ŞİRK, EN BÜYÜK ZULÜMDÜR

Abdullah İbn Mes’ud (r.a.), şöyle demiştir:

“İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar, hidayete ermişlerdir.” (En’am, 6/82) ayeti indiği zaman (bu, müslümanlara ağır geldi de) bizler:

— Ya Rasulellah (s.a.s.), hangimiz nefsine zulmetmez, dedik.

Rasulullah (s.a.s.):

“İş, sizin söylemiş olduğunuz gibi değildir. “İmanlarını zulümle karıştırmayanlar” demek, şirk karıştırmayanlar demektir. (O zulüm, ancak şirktir.) Sizler, Lokman’ın kendi oğluna söylediği şu sözü işitmediniz mi?:

“Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şübhesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.” (Lokman, 31/13) buyurdu.(1)

Konunun daha iyi anlaşılmas için, İmam Ahmed İbn Hanbel (rh.a)’in, Cerir b. Abdullah (r.a.)’dan rivayet ettiği şu hadiseyi nakledelim…

Cerir b. Abdullah (r.a.) şöyle diyor:

Bir gün, Rasulullah (s.a.s.) ile yola çıktık. Medine’den ayrılınca, bir bineklinin hızla bize doğru geldiğini gördük.

Rasulullah (s.a.s.), buyurdu ki:

“Bu adam, bize geliyor galiba.”

Adam gelip bize yetişti, selâm verdi. Selâmını aldık.

Rasulullah (s.a.s.), Ona:

“Nereden geliyorsun?” diye sordu.

Adam:

— Ailem, çocuklarım ve kabilemden geliyorum, dedi.

Rasulullah (s.a.s.):

“Nereye gitmek istiyorsun?” diye sorunca,

Adam:

— Rasulullah (s.a.s.)’a gitmek istiyorum, dedi.

Rasulullah (s.a.s.)’da:

“Tam isabet ettin.” buyurdu.

Adam:

— Ey Allah’ın Rasulü (s.a.s.), iman nedir? Bana öğret, dedi.

Rasulullah (s.a.s.):

“İman, Allah’dan başka hiç bir ilâh olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet getirmen, namazı kılman, zekatı vermen, Ramazan’da oruç tutman ve Hacc yapmandır.” buyurdu.

Adam da:

— Kabul ettim, diye cevab verdi.

Sonra devesinin ön ayağı, yerde açılmış olan bir fare deliğine girdi. Deve düştü ve adam da kafasının üzerine düşerek öldü.

Rasulullah (s.a.s.):

— Adamı, bana getirin.” buyurdu.

Ammar b. Yâsir ve Huzeyfe b. Yeman, hemen koşarak, adamı kaldırıp oturttular ve:

— Ey Allah’ın Rasulü (s.a.s.), Adam ölmüş, dediler.

Rasulullah (s.a.s.) ise, yüzünü bunlarda çevirerek buyurdu ki:

“Bu iki adamdan yüz çevirdiğimi görmediniz mi? Çünkü ben, iki meleğin, bu kişinin ağzına cennet meyvelerinden bir şeyler koyduklarını gördüm. Anladım ki adam, aç olarak öldü.”

Rasulullah (s.a.s.), sonra şöyle devam etti:

“Allah’a yemin olsun ki, işte bu adam, Allah Teâlâ’nın haklarında:

“İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte emniyet içinde olma onların hakkıdır. Onlar, doğru yoldadır.” (En’âm, 6/82) buyurduğu kimselerdendir.” (2)

İbn Kesir (rh.a.)in kaydında ayrıca şöyle denilmiştir:

Hadisi, İmam Ahmed, Esved İbn Âmir kanalıyla Cerir İbn Abdullah’dan rivayet etmiş ve benzerini zikretmiştir. Orada şu fazlalık vardır.

