Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helâl kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şübhesiz Allah, haddi aşanları sevmez.
Allah’ın size rızik olarak verdiklerinden helâl ve temiz olarak yeyin. Kendisine inanmakta olduğunuz Allah’dan korkup sakının.[1]
Rabbimiz Allah, iman eden ve imanına asla zulüm karıştırmayan, katıksız imanım salih amel ile besleyip kuvetlendiren muvahhid mü’min kullarına seslenip ulûhiyet konusunda çok dikkatli olmalarını emrediyor!.. Mü’min müslümanlar, Rahman Allah’ın kullarıdır.. Ulûhiyeti, yalnızca Allah’ın hakkı olarak bilir, tanır ve inanırlar… Ulûhiyet özelliklerini kat’iyyen kendilerine mal etmezler… Kullan için helâl ve haram sınırlarını tayin eden Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’dır… Muvahhid mü’min kullar, Rabbleri Allah’ın helâl kıldığını helâl, haram kıldığını haram kabul eder, inanır ve öylece hayat sahasında ortaya koyarlar… Helâl kılman temiz şeylerden faydalanır, haram kılınanlara yaklaşmazlar… Helâl ve temiz gıdaları rızık olarak veren Allah Teâlâ’nın emrine tabi olur, helâlinden yer, içer, giyinir, barınır ve çalışırlar… Allah Teâlâ’nın hükümlerine kayıtsız v şartsız teslim olan mü’min müslümanlar, Allah’ın kendilerine helâl kıldığını asla haram yapmaz, haram olanları da helâl saymazlar…
Allah Teâlâ, bütün insan kullarının yaratıcısı ve rızık ve-ricisidir… Helâl-haram hükmü koymak Ulûhiyet ile ilgili bir meseledir… Bu da, yalnızca yegâne Rabb, İlâh ve Melik olan Allah Teâlâ’ya aiddir… O, hem yaratan, hem de hüküm koyandır…
“Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir.[2]
İnsanların, gerek ferdî, gerekse toplumsal hayatlarının tanzimi, yegâne yaratıcı ve emir sahibi, yani hüküm koyucu Allah Teâlâ’nın hükümlerine göre olmalıdır… Çünkü O, cinleri de, insanları da yalnızca kendisini ibadet etsinler, yani tanıyıp itaat etsinler diye yaratmıştır. [3] İnsanın yaratılış gayesi, yalnızca Rabbi Allah’a kul olmak, O’nun emir ve nehiylerine itaat edip, O’nun hükümleri gereği yaşamaktır… Eğer Allah’dan başkalarının emirlerine tabi olur, Allah’ın hükümlerini bir tarafa bırakır ve hayatını başkalarının hükümlerine göre tanzim ederse, o başkalarını kendisine Allah’dan başka rabler edinmif tir… Elbette bu hâl, imanın zedelendiği, şirkin ortaya çıkıp imana karıştığı bir hâldir!..
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
“Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiblerini rabler
(ilâhlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de… Oysa onlar, tek olan bir İlâh’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunma-dılar. O’ndan başka İlâh yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.” [4]
Adiyy b. Hatim (r.a.) anlatıyor:
Boynumda altından bir haç olduğu hâlde Rasulullah (s.a.s.)’e geldim.
Rasulullah (s.a.s.):
“Ya Adiyy, bu putu üzerinden at!” buyurdu.
Kendisinin, “Beraat (Tevbe) Sûresi'”nden:
“Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiblerini rabler (ilâhlar) edindiler.[5] âyetini okuduğunu işittim.
