Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, Allah’dan sakının ve sadıklarla birlikte olun.[1]
Rabbimiz Alİah Teâlâ’nın bu hitabı, katıksız ve gölgesiz iman eden muvahhid mü’min kullanmadır… Onlar, Allah’ın razı olmadığı ve yasakladığı şeylerin bütününden sakınan şahsiyetlerdir… Onlar, her anlarında yegâne Rabbleri Allah’ın razı olduğu akîde ve salih amel üzere olanlardır… Onlar, kendilerini Allah’a sevdirecek şeyin takva olduğunu idrak edenlerdir… Allah katında kabul edilenin ihlâs ve takva olduğu gerçeğini iyice kavradıkları için, İhlâs ve takva üzere olmayı kendilerine baş vazife bilmiş, yaratılış gayeleri olan yalnızca Allah’a ibadet etmek hakikatinin gereğim yapmaya çalışmaktadırlar…
“Allah, ancak müttakîlerden kabul eder. [2]
“Onların (kurbanlıkların) etleri ve kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz. Ancak O’na, sizden takva ulaşır. [3]
Rabbimiz Allah, ancak katıksız imanla beraber işlenen salih ameli, takva ve ihlâs ölçüşünce kabul buyurur… Azığın en hayırlısı takva ve takva elbisesiyle giyinip kuşanmak en güzel, en hayırlı olan şeydir…
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
“Azık edinin! Şübhesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahibleri, Benden korkup sakının.[4]
“Ey Âdemoğulları, Biz, sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size süs kazandıracak bir giyim indirdik (varettik). Takva ile kuşanıp donanmak (takva elbisesi) ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki, öğüt alıp düşünürsünüz.” [5]
“Bilin ki, gerçekten Allah, takva sahibleriyle beraberdir.” [6]
“Şübhesiz ki Allah, korkup sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir.” [7]
“Ey Âdemoğulları, içinizden size âyetlerimi haber veren Rasululler geldiğinde, kim sakınırsa ve (davranışlarını) düzeltirse, işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun olmayacaklardır.” [8]
Rabbimiz Allah’ın vasıflarını ve şahsiyetlerini beyan buyurduğu müttakî mü’min kullar, iman, ihlâs ve takvalarında çok sadık olup, kendileri gibi gerçekten iman etmiş, takva ve ihlâs sahibi olan diğer muvahhid mü’minlerle beraber olmalıdırlar… Onlar, iman kardeşleri olup Tevhid Milleti’ndendirler…
Onlar, imanlarında, hak din olan hayat nizamı İslâm’a tam teslimiyetlerinde, gerek niyet, gerekse fikir, söz, hâl ve hareketlerinde dosdoğru olmaya gayret eden kullardır… Bundan dolayı, her zaman ve her mekânda beraber olmalılar, yakın olmalılar ve birbirinden asla ayrılmamalı uzak kalmamalıdırlar… Onlar, tek millet, tek ümmet, tek yürek ve tek bilektirler… Onlar, İslâm Milleti ve Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in Ümmetidirler…
Sadıklar, Rasulullah (s.a.s.) ve O’nunla beraber olan en hayırlı nesil olan Ashab-ı Kiram’dır… Sadıklar, Rasulullah (s.a.s.)’den önceki Nebî ve Rasuller ile onlara gerçek ümmet olan muvahhid mü’minlerdir… Sadıklar, Allah’ı yegâne Rabb, Kur’ân-ı Kerim’i hayat düsturu, İslâm’ı hayat nizamı ve Rasulullah (s.a.s.)’i Önder tanıyan, bu duruşlarında asla taviz vermeyen, salih amel işleyerek dosdoğru olmaya çalışanlardır…
Rabbimiz Allah, böyle olanlarla beraber olmayı, onlarla kaynaşmayı ve onlarla iman cephesini oluşturmayı emreder… Sadık kullarının vasıflarını şöyle beyan buyuruyor:
“Mü’min olanlar, o kimselerdir ki onlar, Allah’a ve Ra-sulüne iman ettiler. Sonra (bunda) hiç bir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlara, sadık (doğru) olanların tâ kendileridir.” [9]
“Allah’a ve O’nun Rasulüne iman edenler, işte onlar, Rabbleri katında sıddîkler ve şehidler (veya şahidler) dir. Onların ecirleri ve nurları vardır.[10]
“Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîkler, şahidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar.
