BİR ÖRNEK ŞAHSİYET: MUS’AB B. UMEYR (R.A.)

Hayatından Bir Bölüm

(Birinci Akabe Bey’atı’ndan sonra) Medineliler ayrılıp gittiği zaman Rasulullah (s.a.s.), onlarla birlikte Mus’ab b. umeyr’i gönderdi. Ona:

“Onlara Kur’ân okumasını, İslâm’ı öğretmesini ve dinde fakîh kılmasını.” emretti.

Mus’ab, Medine’de “Mukrî” (okuyucu) ismiyle isim­lenmişti. Onun konutu, Es’ad b. Zürare’nin evi idi.

O, onlara namaz kıldırıyordu. Çünkü Evs ve Hazrec (kabileleri) birbirine namazda uymaktan hoşlanmıyorlardı.

Es’ad b. Zürare, Mus’ab b. Umeyr ile, Beni Abdi’l-Eşhel ve Beni Zafer evlerini kasdederek yola çıktılar. Sa’d b. Muaz, Es’ad b. Zürare’nin teyzesinin oğlu idi. Onunla bir­likte Beni Zafer’in bahçelerinden bir bahçeye girdi.

Es’ad ile Mus’ab, Bi’r-i Merak denilen su kuyusunun başına geldiler ve o bahçede oturdular. Eslem Kabilesi’nden bir cemaat, onların yanına toplandı. O zaman, Sa’d b. Muaz ve Üseyd b. Hudayr, Beni Abdi’l-Eşhel’den olan ka­vimleri­nin efendisi idiler. Her ikisi de, kavminin dini üzere müş­riktiler. Bu olayı işittikleri zaman Sa’d b. Muaz, Üseyd b. Hudayr’e dedi ki:

– Ben, karışmam! Evlerimize zayıflarımızı bozmak için gelmiş olan o iki kişiye git ve onları menet, bize gelmesin­ler! Çünkü bildiğin gibi, şayet Es’ad b. Zürare akrabam ol­masaydı senin yerine onu, ben kovardım. O, teyzemin oğ­ludur. Ona karşı gelmeye kendimde cesaret bulamıyorum.

Bunun üzerine Üseyd b. Hudayr, mızrağını aldı, sonra onlara gitti.

Es’ad b. Zürare, onu görünce Mus’ab b. Umeyr’e şöyle dedi:

– İşte bu, kavminin efendisidir. Sana gelmiştir. Onun hakkında doğruyu yerine getir.

Mus’ab dedi ki:

– Eğer oturursa, onunla konuşurum!

Üseyd, söverek önlerinde durdu ve şöyle dedi:

– Sizi, bize getiren nedir? Zayıflarımızı bozuyorsunuz. Eğer sağ kalmaya ihtiyacınız var ise, bizden ayrılıp gidiniz.

Bu sırada Mus’ab, ona:

– Oturup da dinlemez misin? Eğer razı olursan kabul edersin, hoşuna gitmezse bırakırsın, dedi.

Üseyd:

– Haklısın, dedi.

Sonra mızrağını yere saplayıp onların yanlarına oturdu. Böylece Mus’ab, ona İslâm’ı anlattı ve ona Kur’ân okudu.

Onlardan rivayet edildiğine göre, onlar dediler ki:

– Vallahi, o, konuşmadan önce yüzünden müslüman ol­duğunu anladık. Yüzünün aydınlığından ve yumuşama­sın­dan ötürü. Sonra:

– Bu söz, ne güzel bir sözmüş. Bu dine girmek istediği­niz zaman nasıl yaparsınız? dedi.

Onlar da, ona şöyle dediler:

– Gusledersin, pâklanırsın ve elbiseni de pâklarsın, son-ra hak şehadetiyle şehadet getirirsin, sonra namaz kılar­sın.

Bunun üzerine o da kalktı, gusl abdestini aldı, elbisele­rini temizledi. Hak şehatenini getirdi, iki rekat namaz kıldı, sonra onlara şöyle dedi:

– Arkamda bir adam vardır ki, eğer  o, size tabi olursa, onun kavminden hiçbir kimse ondan ayrılmaz. Onu, şimdi size göndereceğim. O, Sa’d b. Muaz’dır.

Sonra mızrağını aldı, Sa’d ve kavminin yanına gitti. Onlar, meclislerinde oturmakta idiler.

Sa’d b. Muaz, dönüşünde ona baktığı zaman şöyle dedi:

– Allah’a yemin ederim ki Üseyd, sizin yanınızdan git­tiği yüzden başka bir yüzle size gelmiştir.