“Bu, az amel işleyen, çok ecir kazananlardandır.” (3)

Şirk, en büyük zulümdür… Zulüm, herhangi bir şeyi, yaradılış gayesine ve fıtratına aykırı olarak, olması gerekli olan yerinden alınıp başka bir yere konulmasıdır… Zulüm, korkunç bir haksızlıktır… Hakkı, sahibinden başkasına vermektir…

Şirk, Allah’ın hakkı olan ve Allah’dan başka hiç kimsenin hakkı olmayan ilâhlık ve Rabliği, Allah’dan başkasına vermektir ki bu, en büyük zulüm değil de nedir?.. İnsanın, ibadet konusunda Allah’ı bırakıp veya Allah ile beraber, başka mercilere yönelmesi, onlara iman edip itaat eylemesi, şirki ortaya çıkarır… Şirk, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde Allah’a ortaklar tanımaktır…

Âlemlerin yegâne Rabbi Allah, bir tektir, O’nun eşi, benzeri ve ortağı yoktur. Allah, Uluhiyyette de tektir, Rububiyyette de tektir. Yalnız ve yalnız O’nun hakkı olan insan kulları için kanun koyma, yani kayıtsız şartsız egemenlik hakkını, O’ndan başkasına vermek, en büyük zulüm, en korkunç bir haksızlıktır.

Allah, insan kullarını yalnız ve yalnız kendisine ibadet etsinler, kendisinden başka hiç bir rabb, hiç bir ilah ve hiç bir kanun koyucu güç tanımasınlar diye yaratmıştır… Adalet, bu yaradılış gayesine aykırı davranmak, yani Allah’dan başka ilâhlara ve rabblara yönelip, Onların kanunlarının gereği inanıp da hayatını ona göre düzenlemektir…

Rabbimiz Allah, şöyle buyurur:

“Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” (4)

“De ki! ‘Şübhesiz ben, Ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim, yalnızca bana sizin ilâhınızın tek bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.” (5)

“(Yûsuf dedi ki:) ‘Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) rabbler mi daha hayırlıdır, yoksa Kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?

Sizin Allah’dan başka taptıkarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din, işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.” (6)

Şirk, büyük zulüm olduğu gibi, büyük günahlardan, Allah’ın affetmediği en büyük günahtır…

Abdullah İbn Mes’ud (r.a.) şöyle söyler:

Ben, Rasulullah (s.a.s.)’e:

— Allah indinde hangi günah en büyüktür? diye sordum.

(Rasulullah, s.a.s.):

“Allah, seni yarattığı hâlde Allah’a benzer bir eş uydurmandır.” buyurdu. (7)

Muvahhid mü’minler olarak katıksız bir şekilde iman ediyoruz ki, Rabbimiz Allah’ın, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde, eşi ve benzeri yoktur… Rabbimiz Allah’ı tenzih ederiz..

Rabbimiz Allah (Azze ve Celle), zatını insan kullarına tanıtırken şöyle buyurur:

“Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde O’na ibadet et ve O’na ibadette kararlı ol. Hiç O’nun adaşı olan birini biliyor musun?” (8)

“O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size, kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip yayıyor. O’nun benzeri gibi olan hiç bir şey yoktur. O, işitendir, görendir.

Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. O, dilediğine rızkı genişletip yayar ve kısar da. Çünkü O, her şeyi bilendir.” (9)

Yeryüzünde insanlar, genelde Âlemlerin Rabbi Allah’ın yegâne yaratıcı olduğunu kabul ederler… Yaratma ve yaratılış konusunda değişik görüşler ve sapmalar olsa da, neticede Allah’ın bir tek yaratıcı olduğunu kabul ederler… Asıl şirk ve korkunç sapıklık, Allah’ın yegâne emir sahibi olma konusunda gündeme gelmektedir. Allah’ı bir tek yaratıcı olarak kabul eden bir çok insanlar, emir konusunda, yani egemenlik hakkında Allah’dan başka mercilere yönelmektedirler… “Yaratmak Allah’a aid, emir, yani kanun koyma ve yönetme falana veya falancalara aiddir” inancını taşırlar… Dolayısıyla falanı veya falancaları Allah’a ortak kılıyor, yalnız ve yalnız Allah’a aid olan egemenlik hakkını, bir başkasına veya başkalarına devrediyorlar… İşte bu inanç ve bu hareket şirktir… Çünkü yaratma ve emir, yalnız ve yalnız Allah’a aiddir. Yaratma konusunda birilerini Allah’a ortak kılmak nasıl şirk ise, emir konusunda da birilerini Allah’a ortak kılmak şirktir…

İşte Rabbimizin emri:

“… Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir.” (10)

İşgal altındaki İslâm topraklarında egemen olan müstekbir tağutî yönetimler, kendilerinin halkı, yani insanları Allah’a ortak kılmış, bile değildirler… Allah’a ortak etmek, emir, yani yönetim konusunun bir mikdarı Alah’a, bir miktarı da kendilerine aid olması demektir… Egemenlikte Allah’a ortak olmak, şirk olduğu malumdur..

