Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ (Azze ve Celle) şöyle buyurur:
“Bu, Benim dosdoğru olan yolumdur. Şu hâlde ona uyun. Sizi, O’nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti. Umulur ki, korkup sakınırsınız.”([1])
Abdullah İbn Mes’ud (r.a.) anlatıyor.
Rasulullah (s.a.s.), bir gün bize bir çizgi çizdi. Sonra:
“Bu, Allah’ın yoludur.” buyurdu.
Ardından bunun sağından, solundan bazı çizgiler çizdi. Sonra:
“Bunlar, (birtakım) yollardır. Onlardan her yolun başında, ona çağıran bir şeytan vardır.” Buyurdu.
Sonra şu ayeti okudu:
“Bu, benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi, O’nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın.” (En’âm, 6/153)([2])
Rabbimiz Allah’ın gösterdiği, önderimiz Rasulullah (s.a.s.) ‘in uygulamalı olarak ümmetine beyan buyurduğu dosdoğru yol… Eğrisi olmayan, eşi ve benzeri bulunmayan tek yol… Allah yolu… Başlangıcı, kul insanın katıksız ima-nı ve salih ameliyle başlayıp aynı şekilde devam eden, sonu cennete varan dosdoğru yol…
Allah Teâlâ, yalnızca kendisine ibadet etmeleri, yani O’nun emir ve nehiylerinden oluşan hükümlerine tabi olmaları için yarattığı insan kullarının[3] uyması gerekli olan yol… Rabbleri Allah’ın uymalarını kendilerine emrettiği, kendisinden başka hak ve doğru olmayan yol… Ondan en küçük bir sapma, Allah’ın yolundan başka yollara düşmek demektir… Allah’ın yolu tek, fakat ondan başka yollar ala-bildiğine çoktur… O yollara uymak, Allah’dan başka rabb-ler edinmek, İslâm’dan başka hayat nizamları kabul etmek, Rasulullah (s.a.s.)’den başka önderlere tabi olmak demek-tir… Çünkü bu yolların başında şeytanlar vardır… İnsan-lardan ve cinlerden olan şeytanlar… Onlar, Allah’a kul ol-mak isteyenleri, Allah’dan başka ilâhlara kul yapmaya çalı-şanlardır… Allah’ın insan kullarını, Allah’a kul olmaktan alıkoyup, Allah’dan başka ilâhlara ve rablere kul etmeye, yani kullara kul yapmaya gayret ederler…
Yegâne Rabbimiz, İlâhımız ve Melikimiz Allah, insan kullarını uyarıyor, O’nun yolundan ayıracak başka yollara uymamalarını tavsiye ediyor… Allah’ın hak yolundan başka yollar, tağutların yollarıdır… Allah’ın hükümlerini kabul etmeyen, kendisinden hükümler koyan ve hevasını ilâh edinen tağutlar, Allah’ın kullarını kendilerine kul yapmaya bütün imkânlarıyla çalışmaktadırlar…
Bu yollar, adı ve vasfı ne olursa olsun, dünyanın neresinde bulunursa bulunsun egemen zalim tağutların yollarıdır… Hangi ideoloji, hangi felsefe ve hangi düzen olursa olsun, Allah’ın yolundan sapanların yolları hep birbirinin aynısıdır… Hepsi, heva ve heveslerinin ilahlaşması sonucu ortaya çıkmış tağutî ideoloji, felsefe ve düzenlerdir… Hepsi, Allah’ın dosdoğru ve hak yolundan sapmış, böylece her bi-rinin başında bir saptırıcı bulunan yollara sapmışlardır…
İmam Kurtubî (rh.a.)’in kaydıyla.
“Bu ayrı yollar, Yahudîliği, Hıristiyanlığı, Mecusîliği ve diğer din mensublarını fer’i meselelerde hevalarının arkasından giden istisna olan bid’at ve dalâlet sahiblerini de, bunların dışında kalan, tartışmalarda işi aşırıya götüren ve Kelâmî meselelerde olmadık şekilde dalıp gidenleri de kapsamına alır. Çünkü, bütün bunlar, ayaklarının kaymasına maruzdur ve yanlış inanışlara sapmaları zannolunur.
