(30) Şeytanın Adımlarına Uymayın

Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa (bilsin ki,) gerçekten o (şeytan), çir­kin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın üzeri­nizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biri ebedî olarak temize çıkmazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir.[1]

Bu âyet-i kerime, “ifk olayı'”ndan dolayı inzal olunan âyetlerdendir… Mü’minlerin annesi ve iffetin sembolü Aişe (r.anha)’ya münafıklar tarafından korkunç bir iftira yapılmıştı… Bu iftiradan dolayı günlerce Medine çalkalandı ve bu fitneden dolayı mü’min müslümanlar imtihan olundular. [2]Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’i, İmam Ebu Bekr (r.a.)’ı, anne­miz Aişe (r.anha)’yı ve diğer Ashab-ı Kiram’ı çok üzen bu ifti­ra fitnesinin tamamen yalan olduğunu beyan buyuran Rabbi-miz Alİah, katıksız iman etmiş olan muvahhid mü’min kulları­nı uyarmaktadır:

“Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın!..”

Çünkü şeytan, muvahhid mü’minlerin apaçık düşmanı­dır… Cinlerden olsun, insanlardan olsun, şeytan ve şeytanlaş-mış olanlar ile şeytana taraftar olmuşlar, her zamanda ve her mekânda mü’min müslümanlara kötülük yapmak üzere fırsat kollayıp dururlar… Her an, mü’min müslumanların bir gaflet anını yakalamaya çalışırlar… İsterler ki, mü’min müslümanlar gafil davransın, meseleleri inceden inceye düşünmesin, birbir­leriyle istişare etmesin, birbirine yardımcı olmasın ve birbirin­den el çekip uzaklaşsm… Mü’min müslümanların kalblerine vesvese atmakla, olayları yanlış anlatıp yorumlamakla ve onla­rın arasını bozacak fitne tohumlarını üzerlerine serpmekle, on­ların birlik ve beraberliğini bozmaya çalışırlar…

Rabbimiz Allah Teâlâ, mü’min müslüman kullarının ve­lisi olduğu için, onları uyarmakta, onları karanlıklardan kurta­rıp nura çıkararak aydınlatmaktadır.[3]

“Ey iman edenler, hepiniz topluca barış ve güvenliğe (Silm’e, İslâm’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çün­kü o, size apaçık bir düşmandır. [4]

“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sanlın. Dağılıp ayrılma­yın. [5]

Mü’min müslümanların, parçalanıp dağılmalarını, ayrı ayrı fikirlere sahib olmalarını, ayrı yönlere yönelmelerini arzulayan şeytan ve şeytanîler, onları bu hâle getirmek için bütün imkânlarını kullanırlar… Allah Teâlâ, muvahhid mü’min kulla-rim onların tuzaklarından korur ve kendilerine dosdoğru yolu göstererek, onların tuzaklarına düşmemeleri için uyarır…

Mü’min müslümanlar, her ne zaman Allah’ın emrine uy­dular, hükümlerine tabi oldular ve Rasulullah (s.a.s.)’in göster­diği şekilde davrandılar, şeytanı ve onun taaraftarlanni yendi­ler… Her ne zaman ki, nevalarına uyup nefislerine tabi oldular o zaman, kaybedenlerden olup kötü durumlara düştüler…

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:

“Sana iyilikten her ne gelirse Allah’dandır. Kötülükten de sana ne gelirse, O da kendindendir.[6]

“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’dandır. [7]

Yeryüzünün bütün mü’min müslümanları, Tevhid ailesi­nin ferdleri olan iman kardeşleridirler… Onların, İslâm üzere ümmet birliğini kurmaları, şeytanın mağlub oluşu ve bütün şeytanî tağutî düzenlerin yıkılışı demektir… Eğer böyle davran-mazlarsa, parçalanıp dağılırlarsa, güçleri yok olur ve mahkum olurlar… Birbirlerine düşer, kuvvetleri zayıflaşır ve şeytanın dostlarına esir olup izzetlerini kaybederler…

Bunun için Rabbimiz Allah, iman etmiş kullarını uyarıp şeytanın adımlarına uymamalarını emrediyor:

“Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın! Kim şeytanın adımlarına uyarsa (bilsin ki,) gerçekten o (şeytan), çir­kin utanmazlıkları (fahşay:) ve kötülüğü emreder.”