Egemen tağutlar, egemenlik konusunda, mülkün tamamının kendisine aid olan Âlemlerin Rabbi Allah’ı hiç hesaba atmıyor, hiç bir yönetim işine karıştırmıyor ve tanımıyorlar… Eğer egemenliğin şu kısmı bizim, şu kısmı da Allah’ın demiş olsalardı, kendilerini Allah’a ortak koşmuş olurlardı… Dikkat edilecek olursa, egemenlik, kayıtsız şartsız insanındır diyor ve egemenlik konusunda kendilerine, Âlemlerin Rabbi Allah dahil olmak üzere hiç kimseyi ortak etmek istemiyorlar… Tağutlar, egemenlik konusunda hiç bir taviz vermiyor, bu uğurda katliâmlar yapıyor, sel gibi kanlar akıtıyor ve darağaçlarında binlerce insan gövdesi sallandırıyorlar…

Müşrik ve kâfir egemen tağutlar bu durumda iken, onların sömürdüğü, ezdiği ve tamamen cahilleştirip köleleştirdikleri halk kitleleri, kendilerini kayıtsız ve şartsız uluhiyyet makamına oturtmuş, inanmak ve itaat etmek noktasında onlara yönelmişlerdir… Onları, Allah’dan başka rabler edinmiş, sevgide ve korkuda kendilerine tabi olmuşlardır… Bu itaat ve bu teslimiyetle, tağutları ilâhlaştırmış, Rableştirmiş ve kendileri de onlara kul olmuşlardır… Onları, koruma, onlara destek olma ve onları sevme konusunda, Allah’a gösterilmesi gereken tazim gibi, onlara tazim göstermişlerdir…

Bu konuda şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

“İnsanlar içinde, Allah’dan başkasını eş ve ortak tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi severler…” (11)

“Ve dediler ki: ‘Kendi ilâhlarınızı bırakmayın, bırakmayın ne Vedd’i, ne Suva’ı, ne Yeğus’u, ne Yeuk’u ve ne de Nesr’i.” (12)

Nuh (a.s.)’ın kavmi olan müşrik heykel perestler, Allah’ı bırakıp taptıkları put ilahlarına karşı böyle davranıyorlardı… Put ilâhlarını bırakmıyor, onlara sahib çıkıyor, kollayıp koruyorlardı… Tıpkı İslâm topraklarındaki işgalci tağutî güçlerin, şirk ideolojilerini kollayıp korudukları gibi!…

Tek başına bir ümmet olan İbrahim (a.s.)’ın (13) şahısperest ve heykelperest müşrik kavmi de, put ilâhlarını koruma altına almış ve onlara hakaret edip o putları parçalayan İbrahim (a.s.)’ı ateşe atmak cezasıyla cezalandırıp put ilâhlarına yardım etmek istemişlerdi…

Bu konu, yegâne hayat dûsturumuz Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz Allah tarafından şöyle beyan olunur:

“Andolsun, bundan önce İbrahim’e rüşdünü vermiştik ve Biz, O’nu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.

Hani babasına ve kavmine demişti ki: ‘Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?’

‘Biz, atalarımızı bunlara tapıyor bulduk, dediler.

Dedi ki: ‘Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz.’

‘Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?’

‘Hayır, dedi. ‘Sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir. Onları, kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim.’

Andolsun Allah’a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra ben, sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.’

Böylece O, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti, belki ona başvururlar diye.

‘Bizim ilâhlarımızı bunu kim yaptı? Şüphesiz O, zalimlerden biridir.’ dediler.

“Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik,  dediler.

Dediler ki: ‘Öyleyse onu, insanların gözü önüne getirin ki, ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.’

Dediler ki: ‘Ey İbrahim, bunu, ilâhlarımıza sen mi yaptın?

‘Hayır, dedi. ‘Bu yapmıştır; bu, onların büyükleridir. Eğer konuşabiliyorsa, siz, onlara soruverin.’

Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da: ‘Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)’ dediler.

Sonra yine tepeleri üstü ters döndüler: ‘Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.’

Dedi ki: ‘O hâlde, Allah’ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?

Yuh size ve Allah’dan başka taptıklarınıza! Siz, yine de akıllanmayacak mısınız?’

Dediler ki: “Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilâhlarınıza yardımda bulunun.’

