İbn Abbas (r.anhuma)’nın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Allah, Adn cennetini yaratınca orada gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan aklına gelmeyen şeyler yarattı. Sonra ona:
-Konuş! buyurdu.
Cennet de:
-“Mü’minler, gerçekten felâh bulmuştur” (Mü’minun, 23/1) dedi.”[1]
Emirü’l-mü’minin İmam Ömer ibnü’l-Hattâb (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)’e vahiy indiği zaman, başının üstünde arı uğuldamasına benzeyen bir ses işitilirdi. Bir gün kendisine vahiy indirildi. Bir müddet bekledik ve sonra vahiy (durumu) O’ndan kaldırıldı.
Rasulullah (s.a.s.), Kıble’ye karşı durdu, ellerini kaldırdı ve:
“Allahım, arttır bizi, eksiltme bizi, şerefli kıl bizi, alçaltma bizi, ver bize, mahrum etme bizi, gözet bizi, başkalarını tercih etme bize, memnun et bizi, bizden de razı ol!” diye duâ etti. Sonra:
“Bana on ayet indirildi ki, her kim onların gereğini yaparsa, muhakkak cennete girecektir.” buyurdu ve peşinden:
“Mü’minler, gerçekten felâh bulumuştur.” (Mü’minun, 23/1) diye oku (maya başla)yarak on ayeti bitirdi.[2]
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s)’e indirilen ve “Mü’minler, gerçekten felâh bulmuştur” diye başlayan on ayette, kurtuluşa eren ve “Firdevs cennetlerine varis olan” mü’minlerin, namazlarını titizlikle koruyan ve namazlarında huşû içinde olanlar olduğu beyan buyrulmuştur…
Namazlarını dosdoğru kılan ve gereğini yapan muvahhid mü’minler, hayatlarını namaz hâline getirmeye gayret ederken, namazlarını hayatlaştırmaya çalışırlar… Namazlarını Allah için kılar, hayatlarını Allah için yaşarlar.[3] Namazları ve hayatları namaz, namazları hayat olmuştur… Nasıl ki, huşû içinde ve dosdoğru kıldıkları namazlarında, her hâliyle Allah için olup, yalnız O’na ibadet ediyorlarsa, hayatlarında da yalnızca Allah’a itaat etmeli ve Allah’dan başka hüküm koyucu tağutlara itaat edilmemelidir….
Önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in, gereği yapıldığında mutlaka cennete girileceğini beyan buyurduğu on ayette, Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor.
“Mü’minler, gerçekten felâh bulmuştur.
Onlar, namazlarında huşû içinde olanlardır.
Onlar, tümüyle boş şeylerden yüz çevirenlerdir.
Onlar, zekata ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir.
Ve onlar, ırzlarını koruyanlardır.
Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahib olduklarına karşı (tutumları) hariç. Bu konuda kınanmış değillerdir.
Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar, sınırı çiğneyenlerdir.
(Yine) onlar, emanetlerine ve ahidlerine riâyet edenlerdir.
Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.
İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahretin nimetlerine) varis olacak olanlar onlardır.
Ki onlar, Firdevs (cennetlerin)e de varis olanlardır. İçinde ebedî olarak kalacaklardır.”[4]
Dosdoğru kıldıkları namazlarında sürekli olup, namazlarını titizlikle korudukları için, cennetler içinde ağırlanan[5] Muvahhid mü’minlerin, namazı nasıl kılacaklarını kendisinden öğrendikleri hayat örneğimiz[6] ve önderimiz Rasulullah (s.a.s), mükâfatı cennet olan namaz için şunları beyan buyuruyor:
1) Sevban (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“(Her işte) doğru-dürüst olunuz. Bunu, tam tutup başaramayacaksınız. ( O hâlde) biliniz ki, sizin en hayırlı ameliniz namazdır. Ve kâmil mü’minden başkası abdesti muhafaza etmez.”[7]
2) Ebu’d-Derdâ (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Beş (haslet) vardır ki, her kim onları (bilerek ve) inanarak yaparsa cennetine girer:
(Bu hasletlerin sahibi,) abdestlerine, rukûlarına, secdelerine ve vakitlerine riâyet ederek beş vakit namaza devam eden, Ramazan’da oruç tutan, gücü yeterse Kâbe’yi hacceden, gönlü razı olarak zekat veren ve emanete riâyet edenlerdir.”
(İşitenler:)
-Ya Ebu’d-Derdâ, “Emanete riâyet” nedir? diye sordular.