O, mecliste dururken Sa’d, ona:

– Ne yaptın? dedi. (Üseyd) dedi ki:

– O iki adamla konuştum. Vallahi, onlarda bir sakınca görmedim. Ben, onları kovdum. Onlar, “İstediğinizi yapa­rız” dediler.

Bana haber verildiğine göre Beni Harise, sana hakaret için Es’ad b. Zürare’yi öldürmeye çıkmışlar.

Ya Sa’d, onun, teyzenoğlu olduğunu biliyorlar. Neti­cede sana verdikleri sözü bozup ihanet edecekler.

Bunun üzerine Sa’d, gazablanarak, sür’atle kalktı. O, Beni Harise’nin haberinden korktu ve sinirli olarak eline süngüyü aldı. Üseyd’e:

– Vallahi, senin bir şey becereceğini zannetmiyorum, dedi.

Sonra Mus’ab ve Es’ad’a gitmek üzere yola çıktı. Sa’d, onları emniyetli bir vaziyette görünce, Üseyd’in onun din­lemesini (yani, onu müslüman ettirmek istediğini) anladı. Söverek, önlerinde durdu.

Sonra Es’ad b. Zürare’ye dedi ki:

– Ya Ebu Umâme, vallahi, şayet aramızda akrabalık ol­masaydı bunu, benden kurtaramazdın. İstemediğimiz şey­leri evlerimize mi sokacaksınız?

Sa’d gelmeden, Es’ad b. Zürare, Mus’ab b. Umeyr’e şöyle demişti:

– Mus’ab, vallahi sana, kavminin efendisi geldi. Eğer o, sana tabi olursa, hiç kimse sana tabi olmaktan geri kalmaz.

Sa’d gelince Mus’ab, o’na şöyle dedi:

– Oturup da dinler misin? Dinleyip de hoşuna giderse kabul edersin, yoksa hoşuna gitmezse, söylemekten vazge­çersin. Sa’d:

– Haklısın, dedi.

Sonra süngüsünü yere sapladı ve oturdu. Mus’ab, ona İslâm’ı anlattı. Ona Kur’ân okudu. Dediler ki:

– Vallahi, konuşmadan önce yüzünden müslüman ol-du­ğunu anladık. Çünkü yüzü nurlanmış ve yumuşamıştı.

Sonra Sa’d dedi ki:

– Müslüman olup bu dine girdiğiniz zaman nasıl yapar­sınız? Onlar dediler ki:

– Gusul abdesti alırsın, temizlenirsin ve elbiseni de te­mizlersin. Hak şehadetini getirisin, sonra iki rekat namaz kılarsın.

O da kalktı, gusul abdesti aldı ve elbiselerini temizledi. Hak şehadetini getirdi, iki rekat namaz kıldı. Sonra süngü­sünü aldı ve kavminin meclislerine gitmeyi kasdederek dö­nüp gitti. Onunla birlikte Üseyd b. Hudayr da gitti.

Kavmi, onu dönerken gördüğünde şöyle dediler:

– Allah’a yemin ederiz ki, Sa’d, yanımızdan gittiği yüz­den başka bir yüzle size dönmüştür.

Yanlarına geldiğinde şöyle dedi:

– Ya Beni Abdi’l-Eşhel, beni, içinizde nasıl bilirsiniz?

Dediler ki:

– Sen, bizim efendimizin, bizim en lütufkârımızsın ve reyce bizim en üstünümüzsün. Temsilcilik yönünden en uğurlumuzsun. Dedi ki:

– Allah’a ve O’nun Rasulüne sizler iman etmeden, kü­çük-büyük hiçbirinizle konuşmayacağım!

Mus’ab ve Es’ad dediler ki:

– Vallahi, Beni Abdi’l-Eşhel evlerinde müslüman olma­yan hiçbir erkek ve kadın kalmadı.

Es’ad ve Mus’ab, Es’ad b. Zürare’nin evine döndüler. Mus’ab, orada milleti İslâm’a davet ederek kaldı ve Ensar’ın evlerinden hiçbir ev kalmadı ki, içindeki erkek ve kadınlar müslüman olmasın!..([1])

Dâvâmızın başı ve sonu, Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd etmektir.

 



[1])   İbn Hişam, A.g.e., C. 2, Sh. 94-98.

İbn Kesir, A.g.e., C. 3, Sh. 234-237.

İbnü’l-Esir, A.g.e., C. 2, Sh. 97-98.

Taberî, A.g.e., C. 4, Sh. 177-181.