Biz de dedik ki: ‘Ey ateş, İbrahim (a.s.)’e karşı soğuk ve esenlik ol.”

Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.” (14)

Dikkat edilecek olursa, heykelperest müşrikler, put heykellerine karşı saygı duymayan İbrahim (a.s.)’ı ateşe atmakla ilâhlarına yardımda bulunduklarına inanmaktadırlar… O müşrik kâfirlerin kutsallaştırdıkları değerleri, şirk olduğu için paramparça eden İbrahim (a.s.)’a düşman olmuş ve O’na yakılma cezası vermişlerdir… Günümüz İslâm topraklarındaki işgalcı tağutî güçlerin, dünkü heykelperest müşriklerle aynı inancı ve aynı tavrı benimsedikleri apaçık gözler önündedir. Bugünün tağutlarının kutsallaştırdığı gayr-ı İslâmî, yani şirk değerlerine karşı saygı duymayan ve inancından dolayı onları tanımayan muvahhid mü’minleri düşman ilân etmiş, onlara en ağır işkenceyle cezayı uygun görmüşlerdir… O işgalcı müstekbir tağutların karşısında tüm cahilî değerleri ayakları altına alıp Allah’ın dini İslâm’ı haykıranların sesleri kısılmak istenmiş, kendileri zindanlara tıkanmışlardır…

Çağın zalim tağutları, selefleri olan Fir’avn gibi davranmış ve çağın muvahhid mü’min müslümanlarına en ağır baskılar uygulayıp sindirmek yolunu tutmuşlardır…

Musa (a.s.), Fir’avn’ı ve ona tabi olanları, kurtuluşa ve saadete davet ederken, diktatör tağut Fir’avn, O’nu zindana atılmakla tehdit ediyordu… Musa (a.s.) onları, Allah’ın varlığına, birliğine, yegâne İlâh ve Rabb olduğuna davet ederken, halkı tarafından ilâhlaştırılan, rabblaştırılan, şahısperestliğin belirgin sembolü olan Fir’avn ise, Rasulullah Musa (a.s.)’ı kendi ilâhlığına tabi olması için zorluyordu…

Olay Kur’ân-ı Kerim’de şöyle beyan edilir:

“(Musa:) ‘Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbi’dir, dedi.

(Fir’avn) dedi ki: ‘Andolsun, benim dışımda bir ilâh edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.” (15)

Âlemlerin yegâne Rabbi Allah’a karşı baş kaldırıp isyan etmiş müşrik ve kâfir tağutlar, tarih boyunca aynı tavrı sergilemiş ve sergilemeye devam etmektedirler: Allah’ın yeryüzündeki egemenlik hakkını gasbetmek ve egemen oldukları bölgelerde egemenliği, kayıtsız-şartsız kendilerine has kılmak… İşte en büyük zulüm budur… Kul olanı, ilâhlık makamına oturtmak ve ona inanıp itaat etmek ile kula, kul olmaktan daha büyük bir zulüm, daha korkunç bir günah var mıdır?..

Merhametlilerin en merhametlisi, esirgeyen ve bağışlayan, merhameti gazabını geçmiş olan yegâne Rabbimiz affetmediği suç, şirk koşmaktır…

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Allah, halkı yarattığı zaman, kendi yanında Arş’ın üstünde olan kitabında:

— Rahmetim, gazabıma galib olmuştur, diye yazdı.”(16)

Rabbimiz Allah, şirk günahı hariç bütün günahları affeder. Rahmeti, gazabını geçmiş amma en büyük zulüm olan şirk suçu istisna kılınmıştır…

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

“Gerçekten Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalan ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (17)

“Hiç şübhesiz Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, elbette o, uzak bir sapıklıkla sapmıştır.” (18)

Emiru’l-Mü’minin İmam Ali b. Ebi Talib (k.v.) şöyle buyurur:

— Kur’ân’da:

“Hiç şübhesiz Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar…” (Nisa, 4/116) ayetinden daha sevimli bir ayet yoktur. (19)

İmam Ali (r.a.)’a, bu ayet çok sevimli gelmektedir, çünkü şirk koşulmadıkça diğer günahların af olunacağı, müjdesi verilmektedir… Bu konuda sahih senedle bize ulaşan bir hadiste, Rabbimiz Allah’ın bu va’dı beyan edilmektedir…

Ebu Zerr (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:

“Allah (Azze ve Celle):

— Her kim, Bana hiç bir şeyi şerik (ortak) koşmamak şartıyla yer dolusu günahla gelirse, Ben kendisini, o günahın misli mağfiretle karşılarım, buyuruyor.” (20)

Enes (r.a.)’ın rivayet ettiği bir hadiste, Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Zulüm, üç türlüdür. Bir zulüm vardır ki, Allah, onu bağışlamaz. Bir zulüm vardır ki, Allah, bağışlıyabilir. Bir zulüm daha vardır ki, Allah, onu ihmal etmez.