Buyurdu ki:
“Gerçi onlar, bunlara ibadet etmiyorlardı. Fakat bunlar, herhangi bir şeyi onlara helâl kıldıkları vakit, onu helâl kabul ediyorlar ve herhangi bir şeyi de onlara haram kıldıkları vakit, onu haram kabul ediyorlardı. [6]
Yegâne Rabbimiz Allah’ın koyduğu helâl-haram hükümlerine rağmen, O’nun helâl, yani serbest kıldığını haram, yani yasaklayan, haram, yani yasak kıldığını da helâl, yani serbest bırakan, bunu da kanunlaştıran herhangi bir güç veya makam, kendisini Allah’dan başka rab’ etmiştir… Kim ki, bu kendisini Allah’dan başka rab gören kişinin veya makamın, Allah’ın helâl ve haram kıldıklarının dışında helâl-haram kılan hükümlerine, emirlerine ve nehiylerine tabi olur, itaat ederse onu, Allah’dan başka rab edinmiş olur… Ya Allah ile beraber, ya da Allah’ı bırakarak, rab edinmiş olduğu kişinin ve makamın rabligini kabul etmiş olan bir kişi, hayatında iki veya daha çok ilâhlı biri olarak ömrünü geçirir…
İşgal altındaki İslâm topraklarındaki egemen tağutlar, hükümleriyle, emir ve nehiyleriyle yönettikleri insanların üzerinde helâl ve haram koyarak Allah’dan başka rabler olmuşlardır… Onların helal-haram, serbest-yasak kıldıklarına tabi olup itaat edenler, onları Allah’dan başka rabler edinmiş, iki veya daha çok ilâhlı kişiler olmuşlardır… “Lâ ilahe illallah” Kelime-i Tevhid’i, Allah’dan başka ilâhları ve sahte rableri reddedip kabul etmemek demektir… Allah’dan başka hüküm koyucu, helâl ve haram kılıcılar kabul edenler, “Lâ ilahe illallah” hakikatına karşı korkunç suç işlemiş, imana şirk karıştırmışlardır…
“Onların çoğu, Allah’a iman etmezler de ancak şirk katıp dururlar.” diye buyuruyor Rabbimiz Allah!..[7]
Katıksız ve gölgesiz imanı muhafaza etmek için, Allah’dan başka bütün hüküm koyucu ve helâl-haram konusunda heva ve heveslerini ilâhlaştıran tağutlan tanımayıp reddetmek gerekir… Allah’ın hükümleriyle beraber, Allah’ın hükümlerine aykırı olan tağutun hükümlerini kabul edip inanmak, onlarla hayatını tanzim edip amel etmek, şirk ve küfrü, tağyan ve isyanı gündeme getirir…
“Oysa onlar, tek olan bir İlâh’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka İlâh yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir. [8]
Konu bu kadar hassas olduğu için, Rabbimiz Allah, bu konuda hata eden mü’min müslüman kullarını uyarıyor ve hatalarım düzeltip, bu hatadan vazgeçerek tevbe etmelerini emrediyor…
“Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helâl kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şübhesiz Allah, haddi aşanları sevmez.”
Bu âyet-i kerimenin inzal olduğu ortamı ve mü’min müslümanların iyi niyetle, ibadet kasdıyla Allah’ın kendilerine helâl kıldığı şeylerden el-etek çekmelerine karşı nasıl bir tepkiyle karşılaştıkları bilinirse, mes’ele daha güzel anlaşılır…
Abdullah ibn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:
Adamın biri, Rasulallah (s.a.s.)’e gelerek:
Ya Rasulullah, ben, et yediğim zaman kadınlara karşı isteğim artıyor ve şehvetim beni (tesiri altına) alıyor. Bundan dolayı eti kendime haram kıldım! dedi.
Bunun üzerine Allah:
“Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helâl kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şübhesiz Allah, haddi aşanları sevmez.[9]âyetini indirdi.[10]
Esbât, bu âyet~i kerime konusunda Süddî (rh.a.)’den naklen der ki:
Bir gün Rasulullah (s.a.s.), oturdu ve insanlara öğüt verdi, sonra kalktı, fazla konuşmadı. Bunun üzerine aralarında Ali b. Ebi Talib (r.a.) ve Osman b. Maz’un (r.a.)’ın bulunduğu on kişilik bir grup kendi kendilerine:
Rasulullah bizi, (Rabbımızı hoşnud edeceği derecede) korkutmadı. Biz, fazla korktuğumuza gösterecek bir amel yapmazsak, gerçekten korkmuş olmayız.
