(29) Adım Müslüman

Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuru­yor:

“Ey iman edenler, rükû edin, secdeye varm, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin. Umulur ki, kurtuluş bulursunuz.

Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbra­him’in dini (nde olduğu gibi). O (Allah), bundan daha öncede, bunda (Kur’an’da) da sizi, ‘müslümanlar’ olarak isimlendirdi. Rasul, sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şa-hidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın. Sizin Mevlâmz O’dur. İşte ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcı.” [1]

Her amel ve her ibadet yalnızca Alemlerin Rabbi Allah için olmalı ve ibadetlerin hiç birinde Allah’dan başkasına yö-nelip Allah’a şirk koşulmamalıdır. [2]

Her amel ve her ibadetten önce iman gerekir… Her amel, imanla beraber olmalıdır… Katıksız iman olmadıkça, amel sa­hih olmaz… GölgeMZ iman olmadıkça ibadet kabul görmez…

Önce, içine şirkin ve küfrün zerresi bile karıştırılmamış, saf ve tertemiz bir iman… Sapasağlam bir Tevhid… Sonra, evet sonra ibadetler ve salih ameller… Önce iman… Yeryüzünde bütün egemen zalim ve sömürücü tağutları tanımayan, reddeden ve onların sahte ilâhlık iddialarına karşı mücadele eden bir iman… Özellikle mazlum İslâm topraklarını işgal eden zalim tağutlara ve onların yerli işbirlikçilerine karşı kesin tavırlı olup mücahe-de eden bir iman… Tevhid akidesinden hiç bir taviz vermeyen, hükmün, yalnızca, kayıtsız ve şartsız Allah’a aid olduğuna ina­nıp savunan bir iman.[3] Dosdoğru din olan İslâm’ın gereği, Allah’dan başkasına kulluk etmemektir… Yaratmak ve emret­mek yalnızca Allah’a mahsustur. [4] İnsan kullarını yaratan Alİah, onlara nasıl inanıp davranacaklarını emretmiş ve bunun için hükümler koymuştur… Katıksız iman, bu emirlere tabi olup hayatını, bu hükümlere göre düzenlemek için olmazsa ol­maz şartıdır…

Böyle saf ve temiz bir iman ile iman edenler, rükû ve secde ederek, yegâne Rabb Allah Teâlâ’ya tam ibadet hâlinde olup hayır işlemektedirler… Rükû ve secdeden maksad, dos­doğru namaz kılmaktır…

İmam Fahruddun er-Râzî (rh.a.)’ın ifadesiyle:

“Namaz… Bu âyetteki, ‘rükû edin, secde edin’ ifadesi ile anlatılmıştır. Bu, böyledir. Çünkü namazın farzlarının en kıy­metlisi, rükû ve secdedir. Namaz, âdeta bu iki farz üzerine bina edilmiştir. Dolayısıyla bu ikisinin söylenmesi, bizzat namazın söylenmesi gibidir. [5]

Ebu Hüreyre (r.a.) rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kulun, Rabbine en yakın olduğu hâl, secdede bulundu­ğu hâldir. Bundan dolayı siz (secdede) duayı çok edin!” [6]Ma’dan b. Ebi Talhate’l-Ya’merî anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.)’in azadhsi Sevban’a rastgeldim de:

Bana bir amel haber ver ki, onu yaparsam Allah, beni onun sebebiyle cennete koysun (yahud) Allah indinde en mak­bul ameli haber ver, dedim.

Sevban, sükût etti. Sonra kendisinden (aynı şeyi) tekrar istedim, yine sükût etti. Sonra üçüncü defa istedim. Bunun üzerine şunları söyledi:

Ben, bu meseleyi Rasulullah (s.a.s.)’e sordum da: “Allah’a çok çok secde etmeye bak! Çünkü eğer sen, Al­lah için bir secde yaparsan, onun sayesinde Allah, senin bir de­receni yükseltir ve onun sayesinde bir günahını indirir.” buyur­dular.