İmam İbn Kesir (rh.a.), bu âyetin tefsirinde şunları kay­deder:

“Bu, şeytanın adımlarına uymaktan en fasîh, en kısa, en beliğ ve en güzel ifade ile sakındırmak, nefret ettirmektir.

İbn Abbas (r.anhuma):

Şeytanın adımlarının, onun ameli olduğunu söyler, îkrime ise, bunun:

Şeytanın dürtmeleri, vesveseleri olduğunu söylemiştir. Katâde der ki:

Her ma’siyet, şeytanın adımlarındandır. Ebu Miclez de şöyle demiştir:

Ma’siyetlere dair adaklar, şeytanın adımlanndandır. Mesrûk der ki:

Birisi, İbn Mes’ud’a:

Ben kendime, yemek yemeyi haram kıldım. Ne der­sin? diye sormuştu.

İbn Mes’ud:

Bu, şeytanın dürtmelerinden, vesveselerindendir. Ye­mininin kefraretini ver ve ye, dedi.

Şa’bî, oğlunu boğazlamayı adayan bir adam hakkında:

Bu, şeytanın dürtmelerindendir, demiş ve bir koç kes­mesine fetva vermiştir.

Ebu Râfî şöyle demiştir:

Karım bana kızdı ve:

O, bir gün yahudî, bir gün hristiyan olan kimsedir. Eğer sen, kannı boşamıyacak olursan, ona aid her köle hürdür, dedi.

Abdullah ibn Ömer’e vardım da:

Bu, ancak şeytanın dürtmelerindendir, dedi. Zeyneb bint Ümmü Seleme de böyle söylemiştir. O gün­de Medine’deki en bilgili kadın o idi.

Asım ibn Ömer’e vardım, O da böyle söyledi.[8] İnsanın, ailevî ve sosyal hayatında her zaman karşısına dikilen apaçık düşmanı olan şeytanın hücumlarına ve tuzakları­na karşı uyanık olması için, Rabbi Allah’ın emirlerine tabi ol­ması gerekir… Şeytan ve şeytanîlerin tuzaklarından, ancak Alemlerin Rabbi Allah Teâlâ’ya sığınmakla kurtulmak müm­kündür… Şeytan ve onun taraftarları olan hizbu’ş-şeytan, insa­na, özellikle iman etmiş insana her an tuzağa düşürmek için ihanet planlarını uygularlar… Şeytan, Allah’a karşı isyanı ve iş­lerde kötülüğü emreder… Her kim ki, iman etmiş kulu yoldan çıkarmak, günaha sokmak ve suç işletmek suretiyle Allah’a is­yan ettirip kötülüğü emrediyorsan o, şeytandan birisidir… İster cinlerden olsun, ister insanlardan… Onların şerrinden, vesvese­lerinden ve aldatmalarından hemen Allah’a sığınmak lâzım… Allah’a sığınmak, Allah’ın emrettiği ve Rasulullah (s.a.s.)’in gösterdiği şekilde olursa, sığınan mü’min müslüman koruma altına alınır, şeytan ve şeytanîlerin şerrinden, belâsından kur­tulmuş olur… Elbet bu sığınma, Allah’a ve O’nun hükümlerine tam teslim olmakla gerçekleşir… Allah’a ve O’nun hükümleri olan İslâm’a tam teslim olanlar, şeytan ve şeytanîlere esir ol­maktan kurtulur… Şeytan, Allah’a ve O’nun hükümleri olan İs­lâm’a teslim olmayanı teslim alır… Allah’a teslimiyet, hayatın bütün yönlerinde olmalı… Allah’a, hayatlarının bir kısmında teslim olanları, hayatlarının geriye kalan kısmını şeytan elde eder ve hayatın o kısmı şeytana teslim edilmiş olur… Hayatın bir bölümünü teslim alan şeytan ve şeytanîler, yaptıkları çalış­malarla zamanla diğer bölümüne de sahiblenmekte olup o kişi­yi tamamen teslim almaktalar…

Bundan dolayı Rahman’a tam teslim olmayanlar, zaman­la şeytana teslim olurlar… Bunun için bir imanlı şahsiyetin ha­yatının bütünü Allah’ın hükümleri tarafından kuşatılmalı ve ona göre yönlendirilmelidir… Herhangi bir gaflet veya herhan­gi bir boşluk şeytana fırsat verir ve şeytan, ordusuyla o gafletten ve o boşluktan faydalanıp hücuma geçerek içeriye girip, kalb ve beyin kalelerini işgal eder…