Hristiyanlar, kendilerine bazı şeyleri haram kıldılar. Biz de haram kılalım, dediler.
İçlerinden bir kısmı, et ve yağ yemeği kendisine yasakladığı gibi, bir kısmı yemeği haram kıldı. Bir kısmı uykuyu, bir kısmı kadınları haram kıldı.
Osman ibn Maz’un, kadınlara yaklaşmayı kendisine haram kılanlardandı. O, eşine yaklaşmaz, eşi de kendine yaklaşmazdı.
Bir gün Havle adı verilen eşi, Hz. Aişe (r.anha)’mn yanına geldi. Hz. Aişe ve yanında bulunan Rasulullah’ın hanımları:
Ya Havle, ne oluyor sana? Rengin değişmiş, taranmaz ve koku sürünmez misin? dediler.
Havle:
Nasıl taranayım ve koku sürüneyim? Eşim şu kadar zamandan beri bir kere olsun bana yaklaşmadı ve üstümden elbisemi çıkarmadı, dedi.
Onlar, Havle’nin söylediklerinden dolayı güldüler. Onlar, gülerden, Rasulullah (s.a.s.) içeri girdi ve: “Niçin gülüyorsunuz?” diye sordu. Hz. Aişe:
Ya Rasulallah, ben, Havle’ye durumunu sordum. O da: “Şu kadar zamandan beri eşim, üzerimden elbisemi çıkarmadı” dedi. Bunun için gülüyoruz, diye cevab verdi.
Rasulullah (s.a.s.), Osman’a haber gönderdi ve çağırdı. Osman gelince, O’na:
“Ya Osman, sen, ne yapıyorsun?” diye sordu. Osman ibn Mez’un;
Ya Rasulallah, kendimi ibadete vermek ve Allah’ın rızasını kazanmak için bunu terk ettim, diyerek durumunu Ra-sulullah’a anlattı.
Osman, Rasulullah’ın kendisini hoş karşılamasını istemişti.
Rasulullah (s.a.s.):
“Evine gidip eşinle birleşmen için sana and içiririm.”
Osman:
Ya Rasulullah, ben orucum, dedi. Rasulullah:
“Orucunu boz!” buyurdu. O da, orucunu bozdu ve ailesinin yanına gitti. Bir süre sonra Havle, Hz. Aişe’nin yanma geldi. Taranmış, sürme çekmiş ve koku sürünmüştü. Hz. Aişe, gülerek:
Ya Havle, nasılsın? dedi. Havle:
Dün geldi ve bana yaklaştı, dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu.
“Ne oluyor bir topluluğa ki, kadınları, yiyecek ve uykuyu kendilerine haram kılıyorlar? Dikkat edin! Doğrusu ben, uyur ve uyanırım, oruç tutar ve iftar ederim, kadınları da nikâhlarım. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o, benden değildir!”
Bunun üzerine:
“Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helâl kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın âyeti nazil oldu.[11]
Konuyla ilgili diğer rivayetle şunlardır:
1) Ümmü’1-mü’minin Aişe (r.anha) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Osman b. Maz’un’u çağırmış ve yanına gelince: “Ya Osman, sen, benim sünnetimden yüz mü çeviriyorsun?” buyurmuş.
Osman da:
Vallahi, hayır ya Rasulallah! Bilakis ben, senin sünnetini istiyorum, diye cevab vermiş.
(Bunun üzerine Rasulullah):
“Gerçekten ben, uyku da uyurum, namaz da kılarım, oruç da tutarım, iftar da ederim. Kadınlarla da evlenirim.