Allah’ın affetmediği zulüm, O’na ortak koşulmasıdır. Allah, şöyle buyurur:

“Şübhesiz şirk, büyük bir zulümdür.” (Lokman, 31/13)

Allah’ın affedebileceği zulüm, kulların Rabblerine karşı olan bir görevlerini ihmal etmek suretiyle kendi kendilerine yapmış oldukları zulümdür.

Allah’ın ihmal etmediği zulüm ise, kulların birbirlerine yapmış oldukları zulümdür. Allah, mazlumun hakkını zalimden alır.” (21)

Rabbimiz Allah, kendisine şirk koşanlara cenneti haram kılmıştır… Bu hakikat, ayet-i kerimede şöyle beyan edilir:

“Andolsun, ‘Şübhesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’dir, diyenler, küfre düşmüştür. Oysa Mesih’in dediği (şudur:) ‘Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Çünkü O, kendisine ortak koşana, şübhesiz cenneti haram kılmıştır, Onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur.” (22)

Abdullah b. Ömer (r. anhuma), şirkin affedilmeyen büyük günah olduğunu beyan konusunda şunları söylemiştir:

— Biz Sahabîler topluluğu, adam öldürenin, yetim malı yiyenin, yalan yere şahidlik edenin ve akrabalık bağını koparanın cezalandırılacağında hiç şübhe etmiyorduk. Nihayet:

“Şübhesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışındakilerini dilediği kimse için affeder…” (Nisa, 4/48) ayeti nazil oldu.

Biz, böyle düşünmekten vazgeçtik. Çünkü bu ayet, beyan etti ki, her büyük günah işleyen, Allah’ın iradesine kalmıştır. Allah, dilerse onu affeder, dilerse azab eder. Yeter ki, işlediği büyük günah, Allah’a ortak koşmak olmasın.”(23)

En büyük zulüm olan şirk suçunu işleyen ve müşrik olanlar, diğer zulümlerin her çeşidini de işlemeye devam ederler… Diğer zulümleri işlemek, onlar için çok basitleşir… Çünkü ahirete imanları yoktur ve hesab gününe inanmadıkları için her zulmü çok rahat işleyebilirler…

“… Kâfirler, zalimlerin tâ kendileridir.” (24)

“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir.” (25)

“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, zalimlerin tâ kendileridir.” (26)

Böyle buyuruyor yegâne Rabbimiz Allah ve zulüm olan inanç, hâl ve tavırları şöyle beyan buyurmaktadır:

“Görmüyorlar mı, gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şübhe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise, ancak inkârda ayak direttiler.” (27)

“Hani senin Rabbin, Musa’ya seslenmişti: ‘Zulmette olan kavme git,

Fir’avn’ın kavmine, hâlâ sakınmıyorlar mı?” (28)

“Kendisi hakkında hiç bir delil indirmediği şeyi, Allah’a ortak koştuklarından dolayı küfredenlerin kalblerine korku salacağız. Onların barınma yeri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür.” (29)

“Onlardan her kim: ‘Gerçekten ben, O’nun (Allah’ın) dışında bir ilâhım, diyecek olsa, bu durumda Biz O’nu, cehennemle cezalandırırız. Zalimleri Biz, böyle cezalandırırız.” (30)

“(Fir’avn) sonunda (yardımcı güçlerini) topladı seslendi,

Dedi ki: ‘Sizin en yüce Rabbimiz benim.’

Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.” (31)

“Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.” (32)

“Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar, seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler, Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar.” (33)

“Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Hiç şübhesiz, o zalimler kurtuluşa eremezler.” (34)

Korkunç şirk zulmünün failleri olan müşrik ve kâfirler, şirk ideolojilerini hakim kıldıkları işgal altındaki İslâm topraklarında iktidarı ellerine geçirmiş ve muvahhid mü’minleri esir etmişlerdir…

Rabbimiz Allah, Âdemoğlunu yaratmış olduğu mahlukatın içinde yüceltip şerefli kıldığı gibi, en güzel bir biçimde yaratmıştır… İnsanlar, fıtratlarını bozmadan ve yaradılış gayelerine uygun inanıp hareket edecek olurlarsa, bu güzel biçimlerini ve şeref hâli olan yüce mertebelerini korumuş olurlar… Aksine yaratılış gayelerine aykırı olarak Tevhid akidesini inkâr ederek, Allah’dan başka ilâh ve rabblere yönelip onlara itaat, yani ibadet edecek olurlarsa, bu suçlarından dolayı aşağıların aşağısına düşme cezasına çarptırılırlar… Onların bu büyük zulüm suçlarının karşılığı, bu ilâhî cezadır ki, hayvanlardan daha aşağı bir seviyeye inerler… Yücelerden aşağıya düşerler…

Şirk koşup küfrederek, şerefli bir makamdan şerefsiz bir mevkiye, hem de aşağıların aşağısına düşen, müşrik, kâfir, mürted ve münafıkların durumunu şöyle beyan buyurur Rabbimiz Allah:

“Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki o, gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu, ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.” (35)

İzzetin tamamı Rabbimiz Allah’a aiddir… Bir de, yine Rabbimiz Allah’ın fazlından kendilerine izzet bağışladığı Rasulullah (s.a.s.) ve muvahhid mü’minlere aiddir izzet ve şeref… Buradan da apaçık anlaşıldığı gibi, izzetin tamamı kendisine aid olan Allah’a iman edip O’nun razı olduğu salih amellerde bulunan muvahhid mü’min müslümanlar İzzet ve Şeref sahibidirler… Allah’a şirk koşan müşrik ve kafirler, Allah’dan başka ilâhlara ve rabblere yönelen tağutlar, izzet ve şerefi kalbetmişlerdir… Aralarında hiç izzet ve şeref sahibi olmayanlar bulunduğu gibi, bir zaman da olsa, izzet ve şeref sahibi olduktan sonra bunu yitirenler de vardır…

Bu konuda Rabbimiz Allah, şöyle buyurur:

“Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah’ındır…” (36)

“….. Şübhesiz, izzet ve gücün tümü Allah’ındır. O, işitendir, bilendir.” (37)

“Üstünlük ve güç (izzet) sahibi olan senin Rabbin, onların nitelendirdiklerinden yücedir.” (38)

“…… Şübhesiz, bütün kuvvet ve onur (izzet) Allah’ındır.” (39)

“…… Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük), Allah’ın, O’nun Rasulü’nün ve mü’minlerindir.” (40)

İzzet sahibi Rabbimiz Allah, yarattıklarının içinde insan kullarına verdiği değeri şöyle beyan buyurur:

“Andolsun, Biz, Âdemoğlunu yücelttik, (şerefli kıldık). Onları, karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.” (41)

“Doğrusu Biz, insanı, en güzel bir biçimde yarattık.” (42)

“Kendisine, Rabbi Allah tarafından değer verilerek bu şekilde yaratılan, şerefli kılınan ve yaratılmışların çoğundan üstün kılınan insanoğlu, şirk suçunu işlemekle bütün bu değerini kaybetmektedir:

“Sonra aşağıların, aşağısına çevirdik.” (43)

Çünkü o, Allah’dan başka ilâhlara ve rabblere yönelmiş, onlara inanıp itaat etmiştir. Aşağıların aşağısına düşmesinin ve kınanmış bir durum sergilemesinin sebebi, Allah’a şirk koşmak, Âlemlerin Rabbi Allah’a karşı kâfir olmak ve bu ihanetin gereği olan bir hayat tarzı içinde bulunmaktır…

Rabbimiz Allah, şu emri buyurmaktadır:

“Allah ile beraber başka ilâh edinme, yoksa kınanmış ve kendi başına (yapayalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun.” (44)

