ALLAH YOLUNDA CİHAD EDENLER

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Hiç şübhesiz Allah, mü’minlerden-karşılığında onlara mut­laka cennet vermek üzere-canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldü­rülürler. (Bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da O’nun üzerine gerçek olan bir va’ddır. Allah’dan daha çok ahdine vefa gös­terecek olan kimdir? Şu hâlde yaptığınız bu alış-verişten do­layı sevinip müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”[1]

“Ey iman edenler, sizi acı bir azabden kurtaracak bir ti­careti haber vereyim mi?

Allah’a ve O’nun Rasulüne iman edersiniz, mallaınızla ve canlarınızla Allah yolundan cihad edersini. Bu, sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.

O da, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi, altlarından ır­mak­lar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konak­lara yerleştirir. İşte büyük mutluluk ve kurtuluş budur.”[2]

“İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır.

Rabbleri, onlara katından bir rahmeti, bir hoşnudluğu ve onlar için, kendisinde sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler.

Onda ebedî kalıcıdırlar. Şübhesiz Allah, büyük mükâfât katında olandır.”[3]

“Fakat Rasul ve O’nunla birlikte olan mü’minler, malla­rıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardı.

Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”[4]

Cihad, Rasulullah (s.a.s.) tarafından şöyle beyan edilmiştir:

1) Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur.

“Şübhesiz cennette yüz derece vardır. Allah onları, Allah yolunda cihad edenler için hazırlamıştır. İki derece arasındaki uzaklık, gökle yer arasındaki uzaklık gibidir. Siz, Allah’dan (cen­net) istemek dilediğiniz de, O’ndan Firdevs’i isteyin. Çünkü O, cennetin en ortası (en faziletlisi) ve en yücesidir.”[5]

2) Sebre b. Ebu Fakih (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur.

“Şeytan, Âdemoğlunun her yerde önüne çıkar. (Müslüman olan birisine):

-Sen, nasıl müslüman olursun, eski dinini, babalarının ve ata­larının dinini bırakırsın? der.

Fakat o kişi, şeytanı dinlemez ve müslüman olur. Sonra hicret ederken şeytan, yine yolunu keser ve:

-Kendi memleketinin terk edip nasıl hicret edersin? Hicret eden, dizgin vurulmuş at gibidir, der.

O kişi, şeytanı yine dinlemez ve hicret eder.  Sonra o mü’min savaşa giderken, şeytan yine yolunu keser ve:

-Savaş, hem seni yorar, hem de malını kaybedersin. Hâl böyle iken nasıl savaşa gidersin? Savaş meydanında savaşacak­sın, öldürüleceksin. Karın, başkasına nikâhlanacak, malın da taksim edilecek, der.

O mü’min, şeytanı yine dinlemez ve cihada gider.”

Daha sonra Rasulullah (s.a.s.):

“Kim böyle yaparsa, onu cennete koymak, va’dı icab, Al­lah’a vâcib olur. Savaşta öldürülse de, boğulsa da, hayvanı sırtından atıp öldürse de yine Allah, cennete sokar.” buyurdu.[6]

3) Fedale b. Ubeyd (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur.

“Ben, önderinizim! Bana iman edip İslâm’a uyarak hicret edene cennetin kenarından bir ev, cennetin ortasından bir ev verileceğine kefilim. Yine ben, bana iman edip benim yolumdan giderek Allah yolunda cihad edene cennetin kenarında bir ev, cennetin ortasından bir ev ve cennetin en güzel bir yerinden bir ev verileceğine kefilim.

Kim bu şekilde yaparsa, elde etmedik hayır bırakmamış, sakınmadık şerr de bırakmamış  olur. Nerede olsa gideceği yer cennettir.”[7]

4) Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur.

“Altın kulu, gümüş kulu, dört köşeli ve zencefli kumaş kulu kahrolsun! Böyle kişiye verilirse memnun olur, verilmezse kızar. Böy­le (dünya düşkünü) kişi sürünsün, zarara yuvarlansın! Vû­cü­duna diken  battığında cımbızla çıkaran bulunmasın!..

Cennet, hayır ve saadet şu kula lâyıktır ki, o, Allah yolunda cihad için atının dizgini tutmuş, başı dağınık, iki ayağı tozlan­mıştır. Eğer bu gazî (öncü olarak) ileri karakolda düşman bek­lemekte ise, o, tam mânâsıyla düşman beklemekte olur. Eğer askerin gerisinde (ardçı olarak) vazifede ise, orada hakkıyla nevbetçilik vazifesinde olur. Bu mücahid, bir meclise girmek için izin isterse, (küçük görülüp) kendisine izin verilmez. Bir hususta şefaat edecek olursa, şefaati kabul edilmez. (Fakat onun mevkiî Allah yanında büyüktür. Onun her dilediğini Allah kabul eder.)”[8]

5) Muğire b. Şu’be (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur.

“Bizden cihadda öldürülen cennete girer.”[9]

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Allah yolunda öldürülenler ise, kesin olarak (Allah) amelle­rini giderip boşa çıkarmaz.

Onları hidayete erdirecek ve durumlarını düzeltip ıslah ede­cektir.

Ve onları, kendilerine tarif edip tanıttığı cennete sokacak­tır.”[10]

 

 

 

 

 

 



[1]    Tevbe, 9/111.

[2]    Saff, 61/10-12.

[3]    Tevbe, 9/20-22.

[4]    Tevbe, 9/88-89.

[5]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cihad ve’s-Siyer, B.4, Hds.8.

Kitabu’t-Tevhid, B.22, Hds.51.

[6]    Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Cihad, B.19, Hds.3120.

Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.3, Sh.483.

[7]    Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Cihad, B.19, Hds.3119.

[8]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cihad ve’s-Siyer, B.63, Hds.100.

Sünen-i İbn Mace, Kitabü’z-Zühd, B.8, Hds.4136. (Birinci bölüm)

Sünen-i Tirmizî, Kitabü’z-Zühd, B.29, Hds.2481. (Birinci bölüm)

[9]    Sahih-i Buhârî, Kitabu’t-Tevhid, B.47, Hds.156.

Kitabu’l-Cizye, B.1, Hds.3.

[10]   Muhammed, 47/4-6.