Ya Osman, AUah’dan kork! Çünkü senin üzerinde ehlinin de hakkı vardır. Senin üzerinde nefsinin de hakkı vardır. Senin üzerinde misafirin de hakkı vardır. Oruç tut iftar da et. Namaaz kıl, uyku da uyu!” buyurdu.[12]
2) Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) anlatıyor:
Kadınları terk edip (onlardan uzak yaşayan) kimselerden olan Osman b. Maz’un’un işi ortaya çıktığında, Rasulullah (s.a.s.) O’na (haber) gönderip (çağırttı. Gelince) de şöyle buyurdu:
“Osman, şübhe yok ki ben, ruhbanlıkla emrolunmadım.
Sen, benim sünnetimi terk mi ettin?”
(Osman):
Hayır, ya Rasullullah, cevabını verdi.
(O zaman Rasulallah) şöyle buyurdu:
“Şübhe yok ki, namaz kılmam, uyumam, oruç tutmam, yemek yemem, evlenmem, boşamam benim sünnetimdir. Artık kim benim sünnetimi terk ederse benden değildir!
Osman, muhakkak ki, üzerinde ailenin hakkı vardır, üzerinde nefsinin hakkı vardır. [13]
3) Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) şöyle demiş: Rasulullah (s.a.s.), Osman b. Maz’un’un kadınlardan kesilip evlenmekten çekinmesini reddetti. Eğer Rasulullah onun kadınlardan kesilip çekinmesine izin verseydi (biz, daha ileri giderek) muhakkak hadımlaşırdık!..[14]
4) Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
(Ashab-ı Kiram’dan) üç kişi, Rasulullah (s.a.s.)’in kadınlarının evlerine geldi de, Rasulullah’ın ibadetinden soruyorlardı. Bunlara, Rasulullah’ın ibadeti haber verilince kendileri, bu ibadeti azımsadılar ve:
Biz nerede, Rasulullah nerede? Muhakkak Allah, Rasulünün geçmiş olan ve gelecekte işlemesi muhtemel bulunan bütün günahlarını mağfiret etmiştir, dediler.
İçlerinden biri:
Bana gelince ben, geceleri daima namaz kılacağım, dedi.
Diğeri de:
Ben, her zaman oruç tutacağım ve oruçsuz olmayacağım, dedi.
Üçüncüsü de:
Ben de, kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim, dedi.
Onlar, bu sözleri söylerken Rasulullah (s.a.s.), onların yanlarına çıkageldi de:
“Sizler, şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz. Dikkat edin! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin, Allah’dan en çok korkanınız ve en çok takvah olanınız bulunuyorum. Bununla beraber ben, oruç tutarım, oruçsuz bulunurum, nafile namaz kılarım, (gecenin bir kısmında) uyurum, kadınlarla da evlenirim. (İşte benim sünnetim, hayat yolum budur.) Her kim benim sünnetimden (hayat yolumdan) yüz çevirirse O, benden değildir.” buyurdu.[15]
En hayırlı neslin yaşamış olduğu “Asr-ı Saadet'”ten verilen örneklere dikkat edilecek olunursa, fıtrat dini olan İslâm, insan fıtratına uygun olmayan her türlü fikri ve hareketi reddetmektedir… Rabbimiz Allah, insan kullarının fıtratına uygun olanını emretmiş ve onlara helâl kılmıştır… Yiyeceklerden, içeceklerden ve giyeceklerden insanın fıtratına uygun olanının kullanılmasını helâl kılıp emreden Rabbimiz Allah, insan fıtratına en uygun ve sağlıklı hayat nizamı olan İslâm’a göre yaşamayı da emretmiştir… İslâm’ın dışında olan beşerî ve tağutî i-nanç ve düzenlerle hayatlarını tanzim etmeye çalışan insanlar, fıtratlarına aykırı, aynı zamanda çok sağlıksız, baştan ayağa zararlı olan bir durumun içine düşmüş olurlar…
Rabbimiz Allah, mü’min müslüman kullarına itidalli olmayı helâl, israf etmeyi haram kılmıştır… Mü’min müslüman-lar, kendilerine helâl kılınan temiz gıdalardan faydalanırken, yemelerinde, içmelerinde, giyinmelerinde ve barınmalarında israftan kaçınmalıdırlar… Bu konuda emrolundukları gibi davranmalı ve haddi aşmamahdırlar… Haddi aşmak cimri davranmak ya da israf etmekle olur… Allah Teâlâ, haddi aşmayı yasaklamış ve haddi aşanları sevmediğini beyan buyurmuştur…
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
“Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yeyin. [16]
“Yeyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O (Allah), israf edenleri sevmez.[17]
“Onlar, harcadıkları zaman ne israf ederler, ne kısarlar (harcamaları), ikisi arasında orta bir yoldur. [18]
Amr b. Şuayb babasından, o da, dedesinden naklediyor:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Yeyiniz ve sadaka veriniz. İsrafa kaçmadan ve kibire kapılmadan da giyiniz. [19]
İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.) şöyle der:
“Allah: ‘Ve haddi aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez’ buyurmuştur.