İnsanın, insanlık mertebesinden, hayvanlardan daha aşağılık bir seviyeye düşmesi, ya heva ve hevesini ilâh edinmek, ya da heva ve hevesini ilâh edineni kendisine rabb edinmek ile gerçekleşir… Yegâne Rabblık ve İlâhlık hakkı, Âlemlerin Rabbi Allah’a aid iken, O’nun hakkını alıp O’nun yaratmış olduğu insan kullarına veya cansız varlıklara vermek, böyle bir şirk koşmak ve küfretmek suçu, bu suçu işleyen insanları, hayvanlardan daha aşağılık bir seviyeye düşürmektedir… Rabbimiz Allah’ın katında yeryüzünün en aşağılık ve en kötü varlıklarıdır müşrik ve kâfirler… Bunlar, dünyanın hangi bölgesinde, hangi ülkesinde ve hangi ırkından olurlarsa olsunlar, durumları aynıdır… Gayr-ı İslâmî ölçülerde değerlendirilen çağın medeniyetin önderleri de olsalar, onların seviyelerinde herhangi bir değişme olmaz ve onlar, müşrik, kâfir ve tağut oldukça, Allah katında da, muvahhid mü’minlerin nazarında da durumları bundan başka bir şey değildir…

Bu konuda, Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?

Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir, ya da aklını kullanır mı sanıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler. Hayır, onlar, yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.” (45)

“Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar, hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar, gafil olanlardır.” (46)

“Çünkü Allah katında hayvanların en kötüsü, sağırlar ve dilsizler (kâfirler)dir.” (47)

“Şübhesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez, inanmazlar.

Allah, onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinin üzerlerinde perdeler vardır ve büyük azab onlaradır.” (48)

“Allah katında canlıların en kötüsü, şüphesiz inkâr edenler (kâfirler) dir. Onlar, artık inanmazlar.” (49)

İnsanlar içinde, izzet ve şeref mertebelerini koruyan, hatta imanların kuvveti ve salih amellerinin derecelerine göre şerefi artan, ancak muvahhid mü’minlerdir… Şirk koşmak ve küfür etmek sûretiyle aşağıların aşağısına düşenlerden değildirler muvahhid mü’minler… Ayrıca mü’min müslümanlar, insanlar hüsran içinde iken, onlar hüsrana düşmez ve korkuya kapılmazlar…

Rabbimiz Allah muvahhid mü’min müslüman kullarının vasıflarını şöyle beyan buyurur:

“Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır.” (50)

“Asra andolsun,

Gerçekten insan ziyandadır.

Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler, başka.” (51)

“Haberiniz olsun, Allah’ın velileri (dostları olan mü’minler), onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.

Onlar, iman edenler ve (Allah’dan) sakınanlardır.”(52)

Yegâne hayat örneğimiz ve önderimiz Rasulullah (s.a.s.), en büyük zulüm olan şirk konusunda ümmetini hassasiyetle uyarmış, bu konunun üzerinde çok durmuştur…

Ebu’d-Derda (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurmuştur Rasulullah (s.a.s.):

“Paramparça edilsen ve (ateşte) yakılsan bile Allah’a hiç bir şeyi ortak etme…” (53)

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:

“Allah Tebârake ve Teâlâ:

— Ben, ortakların şirkten en ğanisiyim. Her kim bir amel işler, onda Benimle birlikte başkasını ortak eylerse onu, şirkiyle başbaşa bırakırım, buyurdu.” (54)

Şu hadisi de, Ebu Said b. Ebi Fedale el-Ensarî (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Allah insanları kıyamet günü için, kendisinde şübhe olmayan bir gün için topladığı vakit bir münadî şöyle çağıracaktır:

— Her kim, Allah için işlediği bir amelde bir kimseyi ortak koşmuş ise, o amelin sevabını Allah’dan başkasından istesin. Şüphe yok ki Allah, ortakların ortaklıktan en müstağnî olanıdır.” (55)

En büyük zulüm olan şirk suçunu işleyenlerin ne kadar iyi amelleri varsa, bu suçtan dolayı hepsi boşa çıkar, kendilerine hiç bir faydası olmaz.

İşte Rabbimizin beyanı:

“Bu, Allah’ın hidayetidir, kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir. Onlar da, şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp ettikleri, onlar adına boşa çıkmış olurdu.” (56)

Konumuzu Fuday b. Iyaz’ın bir tesbitiyle noktalıyalım… Şöyle diyor Fudayl b. Iyaz:

— Halk için ameli (ve günah olan şeyleri) terk etmek, riyâdır. Halk için amel (ve ibadet) ise, şirktir. İhlas ise, Allah’ın bu iki şeyden seni afiyette kılmasıdır.” (57)

Bu, böyledir!..