Ma’dan:

Sonra Ebu’d-Derda’ya rastladım. O’na da sordum. Bana, Sevban’ın dediği gibi söyledi, demiş. [7]

“İbadet: Mükellefin, nefsinin hevâsı hilâfına, Rabbi için ta’zîm olarak yaptığıdır.” diyor Seyyid Şerif Cürcânî (rh.a.)… [8]

Mükellef olan her muvahhid mü’min, yegâne Rabbi Al­lah Teâlâ’ya iman ile tam teslimiyetini gerçekliştirince, hevâ ve hevesini ayaklar altına almış olur… Çünkü ibadet, hevâya tabi olmadan Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e itaat etmektir… Allah Te-âlâ’nın emredip razı olduğu imanı ve ameli, Rasulullah (s.a.s.)’i örnek edinerek gerçekleştirmek, kulluk vazifesidir…

Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:

“Ey insanlar, sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbi-nize ibadet edin ki, takva sahibi olasınız.

O (Rabbiniz) ki, yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. O, gökten su indirip onunla size rızık olmak üze­re meyveler çıkardı. Artık siz de bildiğiniz hâlde Allah’a eşler koşmayın.[9]

İmam Kurtubî (rh.a.)’ın beyanıyla:

“Rabbinize ibadet edin.” Yani, O’nun emirlerine uyun. “Hayır işleyin ki, kurtuluşa eresiniz.” Yüce Allah, daha başka bir çok yerde vacib (farz) olduğu sahih olarak sabit olmuş farz­ların dışındaki amelleri de buyrukla teşvik etmektedir. [10]

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasu­lullah (s.a.s.)

“Allah şöyle buyurur:

Kulum Bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum Bana, nafile ibadet-lerle de yaklaşmaya devam eder.[11]

Rabbimiz Allah Teâlâ:

“Allah adına gerektiği gibi cihad edin…” buyuruyor.

Ve yine şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:

“Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.[12]

“Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’^ ve Rasulüne iman ettiler, sonra (bunda) hiç bir kuşkuya kapıl, madan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. [13]

“Bizim uğrumuzda cihad edenlere, şübhesiz yollarımız, göstereceğiz. Gerçekten Allah, ihsan edenlerle beraberdir. [14]

İmam Kurtubî (rh.a.) şunları beyan eder:

“Allah (yolun)da da hakkıyla cihad edin.” Bu buyrukla^ kâfirlere karşı cihad kasdedilmiştir, denildiği gibi, yüce Al­lah’ın vermiş olduğu bütün emirieri yerine getirmek ve bütün yasaklarından uzak durmaya işaret olduğu da söylenmiştir. Ya­ni, nefislerinize karşı Allah’a itaat etmek, nefislerinizi nevalar­dan uzak tutmak uğrunda cihad ediniz. Vesveselerini reddet­mek suretiyle şeytana karşı cihad ediniz. Zulümlerini reddet­mek uğrunda zalimlere karşı cihad ediniz. Küfürlerini bertaraf etmek için de kâfirlere karşı cihad ediniz. [15]

Enes b. Malik (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasu­lullah (s.a.s.):

“Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dilleriniz­le cihad edin! [16]

Fedale b. Ubeyd (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Mücahid, nefsine karşı cihad edendir. [17]Tank b. Şihab (r.a.) anlatıyor:

Bir adam, ayağını üzengiye koymuş olduğu hâlde Rasu­lullah (s.a.s.)’in yanına gelerek, O’na:

Hangi cihad efdaldir? diye sordu. Rasulullah (s.a.s.):

“Zalim idarecinin karşısında hakkı konuşmaktır!” buyur­du. [18]

Ebu Said el-Hudrî (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s,) şöyle buyurdu:

“Ya Ebu Said, her kim Rabb olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, Peygamber olarak da Muhammed’e razı olursa, o kim­seye cennet vacib olur.”

Ebu Said, buna şaşmış ve:

Bunları, bana tekrarla ya Rasulallah, demiş. O da, tekrarlamış.

Sonra:

“Başka bir şey var ki onunla, çenette bir kul yüz derece yükseltilir. Her iki derecenin arası yerle gök arası gibidir.” bu­yurmuş.

Ebu Said:

Nedir o, ya Rasulallah? diye sormuş.

“Allah yolunda cihaddır, Allah yolunda cihaddır.” bu­yurmuştur. [19]

İmam Taberî (rh.a.) şu izahı yapıyor:

“Allah sizi, dini için seçti.” Allah, siz Muhammed Üm­metini, İslâm Dini için seçti. Düşmanlarına karşı savaşmak için tercih etti. Bu ifadeden, Muhammed Ümmeti’nin diğer ümmet­lerden daha üstün olduğu anlaşılmaktadır.