Bu buyrukla ilgili şu izahlar yapılmıştır:
a) Allah Teâlâ, hoş ve temiz olan şeyleri haram kılmayı, bir haddi aşma ve bir zulüm kabul etmiştir. Böylece hükmüne, helâl ve hoş olan şeyleri haram kılmadan nehyetmek de dahil olsun diye, haddi aşmadan nehyetmiştir.
b) Allah, hoş ve leziz şeyleri mubah kılınca, bunlardaki israfı da, “ve haddi aşmayın” hitabıyla haram kılmıştır. Bunun bir benzeri de, Cenab-i Hakk’ın: “Yeyin, için, israf etmeyin [20] âyetidir.
c) Bu: “Allah, size hoş ve leziz olan şeyleri helâl kılınca, sizler bu helâl kılınanlarla iktifa edip, bunları, size haram kılınanların sınırına vardırıp da haddi aşmayın” demektir. [21]
İmam İbn Kesir (rh.a.) de, şunları beyan eder:
“Ve haddi aşmayın.” Bu âyet-i kerimeden maksad, mübah olan şeyleri kendinize haram kılmakla nefsinizi sıkıştırıp aşın gitmeyin, demek olabilir. Nitekim Selef-i Sâlihînden bir kısmı böyle demişlerdir. Diğer taraftan bu ifade ile, şu maksadın da güdülmüş olduğu söylenebilir:
Nasıl helâlları, haram kılmamamız gerekiyorsa, helâla el uzatmakta da aşırı gitmeyin. Sadece sizin ve ihtiyaçlannıza yetecek kadarını alın ve haddi aşmayın. Nitekim Allah Teâlâ:
“Yeyin, için, fakat israf etmeyin.[22]buyurmaktadır. Bir başka âyet-i kerimede ise:
“Onlar ki, infak ederler ve israf etmezler.[23]buyurmaktadır.
Allah’ın Şeriatı, katılıkla aşırılık arasında adalet esasına dayanır. Ne ifrata, ne de tefrite yer verir. Bunun için Hak Teâlâ:
“Allah’ın sizin için helâl kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şübhesiz Allah, haddi aşanları sevmez.” buyurmuştur.[24]
Muvahhid mü’minler, haramı helâl kabul edemeyeceği gibi, helâl olana da haram demez… Böyle bir hâl, imanı tehlikeye sokar!.. Temiz ve helâl nimetleri, başkasının hakkına tecavüz ederek haram hâline getirilmemeli, ayrıca helâl yollardan kazanılan temiz ve güzel nimetler israf edilerek boş yere harcanm amalidir!..