Bu açıklamaları İbn Atiyye yapmıştır.”([4])
Rabbimiz Allah, dosdoğru yolunu apaçık bir şekilde anlatmaları için Rasul ve Nebî kullarını vazifelendirip her ümmete göndermiştir… Bu seçkin vazifeli kullar, Allah tarafından gönderilmiş oldukları ümmetlerini, tağuta kul olmaktan kaçınıp, yegâne Rabb Allah’a kul olmaya davet etmişlerdir…
“Andolsun, Biz her ümmete: ‘Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının’ (diye tebliğ etmek için) bir elçi gönderdik. Böylelikle onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık yeryüzünü dola-şın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.”([5])
Allah’ın kendilerine vahyetmesiyle, dosdoğru ve hak yoldan sapanları, saptıkları batıl yollardan yine hak yola davet eden Rasullerin davetine icabet edenler, hidayeti bul-muşlardır… Onlar, dalâletten kurtulup hidayete kavuş-muşlar ve merhamet sahibi Allah, onların hidayetlerini ve-rip ziyadeleştirmiştir… Rasullerin çağrısını dinlemeyen ve davetlerini reddedenler, sapıklığı tercih ettikleri için batıl yolların bataklığına saplanıp kalmışlardır…
Rasuller, Rabbimiz Allah’ın kendilerine bildirmesiyle ümmetlerine hakkı ve batılı apaçık beyan etmiş, batıl olanı reddedip hak olana sarılmalarını emretmişlerdir… İnsanların üzerinde zorlayıcı olmamış, onları bilgilendirip dosdoğru yolu seçmeleri konusunda hür iradelerini kullanmalarında serbest bırakmışlardır… İnsanlar, Rabbleri Allah’ın, Rasulleri vasıtasıyla kendilerini bilgilendirmesinden sonra hür iradeleriyle tağutu reddedip Allah’a iman eder ve iman-larının gereği olan salih ameli işlerlerse, gerçekten kurtuluşa ererler… Mutlu olur ve huzur bulurlar…
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz doğruluk sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır, bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.”([6])
Rabbimiz Allah Teâlâ, insan kullarına dosdoğru yolu gösterip, o yolda nasıl gidileceğinin usûlünü de öğrettikten sonra insanlar, hak ve dosdoğru olan yolu bırakırlarsa, hem sapar, hem de saptırıcı olurlar… Çünkü haktan ayrılan, sapıklığa ayrılmış olur… Hak, birdir ve tektir… Ondan başka bir şey arayan mutlaka sapar…
“İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’dır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hâlâ çevriliyorsunuz?”([7])
Hakkı tercih edip iman edenler, yani tağutu ve tağutî bütün değerleri reddedip cahiliyyeye aid olan bütün değer-leri ayağının altına alan muvahhid mü’minler, Allah’ın dosdoğru yolu üzerindedirler… Onlar, batılın her türlüsün-den arınmış, hakkı tercih etmiş ve bütün varlığıyla Allah yolunda gayret göstermişlerdir…
Onların bir tek Rabbi var… Rabbleri Allah’dır… Onların bir tek hayat nizamı var… O da, İslâm’dır… Onlar, bir tek önderin peşindedirler… Önderleri, Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’dir… Tek dusturları vardır… O dustur, Kur’ân’dır…
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah :
“İman edenler, Allah yolunda savaşır, inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar… Öyleyse, şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.”([8])
Dünya hayatlarında, Rabbleri Allah’a verdikleri misak ahdine sımsıkı bağlanmış ve sadıklardan olan hak taraftarları muvahhid mü’minler, Allah Teâlâ’nın kendilerine em-redip razı olduğu nizam üzeredirler… Allah’ın hükümlerine gereği gibi riâyet etmiş ve tağutî düzenlerden tamamen uzaklaşmış bir tavırda olup asla uzlaşma gündeme getirmemişlerdir… Onlar Rabbleri Allah’ın nizamına uymuş, ca-hiliyyeden ve cahillerden ilişkilerini kesmişlerdir…
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
“Sonra seni de bu emirde bir şeriat üzere kıldık. Öyley-se sen, ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku)larına uyma.”([9])
Sırat-ı Müstakim (dosdoğru yol) üzere olan muvahhid mü’minlerin vasıfları ve tavırları böyledir… Rabbimiz Allah’ın kendilerine nimet vermiş olduğu Peygamberler, salih-ler, sıddîkler ve şehidlerin yoludur, dosdoğru olan hak yo-lu… Muvahhid mü’minler, her gün onlarca defa Rabbleri Allah’dan bu yol üzerinde sabit kalmaları için hidayet diler, dua da bulunurlar….
“Bizi, doğru yola hidayet et.
Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna.”([10])
Yegâne Rabbimiz Allah’a yaptıkları bu duanın kabul şartını, şu şekilde beyan buyurur Rabbimiz Allah:
“Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, işte onlar, Alla-h’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sıddîkler, şe-hidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar.”([11])
Dosdoğru yol üzerinde olanlar, Rabbleri Allah’a itaat ederler, önderleri Rasulullah (s.a.s.)’e itaat ederler ve onlar gibi Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e iman edip itaat eden, onları, Allah’ın emredip razı olduğu şekilde idare eden Ulu’l-Emr’e de itaat ederler… Bütün meselelerini Allah’a ve Rasulullah (s.a.s.)’e arz eder, bu konudaki hükme kayıtsız, şartsız tes-lim olurlar… Hayırlı olanın bu olduğuna, kendilerinin hu-zurunun bununla gerçekleştiğine ve en güzel bir sonucun bu şekilde oluştuğuna iman ederler…
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin ve sizden olan emir sahiblerine de (itaat edin). Eğer bir şey-de anlaşmazlığa düşerseniz artık onu, Allah’a ve Rasulü’ne döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyor-sanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.”([12])
“Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey, artık onun hükmü Allah’ındır.”([13])
“Rasul, size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’dan korkun. Şüphesiz Allah, cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.” ([14])
Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Ra-sulullah (s.a.s.):
“Ben sizleri, bir şeyden nehyettiğim zaman, ondan sakının. Sizlere bir şey emrettiğim zaman da emrimi tutunuz. Gücünüzün yettiği kadar onu yerine getiriniz!”([15])
Rabbimiz Allah, Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e itaat etmenin kendisine itaat etmek olduğunu beyan buyurur:
“Kim Rasule itaat ederse, gerçekten o Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz, seni onların üzerine koruyucu göndermedik.”([16])
Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
“Bana itaat eden, Allah’a itaat etmiştir. Bana isyan eden, Allah’a isyan etmiştir.”([17])
Allah’a inanıp itaat edenlerin, kendisine inanıp itaat etmesi, olmazsa olmaz bir şart olan Rasulullah (s.a.s.) ümmetini, gecesi, gündüzü kadar apaydınlık olan, dosdoğ-ru ve hak yol İslâm Dini’nin üzerinde bırakmıştır… Kim bu yol üzere hayatına devam ederse, dünyada da, ahirette de kurtulanlardan olur… Her kim ki, bu ap aydınlık yoldan saparsa, dünyada rezil, ahirette zelîl olur… Çünkü haktan sapan, batıla sapmış olur… Haktan sonra sapıklıktan başka bir şey yoktur…
İrbad b. Sariye (rh.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Ben sizi, gecesi, gündüzü gibi apaydın olan (en küçük bir şüpheyi kabul etmeyen gayet açık) bir din üzerinde bı-raktım. Benden sonra ancak helâk olanlar, o dinden (başka yönlere) sapar!”([18])
Eban (r.a.) anlatıyor.
Adamın biri, İbn Mes’ud’a şöyle sormuş:
– Sırat-ı Müstakîm (dosdoğru yol) hangisidir?
İbn Mes’ud (r.a), şu cevabı verdi:
– Muhammed (s.a.s.), bizi onun başında bıraktı, onun bir ucu da cennettir. Sağında bir takım yollar, solunda bir takım yollar vardır. O yolların başında, oralardan geçenleri davet eden bir takım kimseler vardır. Her kim bu yollara koyulacak olursa, o yollar, sonunda onu cehenneme götü-rür. Her kim dosdoğru yola koyulacak olursa, o da onu, sonunda cennete ulaştırır.
Daha sonra İbn Mes’ud.
“Bu, Benim dosdoğru olan yolumdur.” (En’âm, 6/153) a-yetini okudu.([19])
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in ve O’nu izle-yen muvahhid mü’minlerin yürüdüğü, ondan sağa-sola sapmayıp istikamet üzere olduğu Allah’ın dosdoğru yolu budur…
Bu yol, Millet-i İbrahim olan İslâm Milleti’nin yoludur… Bu yol, Rasulullah (s.a.s.)’in ümmeti olan muvahhid ve muttaki mü’minlerin yoludur…
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Kim kendisine dosdoğru yol apaçık belli olduktan sonra, Rasul’e muhalefet ederse ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu, döndürdüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o.”([20])
[1]) En’âm, 6/153.
[2]) Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.23, Hds. 208.
Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.1, Hds.11.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.1, Sh.435, 465.
[3]) Bkz. Zariyat, 51/56.
[4]) İmam Kurtubî, el-Câmiu Li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.1998, C.7, Sh. 238.
[5]) Nahl, 16/36.
[6]) Bakara, 2/256.
[7]) Yunus, 10/32.
[8]) Nisa, 4/76.
[9]) Casiye, 45/18.
[10]) Fatiha, 1/6-7.
[11]) Nisa, 4/69.
[12]) Nisa, 4/59.
[13]) Şura, 42/10.
[14]) Haşr, 59/7.
[15]) Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İ’tisâm, B.2, Hds.19.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Hacc, B.73, Hds.412.
Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.1, Hds.1-2.
Sünen-i Neseî, Kitabu Menasıki’l-Hacc, B.1, Hds.2609.
[16]) Nisa, 4/80.
[17]) Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cihad, B.108, Hds.164.
Kitabu’l-Ahkam, B.1, Hds.1.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İmare, B.8, Hds.32-33.
Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Biat, B.30, Hds.4178.
Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.1, Hds.3.
[18]) Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.6, Hds.43.
[19]) İmam Kurtubî, A.g.e., C.7, Sh.238.
[20]) Nisa, 4/115.