Bu fazl (bol ihsan) Allah’dandır. Bilen olarak Allah yeter.[11]
Rabbimiz Allah’ın vasıflarını beyan buyurduğu sadık kullar, Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e katıksız iman edip itaat edenlerdir… Tağutu tanımamış bütün kurum ve kuruluşlarıyla reddetmiş, ideolojisini ve hayattaki uygulamasını kabul etmemiş, tertemiz bir hâlde ihlâs ile Allah’a iman eylemiş olan kullar, sadık kullardır… Onlar, hiç kopmayacak olan sapasağlam bir kulpa yapışmışlardır. [12]
Tağuta düşman, Allah’a dost olmuş sadıkları daha iyi tanımak için Rabbimiz Allah’ın onları vasfederken beyan ettiklerine dikkat edelim!…
“Mü’minlerden öyle erkekler -adamlar- vardır ki, Allah ile yaptıkları ahîde sadakat gösterdiler. Böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi de beklemektedir. Onlar, hiç bir değiştirmeyle (sözlerini) değiştirmediler.
Çünkü Allah, (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sadıkları sadakatlarından dolayı mükâfatlandıracak. [13]
“Sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar….. (işte) bunlar için Allah, bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. [14]
“Şübhesiz: ‘Bizim Rabbimiz Allah’dır’ deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutanlar (yok mu), onların üzerine melekler iner (ve der ki:) ‘Korkmayın ve hüzne kapılmayın. Size va’dolunan cennetle sevinin.
Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velilerininiz.
Orda nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz her-şey de sizindir.
Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)dan bir ağırlanma olarak.[15]
Bu vasıftaki müttakî mü’minler, bu vasıftaki müttakî mü’minler ile mutlaka beraber olup Tevhid cephesini oluşturmalıdırlar… İşgal edilmiş İslâm topraklarındaki egemen tağut-lann esaretinde olan mustaz’af mazlum mü’min müslümanla-rın baş vazifesi, Tevhid cephesini oluşturmak ve sadıklarla beraber olmaktır… Küfür tek millet olduğu gibi, iman da tek millettir… Ve imanda bütünlük esastır!..
Doğru olan ve dosdoğru davranan, Tevhid akidesinden ve muvahhid duruşlarından hiçbir taviz vermeyen, eğilip bükülmeyen sadık muvahhid mü’minler, beraberce hareket ettikleri müddetçe egemen zalim tağutların esaretinden kurtulup hürriyete kavuşurlar… Dünya hayatlarında şeref ve izzet, ahirette ebedî cennet…
Abdullah ibn Mes’ud (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):
“Doğruluk, insanı hâlis iyiliğe götürür. Hâlis iyilik de cennete kılavuzluk eder. İnsan, doğruluk ede ede nihayet bu se-ciyesiyle sıddîk olur. [16]
“Sadıklardan kasıd, iç ve dışları birbirinin aynı olan kimselerdir.
İbnü’l-Arabî (rh.a.) der ki:
Bu gerçek açıklamadır ve varılması istenen nihâî gayedir. Çünkü bu sıfat sayesinde akidede münafıklık, davranışta da akideye aykırı hareket etmek ortadan kalkar. Bu niteliğe sa-hib olan kimseye sıddîk denilir.[17]
[1] Tevbe, 9/119.
[2] Mâide, 5/27.
[3] Hacc, 22/37.
[4] Bakara, 2/197.
[5] A’raf, 7/26.
[6] Tevbe, 9/123.
[7] Nahl, 16/128.
[8] A’raf, 7/35.
[9] Hucurat 49/15.
[10] Hadid, 57/19.
[11] Nİsa, 4/69-70.
[12] Bkz. Bakara, 2/256.
[13] Ahzab, 33/23-24.
[14] Ahzab, 33/35.
[15] Pussilet, 41/30-32.
[16] Sahih-i Buhârî, Kitabu’1-Edeb, B. 69, Hds. 119
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla, B. 29, Hds. 105. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla, B. 46, Hds. 2038. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’1-Edeb, B. 88, Hds. 4989. Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 7, Hds. 46. Sünen-i Dârimî, Kitabu’r-Rikak, B. 7, Hds. 2718.
[17] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 8, Sh. 443.