sadıkları daha iyi ta­nımak için Rabbimiz Allah’ın onları vasfederken beyan ettikle­rine dikkat edelim!…

“Mü’minlerden öyle erkekler -adamlar- vardır ki, Allah ile yaptıkları ahîde sadakat gösterdiler. Böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi de beklemektedir. Onlar, hiç bir değiştirmeyle (sözlerini) değiştirmediler.

Çünkü Allah, (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sadıkları sadakatlarından dolayı mükâfatlandıracak. [13]

“Sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar….. (işte) bunlar için Allah, bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. [14]

“Şübhesiz: ‘Bizim Rabbimiz Allah’dır’ deyip sonra dos­doğru bir istikamet tutanlar (yok mu), onların üzerine melekler iner (ve der ki:) ‘Korkmayın ve hüzne kapılmayın. Size va’dolunan cennetle sevinin.

Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velilerininiz.

Orda nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz her-şey de sizindir.

Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)dan bir ağırlanma olarak.[15]

Bu vasıftaki müttakî mü’minler, bu vasıftaki müttakî mü’minler ile mutlaka beraber olup Tevhid cephesini oluştur­malıdırlar… İşgal edilmiş İslâm topraklarındaki egemen tağut-lann esaretinde olan mustaz’af mazlum mü’min müslümanla-rın baş vazifesi, Tevhid cephesini oluşturmak ve sadıklarla be­raber olmaktır… Küfür tek millet olduğu gibi, iman da tek mil­lettir… Ve imanda bütünlük esastır!..

Doğru olan ve dosdoğru davranan, Tevhid akidesinden ve muvahhid duruşlarından hiçbir taviz vermeyen, eğilip bü­külmeyen sadık muvahhid mü’minler, beraberce hareket ettik­leri müddetçe egemen zalim tağutların esaretinden kurtulup hürriyete kavuşurlar… Dünya hayatlarında şeref ve izzet, ahi­rette ebedî cennet…

Abdullah ibn Mes’ud (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuru­yor Rasulullah (s.a.s.):

“Doğruluk, insanı hâlis iyiliğe götürür. Hâlis iyilik de cennete kılavuzluk eder. İnsan, doğruluk ede ede nihayet bu se-ciyesiyle sıddîk olur. [16]

“Sadıklardan kasıd, iç ve dışları birbirinin aynı olan kim­selerdir.

İbnü’l-Arabî (rh.a.) der ki:

Bu gerçek açıklamadır ve varılması istenen nihâî ga­yedir. Çünkü bu sıfat sayesinde akidede münafıklık, davranışta da akideye aykırı hareket etmek ortadan kalkar. Bu niteliğe sa-hib olan kimseye sıddîk denilir.[17]

 



[1] Tevbe, 9/119.

[2] Mâide, 5/27.

[3] Hacc, 22/37.

[4] Bakara, 2/197.

[5] A’raf, 7/26.

[6] Tevbe, 9/123.

[7] Nahl, 16/128.

[8] A’raf, 7/35.

[9] Hucurat 49/15.

[10] Hadid, 57/19.

[11] Nİsa, 4/69-70.

[12] Bkz. Bakara, 2/256.

[13] Ahzab, 33/23-24.

[14] Ahzab, 33/35.

[15] Pussilet, 41/30-32.

[16] Sahih-i Buhârî, Kitabu’1-Edeb, B. 69, Hds. 119

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla, B. 29, Hds. 105. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla, B. 46, Hds. 2038. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’1-Edeb, B. 88, Hds. 4989. Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 7, Hds. 46. Sünen-i Dârimî, Kitabu’r-Rikak, B. 7, Hds. 2718.

[17] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 8, Sh. 443.