Cabir b. Abdullah (r.anhuma)’nın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):
“Ey insanlar, Allah’dan korkunuz ve (dünyalığı) istemekte mutedil olunuz. (İfrat ve tefritten sakınınız.) Çünkü rızkı gecikse bile tamamını almadıkça hiç bir nefis Ölmeyecektir. O hâlde (nzık talebinde) Allah’dan korkunuz ve (dünyalığı) istemekte mutedil olunuz. Helâl olan (dünyalığı) alınız ve haram olanı bırakınız![25]
Mü’min müslümanlar, önderleri ve hayat örnekleri olan Rasulullah (s.a.s.)’in bu emrine canla ve başla itaat etmelidirler… Her emrine canla ve başla itaat edilen Rasulullah (s.a.s.), mü’min müslümanlarm mutedil davranmalarını, haddlerini aşmamalarını, ifrat ve tefrite düşmemelerini, helâli alıp haramı bırakmalarını emrediyor… Mü’min müslümanlar, kendilerine helâl kılınan güzel ve temiz nzıktan israf etmeden faydalanacak ve kendisine haram kılınan şeylerden de bütün gücüyle kaçınacaktır… Kendisine haram kılınan herhangi bir şeyi, helâl-leştirip onun yapmasını emreden her kim olursa olsun onu dilemeyecek ve itaat etmeyecektir…
Başta, Allah’a şirk koşmak haram kılınmıştır. [26]Kim olursa olsun, Allah’a şirk koşmayı emrederse, onun bu emri, cahiliyye adaletlerinin ayaklar altına alındığı gibi, ayaklar altına alınmalı, dinlenmemeli ve itaat edilmemelidir… Yaratmak ve emir Allah’a aid olduğu gibi, Allah’ın kullarının hayatta uymaları gerekli olan hükümlerin tamamı da Allah’a aiddir. [27] Yaratmada, emirde ve hükümde, Allah’dan başka güçlere, makamlara ve şahıslara yönelenler, onlara itaat edenler, inananlar, hüküm ve emirlerini kabul edip ona göre davrananlar, Allah’a şirk koşmuşlardır!..
Muvahhid mü’minler, haram kılınan şirkten ve şirk kokusu, şirk şübhesi olan herşeyden arınıp tertemiz olan Tevhid ehli imanlı şahsiyetlerdir… Şirkin dışındaki haramlardan da uzaklaşmak, onlara bulaşmamak, muvahhid mü’minlerin vazifesidir…
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
“Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları, ancak şeytanın işlerinde olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının, umulur ki, kurtuluşa erersiniz.
Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?
Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, Rasulümüze düşen, ancak apaçık bir tebliğdir.[28]
Mü’min müslümanlar, bu haramları terk edip onlara yaklaşmadığı gibi, bu haramları serbest bırakan ve onlar üzerine temellendirilen bütün tağutî düzenleri de terk edip onlara yaklaşmaması, onlara yardımcı olmaması ve hiçbir şeyle desteklemesi gerekir…
Yegâne Rabbi Allah’ın kendisine helâl kıldığı temiz ve güzel nimetleri, nefsini ıslah konusunda aşırı gidip kendisine haram kılmamalıdır… Nefsi ıslah ve terbiye etmek, Allah’ın razı olduğu ve önder Rasulullah (s.a.s.)’in gösterdiği yollarla olmalıdır…
Amr ibn Şurahbil (rh.a.) anlatıyor:
Ma’kil ibn Mukarrin, Abdullah ibn Mes’ud (r.a.)’a gelerek:
Ben, yatağımı kendime haram kıldım, demiş.
Oda:
“Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helâl kıldığı iyi ve
temiz şeyleri kendinize haram kılmayın..[29]
âyetini okumuş.
Mesrûk (rh.a.) anlatıyor:
Biz, Abdullah ibn Mes’ud’un yanında idik. Bir yiyecek getirildi. Adamın biri, kenara çekildi.