-Cünüblükten dolayı yıkanmak, dedi.[8]
3) İmam Osman (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurur.
“Kim namazın, edâ edilmesinin gerekli bir görev olduğunu idrak ederse cennete girer.”[9]
4) Hanzala el-Kâtib (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Kim beş vakit namazı, rukûları, secdeleri, abdestleri ve vakitleri ile korur (devam eder) ve namazın Allah’ın gelen bir hak olduğunu da bilirse, cennete girer-ya da-cennete girmesi gerekli olur.”[10]
5) Ebu Katâde b. Ribî (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurdu:
-Ben, ümmetin üzerine beş vakit namazı farz kıldım ve onları tam vakitlerinde kılarak geleni, cennete koyacağıma katımda ahdettim. Amma kim o namazlara devam etmezse, Benim katımda onun için herhangi bir ahd yoktur.”[11]
6) Ukbe b. Âmir (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Rabbimiz, dağ başında ezan okuyup namaz kılan bir koyun çobanından razı olur ve (şöyle) buyurur:
-Şu kuluma bakın! Benden korkarak ezan okuyor ve namaz kılıyor. Ben, bu kulumu affettim ve onu, kesinlikle cennete koyacağım.”[12]
7) Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
Bir kişi, Rasulullah (s.a.s)’e geldi ve dedi ki:
-Ya Rasulullah, Allah’ın bana farz kıldığı namazı bildir!
Rasulullah (s.a.v):
“Allah kuluna, beş (vakit) namazı farz kıldı!” buyurdu.
-Bundan önce ya da sonra bana (emredilen) bir farz var mı?
“Allah kuluna, beş (vakit) namazı farz kıldı!”
Rasulullah, bu sözü üç kerre tekrar etti.
Bunun üzerine o kişi:
-Seni, hak din ile gönderen (Allah’a) yemin ederim ki buna, ne bir şey ilave edeceğim ve ne de bir şey eksilteceğim! dedi.
Rasulullah (s.a.s):
“Eğer sözünde durursa, cennete girer!” buyurdu.[13]
[1] İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e., C.7, Sh.407-408, Hds.136-137. Taberânî, Kebir ve Evsat’ta biri ceyid iki isnadla ve İbn Ebi Dünya rivayet etmiştir. C.7, Sh.321, Hds.32. Bezzâr’dan.
[2] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B.24, Hds.3384-3385.
İmam el-Vahidî, Esbâb-ı Nüzûl, Sh.349.
Et-Taberî, A.g.e., C.6, Sh.57.
İbn Kesir, A.g.e., C.10, Sh.5544. İmam Ahmed b. Hanbel’den.
[3] Bkz. En’âm, 6/162.
[4] Mü’minun, 23/1-11. Ayrıca bkz. Mearic, 70/22-35.
[5] Bkz. Mearic, 70/34-35.
[6] Bkz. Ahzab, 33/21.
Malik b. Huveyris (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Benim nasıl namaz kılar olduğumu gördünüzse, öylece namaz kılınız!”
Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Ezan, B.18, Hds.28.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Mesacid, B.53, Hds.292.
[7] Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Tahare, B.3, Hds.277-279.
Sünen-i Dârimî, Kitabu’t-Tahare, B.2, Hds.661-662.
İmam Malik Muvatta’, Kitabu’t-Tahare, Hds.36.
İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C.3, Sh.307-308, Hds.47/917.
Taberânî, Mu’cemu’s-Sağir, C.1, Sh.60, Hds.5.
Ahmed b. Hanbel, Kitabü’z-Zühd, C.2, Sh.309, Hds.1193.
[8] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Salat, B.9, Hds.429.
[9] İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C.3, Sh.285, Hds.25/895.
İmam er-Rûdânî, Cemu’l-Fevaid, C.1, Sh.144, Hds.931. Ebu Ya’lâ ve Bezzâr’dan.
[10] İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C.3, Sh.308-309, Hds.48/918.
İmam er-Rûdânî, Cemu’l-Fevaid, C.1, Sh.144, Hds.932. Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir’den.
[11] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Salat, B.9, Hds.430.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu’s-Salâ, B.194, Hds.1403.
Sünen-i Neseî, Kitabu’s-Salat, B.6, Hds.460.
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.5, Sh.317,322.
[12] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu Salatü’s-Sefer, B.3, Hds.1203.
Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Ezan, B.26, Hds.666.
İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C.4, Sh.169, Hds.228/1098.
[13] İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C.3, Sh.262, Hds.1/871.
Sünen-i Neseî, Kitabu’s-Salat, B.4, Hds.458.