Şeytan ve tağut, güçlerini birleştirip mü’min müslüman-lara hücuma geçtikleri zaman, mü’min müslümanların ertelen­mez anın vacibi olan vazifeleri, emrolunduklan gibi Allah’a sı­ğınmaktır… Gereği gibi, yani şartlarına riâyet ederek Allah’a sığınmak şeytan ve tağutun hücumlarına karşı sapasağlam bir kalkan ve kurtuluş siperidir… Şeytan ve tağutun saldırılan, an­cak Allah’a sığınmak, yani hükümlerine göre davranmak ile önlenip geri püskürtülür…

Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:

“Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilen­dir.” [9]

“De ki: ‘Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığını­rım.

Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sı­ğınırım Rabbim.[10]

“Takva sahihlerine şeytandan bir vesvese eriştiğinde (ön­ce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip anarlar), sonra hemen ba­karsın ki, görüp bilmişlerdir. [11]

İmam Taberî (rh.a.) bu âyetin tefsirinde şunları beyan ediyor:

“Kendilerine farz kıldığımız emirleri yerine getirip, ya­sakladığımız haramlardan kaçınarak Allah’dan korkanlara, şeytan tarafından bir sıkıntı, bir vesvese, bir arıza dokunduğu zaman onlar, Allah’ın azabım ve mükâfatını, va’dlerini ve teh-didlerini hatırlarlar. Ve hemen Allah’a karşı günah işlemekten ellerini çekip gerçeği görürler.

Anlaşıldığı gibi şeytan, zaman zaman insanın ayağını kaydırmak için uğraşmaktadır. Fakat buna maruz kalan insan, derhal Allah’a sığınmah, Allah’ın yardımını dilemeli, O’nun ceza ve mükâfatının büyüklüğünü düşünerek kendisini, şeyta­nın tahrik ve teşviklerinden koruması için Allah’a sığınmalıdır.[12]

Yegâne Rabbi ve velisi Allah Teâlâ’ya sığınan mü’min müslüman kullar, Allah’ın emrettiği şekilde sığınmalıdırlar… Çünkü Allah Teâlâ, salih mü’min kullarının kendine nasıl sı­ğınmaları gerektiğini öğretmiştir… Eğer Allah’ın emrettiği ve Rasulullah (s.a.s.)’in gösterdiği şekilde bir sığınmayı gerçek-leştirmez de, kendi akıl ve mantıklannca, heva ve heveslerine bir sığınmayı gündeme getirirlerse, o sığınma, istenen, emrolu-nan ve kabul gören bir sığınma değildir…

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:

“De ki: ‘İnsanların Rabbine sığınırım.

İnsanların Melikine,

İnsanların (gerçek) İlâhına.

Sinsice kalblere vesvese ve şübhe düşürüp duran vesve-secinin şerrinden,

Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuş­ku, kuruntu fısıldar).

Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan) her han-nas’dan Allah’a sığınırım). [13]

Şeytan ve şeytan taraftarları, kendilerine uyanlara kötü­lükleri emreder, iyiliklerden akkorlar… Onların değişmez ka­rakteri budur… Gayeleri, yeryüzünde iyi ve iyilik bırakma­mak… Kendileri şirk ve küfür pisliğiyle pislendikleri gibi, iyi ve temiz insanları da kendilerine katmak ve kirletmektir…

Özellikle iman ehli olan mü’min müslümanları çok kıskanır, onların ayağını kaydırmaya, İman ve İslâm yolundan uzaklaş­tırmaya var güçleriyle çalışırlar…

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helâl ve temiz ola­rak yeyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekten o, sizin için apaçık bir düşmandır.

O, size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.[14]

“Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için ken­di dostlarına telkinde bulunurlar. Eğer onlara itaat ederseniz, elbette siz de müşrikler olursunuz. [15]

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısın-dandır. Kötülüğü emreder ve iyilikten alıkoyarlar, ellerini sım­sıkı tutarlar. Onlar, Allah’ı unuttular, O da, onları unuttu. Şüb-hesiz münafıklar, fıska sapanlardır.[16]

Muvahhid mü’minlerin apaçık düşmanı şeytan ve şeyta­nın taraftarlarının değişmeyen hain karakteridir bu!.. Onlar, hep mü’min müslümanlarla uğraşır, onları aldatmaya çalışır, kendilerini gafil yakalamaya gayret eder, o sırada kötüyü iyi, iyiyi de kötü göstermek için çok kılıklara girer, nice yaldızlı sözler sarfederler…

Rabbimiz Alİah, o şeytanlara karşı insan kullarım bilgi­lendirmiş ve uyarmıştır:

“Ey insanlar, hiç şübhesiz Allah’ın va’di haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı (lar) da, sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak) aldatmasın.

Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır.[17]

Muvahhid mü’minlerin baş düşmanı şeytan, gerek ves­veseler vererek, gerekse insanlardan olan şeytanlaşmış taraftar­ları vasıtasıyla mü’min müslümanları, akîde, ibadet ve sosyal meselelerde rahatsız ederek, onları kendi tuzaklarına düşürme­ye çalışırlar… İnsanların şeytanları, fikirlerini telkin yoluyla, veyahud radyo, televizyon, gazete, dergi, kitab ve benzeri ya­yın organlarıyla müslüman nesilleri bozmak, onların ayağını kaydırmaya var güçleriyle çalışırlar…. Kendilerine rab ve ilâh edindikleri iblis şeytanı razı etmek için, ona ibadetlerinde ku­sur işlememek için bütün gayretlerini sarfederler…

Akîde, ibadet ve sosyal hayatta şeytanın aldatıcı tuzakla­rını iyi bilmek ve hilesini sezmek gerekir… Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), hadislerinde Ümmetine konuyu izah buyur­muş ve şeytanın tuzaklarından kurtulma yollarını göstermiştir…

1) Akîde Konusunda

 

a) Ebu Hüreyre (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Sizden herhangi birinize şeytan gelir de:

Şunu, böyle kim yarattı? (Şunu) böyle kim yarattı? En sonunda:

Rabbini kim yarattı? deyinceye kadar sorup vesvese verir.

Bundan dolayı şeytanın vesvesesi Rabbinize kadar eri-Şince kişi,  hemen Allah’a sığınsın (Eûzu billahi mine’ş-şeytarii’r-racîm, desin) ve vesveseye son versin.” [18]

b) Ebu Hüreyre (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“İnsanlar, birbirine soru sormakta devam edecekler. Hat­ta şu da söylenecek:

Mahlukatı Allah yarattı, ya Allah’ı kim yarattı? İşte kim bu nevi’den bir şeye rastlarsa hemen:

Ben, Allah’a iman ettim, desin! [19]

c) Abdullah ibn Abbas (r.anhuma) anlatıyor: Rasulallah (s.a.s.)’e bir zat geldi, şöyle dedi:

Ya Rasulullah, bizden birimiz nefsinde birşey (vesve­se) bulur. O şey, onun gönlüne sonradan gelir. Kalbindekini söylemektense, kömür olmak ona daha sevimli gelir!

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber! (Nefsin veya şeytanın) hilesini vesveseye çeviren Allah’a hamdolsun. [20]

2) İbadet Konusunda

 

Mü’min müslüman bir şahsiyetin apaçık düşmanı olan şeytan, onun, yalnızca Allah için yapmış olduğu bütün ibadet­lerini bozmak için tüm yolları dener… Mü’min müslüman, yaratılış gayesi olan yalnızca Allah’a şirksiz bir ibadet etmeye ça­lışırken şeytan, bütün gücüyle ona engel olmaya çalışır…

İnsanoğlu, gayr-ı müslim iken müslüman olmaya niyet ettiği zaman, şeytan:

Nasıl müslüman olursun? Atalarının ve babanın dini­ni nasıl terk edersin? Bulunduğun dinden nasıl vazgeçersin? di­ye vesvese verip onu kandımaya ve müslüman olmasını engel­lemeye çalışır…