“Atanız İbrahim’in dininde olduğu gibi, size de dininiz İslâm’da bir güçlük yüklemedi.” Sizlere, dinî ibadetlerinizde, gücünüzün yetmediği bir şeyi yüklemedi. Bu ifade, İslâm Di­ni’nde bir zorluğun olmadığını ortaya koymaktadır. Bütün mü­kellefiyetler, kulun gücünün yetmemesi hâlinde, ya hafifletil­miş veya tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Su bulamayanın teyemmüm etmesi, seferî olanın namazı iki rekat kılması, yine yolculuk sırasında orucun tu tulmay ab il­mesi, kişinin zekat verecek malının elinden çıkması hâlinde, zekat mükellefiyetinin düşmesi, bu çeşit kolaylıklara birer mi­saldir.

Ayrıca İslâm’ın emirlerine karşı gelenin tekrar hakka yö­nelmesi için yollar kolaylaştırılmış, bazı günahlara tevbe ile, bazılarına keffaretle, bazılarına da kısasın icra edilmesiyle affe­dilme yolu açılmıştır. Bütün bunlar, birer kolaylıktır.

“Daha önce de, bu Kur’an’da da sizi müslümanlar diye Allah isimlendirdi. Ey Muhammed’e iman eden mü’minler, Kur’ân’dan önce indirilen Semavî Kitablarda da, bu Kur’an’da da size müslüman adını veren Allah’dır. Kâfirlerin ise, başka isimler takmaya hakları yoktur. [20]

Haris el-Eş’arî (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Ben size, Allah’ın bana verdiği beş şeyi emrediyorum: Cemaat, dinleme, itaat, hicret ve Allah yolunda cihaddır.

Şübhesiz ki, cemaattan bir karış boyu dışarı çıkan, boy­nundan İslâm’ın boyunduruğunu çıkarmış olur. Ancak cemaata dönerse kurtulur.

Kim de cahiliyyet iddiasında bulunursa, O, cehennem yakacaklarındandır.

Dediler ki:

Ya Rasulallah, namaz kılsa, oruç tutsa da mı?

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Namaz kılsa, oruç tutsa ve kendisinin müslüman oldu­ğunu sansa da!

Siz, müslümanlan, Allah (Azze ve Celle)’nin kendileri­ne vermiş olduğu isimlerle çağırın. Müslümanlar, mü’minler, Allah’ın kullarıdır.[21]

Rabbimiz Alİah şöye buyuruyor:

“(İbrahim ile İsmail şöyle dua ettiler:) ‘Rabbimiz, ikimi­zi Sana teslim (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (ver). [22]

Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ, Rabb olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, Rasul olarak Muhammed (s.a.s.)’i kabul edip i-man eden muvahhid mü’min kullarını, “Müslümanlar” olarak isimlendirmiştir… Bu isimden daha şerefli ve izzetli ne bir isim, ne de bir sıfat vardır… Müslüman, müslümandır… Bu İtti ve sıfatı ona, yegâne Rabbi Allah Teâlâ vermiştir… O, bu isimden ve bu sıfattan başka hiçbir isim ve sıfatı kabul ede­mez… Kendisi idrak ederek ve iftiharla bütün dünyaya bunu ilân eder: “Adım Müslüman!”

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

“De ki: ‘Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in hanif (muvahhid) dinine… O, müş­riklerden değildi.[23]

“Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için vasat (dengeli) bir ümmet kıldık, peygamber de üzerinize şahid olsun. [24]

İmam İbn Kesir (rh.a.) şu açıklamayı yapar:

“Allah Teâlâ: ‘Şu hâlde namaz kılın, zekat verin’ buyu­rur ki, Allah’ın bu büyük nimetine, O’nun şükrünü yerine ge­tirmek suretiyle mukabele edin. Sizin üzerinize farz kılınanları yerine getirmek, vacib kıldıklarına itaat etmek, haram kıldıkla­rını terk etmek suretiyle Allah’ın sizin üzerinizdeki hakkını ye­rine getirin. Namaz kılmak ve zekat vermek, bunların en önem-lilerindendir. Zekat vermek, Allah’ın yarattıklarına iyilikte bu­lunmaktır. Allah Teâlâ, zenginler üzerine fakirler için her sene malından az bir kısmını zayıflara ve muhtaçlara vermek üzere çıkarmayı vacib kılmıştır.