Abdullah ibn Mes’ud:
Yaklaş! dedi. Adam:
Ben, o yemeği kendime haram kıldım, dedi. Abdullah ibn Mes’ud:
Yaklaş, ye ve yeminin keffaretini ver, dedi. Sonra bu âyet-i kerimeyi okudu.[30]
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah’ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar, zalimlerin tâ kendileridir.[31]
[1] Mâide, 5/87-88.
[2] A’raf, 7/54.
[3] Bkz. Zariyat, 51/56.
[4] Tevbe, 9/31.
[5] Tevbe, 9/31
[6] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 10, Hds. 3292. et-Taberî A.g.e. C. 4, Sh. 283.
İbn Kesir, A.g.e. C. 7, Sh. 3456. Ahmed b. Hanbel’den.
[7] Yusuf, 12/106.
[8] Tevbe, 9/31.
[9] Mâide, 5/87
[10] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 6, Hbr. 3240. et-Taberî, A.g.e. C 3, Sh. 371. İbn Kesir, A.g.e. C. 5, Sh. 2439. İbn Ebu Hatim’den. İmam el-Vahidî, A.g.e. Sh. 216. Abdulfettah el-Kadî, A.g.e. Sh. 163. İmam Suyutî, Esbâb-ı Nüzul, C. 1, Sh. 279.
[11] İbn Kesir, A.g.e. C. 5, Sh. 2441-2442. İbn Cerir Taberî’den. İmam el-Vahidî, A.g.e. Sh. 216-217. Abdulfettah el-Kadî, A.g.e. Sh. 163-164.
[12] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu Salatu’t-Tatavvu, B. 27, Hds. 1369.
[13] Sünen-i Dârimî, Kitabu’n-Nikâh, B. 3, Hds. 2175.
[14] Sahih-i Buharı, Kitabu’Nikah, B. 8, Hbr, 1142. Sahih-i Müslim, Kitabu’n-Nikâh, B. 1, Hbr. 7-8. Sünen-i Neseî, Kitabu’n-Nikâh, B. 4, Hbr. 3198. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’n-Nikâh, B. 2, Hbr. 1088. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’n-Nikâh, B. 2, Hbr. 1848. Sünen-i Dârimî, Kitabu’n-Nikâh, B. 3, Hbr. 2173.
[15] Sahih-i Buharı, Kitabu’n-Nİkâh, B. 1, Hds. 1. Sahih-i Müslim, Kitabu’n-Nikâh, B. 1, Hds. 5. Sünen-i Neseî, Kitabu’n-Nikâh, B. 4, Hds. 3203. Ayrıca bz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, Sh. 158.
[16] Bakara, 2/172.
[17] A’raf, 7/31.
[18] Furkan, 25/67.
[19] Sünen-i Neseî, Kitabu’z-Zekat, B. 66, Hds. 2549. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Libas, B. 23, Hds. 3605. Sünen-i Buharı, Kitabu’l-Libas, B. 1. (Bab başlığında).
[20] A’raf, 7/31
[21] Fahruddin er-Râzî, A.g.e. C. 9, Sh. 193.
[22] A’raf, 7/31
[23] Furkan, 25/67
[24] İbn Kesir, A.g.e. C. 5, Sh. 2442-2443.
[25] Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Ticare, B. 2, Hds. 2144. İmam Malik, Muvatta’, Kitabu’l-Kader, Hds. 10.
İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C. 4, Sh. 10, Hds. 2. İbn Hıbban ve Hakim’den.
[26] Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“De ki: ‘Gelin, size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı Öldürmeyin. -Sizin de, onların da miktarını Biz vermekteyiz-…” En’am, 6/151.
[27] Bkz. Yusuf, 12/40, 67. En’am, 6/57,62.
[28] Mâide, 5/90-92.
[29] Mâide, 5/87
[30] İbn Kesir, A.g.e. C. 5, Sh. 2440. İbn Ebu Hatim ve Hakim’den.
[31] Bakara, 2/229. Nisa, 4/1344.