İnsan onu dinlemez ve müslüman olur… Müslüman olan kişi, islâm Dini’ni daha rahat yaşaması için hicret etmeye niyet ettiği zaman şeytan, yine ona engel olmaya gayret eder… Mü’min müslüman kişi, Allah yolunda “İ’lâ-yı kelimetullah” için cihada kalkıştığında şeytan, tekrar önünü kesip bir sürü yaldızlı sözlerle ona vesvese vermeye ve onu Allah yolunda ci-haddan alıkoymaya çalışır… Katıksız mü’min müslüman şahsi­yet onu dinlemez ve vesveselerine kanmaz… Rabbi Allah’ın emirlerinin gereği O’nun hükmüne tabi olarak üzerine düşen kulluk vazifesini yapar… Ve cenneti hakeder.[21]

a) Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Namaz için nida edildiği zaman şeytan, ezanı işitme­mek için yüzgeri dönüp yellene yellene kaçar. Müezzin nidayı bitirince yine gelir. Nihayet namaz için ikâmet edilince yine yüzgeri gidip kaçar. Müezzin ikâmeti bitirince gelir. İnsan ile nefsi arasına sokulur:

hatırlatır durur. Tâ insan, kaç rekât kıldığını bilmez oluncaya kadar (kendi­siyle uğraşır). [22]

b) Ebu’l-AIâ’dan.

Osman b. EbiT-Âs, Rasulullah (s.a.s.)’e gelerek:

Ya Rasulallah, muhakkak şeytan, benimle namazımın ve kıraatimin arasına girdi. Onu, bana karıştırıyor, dedi.

Rasulullah (s.a.s.) de:

“Bu, Hinzeb denilen bir şeytandır. Onu hissettiğin vakit, ondan Allah’a sığın ve sol tarafına üç defa tükür.” buyurdu. Osman:

Ben, bunu yaptım. Allah da, onu benden giderdi, demiş.[23]

3) Sosyal Hayat Konusunda

 

a) Cabir(r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Gerçekten İblis, tahtını suyun üzerine koyar. Sonra çe telerini gönderir. Bunların ona, derece itibariyle en yakın olanı en büyük fitne çıkaranıdır.

Bunlardan biri gelerek:

Şöyle şöyle yaptım, der. Oda:

Hiçbir şey yapmamışsın, der.

Sonra biri gelerek:

Onu, karısıyla birbirinden ayırmadan bırakmadım, der.

Bunu, kendisine yaklaştırır ve: Sen, ne iyisin, der.” [24]

b) Abdullah ibn Mes’ud (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“İnsanoğluna şeytanın dokunması (vesvese) ve meleğin de dokunması (ilhamı) vardır. Şeytanın dokunması, kötülükle korkutma ve hakkı (gerçeği) yalanlamaktır. Meleğin dokunması ise, hayrı va’detmek ve hakkı doğrulamaktır. Bunu, her kim vic­danında bulursa, Allah’dan olduğunu bilsin ve Cenab-ı Allah’a hamdetsin. Öbürünü bulan da, şeytandan Allah’a sığınsın.”

Sonra Rasulullah (s.a.s.):

“Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin haya­sızlığı emrediyor (gösteriyor). [25]  âyetini oku­du[26]

c) Ebu Cüreyy Cabir b. Süleym (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Eğer bir kimse sana söverse ve sende (olduğunu) bildi­ğin bir şeyden dolayı seni ayıplayacak olursa, sen de onda (ol­duğunu) bildiğin bir şeyden dolayı onu ayıplama. Çünkü bu­nun vebali onadır. [27]

Ayıplanan ve hakaret gören mü’min müslüman, muhata­bına onun üslubuyla cevab verecek olursa, aralarında münakaşa, hatta kavga çıkacak ve şeytan onların aralarını bozacaktır… Şeytanın bu tuzağına düşmemek için sabredip susmak tavsiye olunmuştur.[28]

İmam İbn Kesir (rh.a.) şunları söylüyor:

“Allah Teâlâ:

“Şayet Allah’ın sizin üzerinizdeki lütuf ve rahmeti bu-lunmasaydi hiç biriniz ebediyyen temize çıkmazdı.” buyurur. Şayet Allah Teâlâ, dilediğine tevbeyi ve kendisine dönmeyi bahsetmemiş olsaydı, gönülleri şirkten, günahlarından, kirle­rinden ve onlarda olan kötü huylardan temizlememiş olsaydı, onlardan herbireri hissesince bunlara sahib olur ve hiç kimse kendisini temizleyemez, hayra ulaşamazdı.

“Fakat Allah Teâlâ, kullarından dilediğini temize çıka­rır.” Dilediğini de sapıklığa ve helak edici azgınlığa, dalâlete düşürür. Ve Allah, kullarının sözlerini en iyi işiten, onlardan ki­min hidayete, kimin de dalâlete hak kazandığını en iyi bilen­dir. [29]

Rabbimiz Allah muvahhid mü’min kuluna, şeytandan kendisine nasıl sığınacağım öğretmiştir… Salih kula düşen va­zife, emrolunduğu gibi Allah’a sığınmak ve şeytana karşı mü-cahedesinde asla yılmamaktır… Elbette zafer, gerçekten iman etmiş olan müttakî salih kullarındır!..

Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:

“De ki: ‘Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığını­rım. / Ve onların, benim yanımda bulunmasından da Sana sığı­nırım Rabbim. [30]

 



[1] Nur, 24/21.

[2] İfk olayını, Aişe annemiz (r.anha) detaylarıyla uzunca anlatmak­ladır… Bu konuda bkz.

Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Mağazî, B. 36, Hds. 171.

Kitabu’t-Tefsir, B. 219, Hds. 271.

Sahih-i Müslim, Kitabu’t-Tevbe, B. 10, Hds. 56.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 25, Hds. 3392.

İbn Hişam, A.g.e. C. 3, Sh. 409 vd.

İmam el-Vahidî, A.g.e. Sh. 357-363.

Abdulfettah el-Kadî, A.g.e. Sh. 268-274.

İmam Suyutî, Esbâb-ı Nüzul, C. 1, Sh. 471-474.

[3] Bkz. Bakara, 2/257.

[4] Bakara, 2/208.

[5] Âl-İİmrân, 3/103.

[6] Nisa, 4/79.

[7] Nahl, 16/53.

[8] İbn Kesir, A.g.e. C. 11, Sh. 5809-5810.

[9] A’raf, 7/200. Fussilet, 41/36.

[10] Mü’munun, 23/97-98.

[11] A’raf, 7/201.

[12] et-Taberî, A.g.e. C. 4, Sh. 174.

[13] Nas, 114/1-6

[14] Bakara, 2/168-169.

[15] En’am, 6/121.

[16] Tevbe, 9/67.

[17] Fatır, 35/5-6.

[18] Sahih-i Buhârî, Kitabu Bed’i’1-Halk, B. 11, Hds. 83. Sahih-i Müslim, Kitabu’1-İman, B. 60, Hds. 214.

İmam Nesaî, Amelu Yevmi ye’1-Leyle- Hadislerin Işığında Günlük Hayat, çev. Mehmet Yolcu, İst. 1996, C. 2, Sh. 112, Hds. 663.

[19] Sahih-i Müslim, Kitabu’ 1-İman, B. 60, Hds. 212. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sünnet, B. 19, Hds. 4721. İmam Nesaî, A.g.e. C. 2, Sh. 112, Hds. 662.

[20] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’I-Edeb, B. 118, Hds. 5112. İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, C. 1, Sh. 76. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C. l,Sh. 340)’dan.

İbn Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, C. 15, Sh. 8828.

[21] Bkz. Sünen-i Neseî, Kitabu’1-Cihad, B. 19, Hds. 3120.

İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, C. 1, Sh. 85. Ahmed b. Han­bel’den.

[22] Sahih-i Buhârî, Kitabu’1-Ezan, B. 4, Hds. 6. Sahih-i Müslim, Kitabu’s-Salat, B. 8, Hds. 1620. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Salat, B. 31, Hds. 516. Sünen-i Neseî, Kitabu’1-Ezan, B. 30, Hds. 670. Sünen-i Dârimî, Kitabu’s-Salat, B. 174, Hds. 1502. İmam Malik, Muvatta’, Kitabu’s-Salat, Hds. 6.

[23] Sahih-i Müslim, Kitabu VSelâm, B. 25, Hds. 68. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Tıbb, B. 46, Hds. 3548.

[24] Sahih-i Müslim, Kitabu Sıfatu’l-Münafikin, B. 16, Hds. 67. İmam Suyutî, Camiu’s-Sağir Muhtasarı, C. 1, Sh. 569, Hds. 1233 (2163). Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 3, Sh. 97, 127’den.

[25] Bakara, 2/268

[26] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 3, Hds. 3172.

İbn Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, C. 3, Sh. 1051. İbn Hıbban, “Sahih'”inden.

[27] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Libas, B. 25, Hds. 4084.

[28] Şeytanın hileleri için bkz.

Ibnu’l-Cevzî, Telbis’u İblis-Şeytanın Hileleri, çev. M. Ali Kayabağlar, İst. 2002, adlı esere.

[29] îbn Kesir, A.g.e. C. fi, Sh. 5810.

[30] Mü’minun, 23/97-98.