“Allah’a sanlın.” Allah’dan yardım dileyin, Allah’a gü­venin ve O’nunla güç bulun. O’dur sizin sahibiniz. Sizi koru­yan, size yardım eden ve düşmanlarınıza karşı sizi muzaffer kı­lacak olan O’dur. “Ne güzel Mevlâ (sahib ve düşmanlarınıza karşı) ne güzel yardımcı. [25]

Rabbimiz Allah, muvahhid mü’min müslüman olarak, O’na gereği gibi ibadet eden, rükû ve secde edip hayır işleyen, O’nun yolunda emrolunduğu gibi cihad eden kullarının vasıfla­rını şöyle beyan buyurur:

“Allah, kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yar­dım eder. Şübhesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahi­bi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma’rufu emreder, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a aiddir.[26]

 



[1] Hacc, 22/77-78.

[2] Bkz. Kehf, 18/110.

[3] Bkz. Yusuf, 12/40, 67. En’am, 6/57,62.

[4] Bkz. A’raf, 7/54.

[5] Fahruddin er-Râzî, A.g.e. C. 16, Sh. 374.

[6] Sahih-i Müslim, KitabuVSalat, B. 42, Hds. 215. Sünen-i Ebu Davud, Kİtabu’s-Salat, B. 147-148, Hds. 875. Sünen-i Neseî, Kitabu’l-İftitah, B. 168, Hds. 1137.

Ahmed ibn Hanbel, Kitabu’z-Zühd, C. 2, Sh. 289, Hds. 1088. Taberânî, Mu’cemu’s-Sağir, C. 2, Sh. 460, Hds. 755

[7] Sahih-i Müslim, Kitabu’s-Salat, B. 43, Hds. 225. Sünen-i Neseî, Kitabu’l-İftitah, B. 170, Hds. 1139.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu’s-Salâ, B. 201, Hds. 1422-1424.

[8] Seyyid Şerif Cürcânî, Kitabu’t-Ta’rîfât-Arabça- Türkçe Terimler Sözlüğü, çev: Arif Erkan, İst. 1997, Sh. 150.

[9] Bakara, 2/21-22.

[10] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 12, Sh. 155.

[11] Sahih-i Buhârî, Kitabu’r-Rikak, B. 38, Hds. 89. Beyhakî, Kitabu’z-Zühd, Sh. 228, Hds. 798-800.

[12] Tevbe, 9/41.

[13] Hucurat, 49/15.

[14] Ankebut, 29/69.

[15] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 12, Sh. 156.

[16] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B. 17, Hds. 2504. Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Cihad, B. 1, Hds. 3082. Sünen-i Dârimî, Kitabu’l-Cihad, B. 38, Hds. 2436.

İbn Hacer el-Askalânî, Buluğu’l-Meram Tercüme ve Şerhi Selâmet Yollan, çev. Ahmed Davudoğlu, İst. T.Y. C. 4, Sh. 90-91, Hds 1284/1080. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C. 3, Sh. 124, 153, 251) ve Hakim, (Müstedrek, C. 2, Sh. 81)’den.

[17] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Fedailu’l-Cihaad, B. 2, Hds. 1671. Abdullah İbnü’l-Mübarek, Kitabu’z-Zühd, Sh. 209, Hds, 826. Beyhakî, Kitabu’z-Zühd, Sh. 129, Hds. 356.

Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 6, Sh. 20-22.

[18] Sünen-i Neseî, Kitabu’1-Biat, B. 37, Hds. 4191. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Melâhim, B. 17, Hds. 4344. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’I-Fiten, B. 20, Hds. 4011. Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 251,256.

[19] Sahih-i Müslim, Kitabu’1-İmare, B. 31, Hds. 116. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’1-Vitr, B. 26, Hds. 1529. Sünen-i Neseî, Kitabu’1-Cihad, B. 18, Hds. 3117.

[20] et-Taberî, A.g.e. C. 6, Sh. 52-53.

[21] İbn Kesir, A.g.e. C. 2, Sh. 211. Ahmed b. Hanbel’den aynca C. 10, Sh. 5538. Neseî, Tefsir’den.

İmam İbn Kesir (rh.a.):

Bu hadis, hasen bir hadistir, demiştir.

[22] Bakara, 2/128.

[23] En’am, 6/161.

[24] Bakara, 2/143.

[25] İbn Kesir, A.g.e. C. 10, Sh. 5538.

[26] Hacc, 22/40-41.