Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, Allah’dan korkun. Herkes, yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah’dan korkun. Hiç şübhesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
Kendileri Allah’ı unutmuş, böyece O da, onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların tâ kendileridir.
Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı, umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır.[1]
Şu bir hakikattir ki, ancak iman edenler gereği gibi Allah’dan korkar ve emrolunduklan gibi hareket ederler… Katıksız iman edip imanlarını, salih amel işleyerek sağlamlaştırıp kuvvetlendirenler, Allah’dan korkar, yani emirlerini yerine getirir, yasakladıklarına yaklaşmaz… Helâl kılınanları işler, haramlardan uzaklaşır… Allah korkusundan kaynaklanan bir itaat ve teslimiyet, mü’min müslümanin değişmez karakteri olmuştur… İşte bu sarsılmaz iman, itaat ve teslimiyet, mü’min müslüman şahsiyet için dünyayı, ahiretin tarlası hâline getirmiştir… Dünya hayatı, ahiret hayatına hazırlanma zamanıdır… Fanı dünya mekânı, bakî ahiret için azık hazırlama yeridir… Kısa dünya hayatında, gerekli hazırlığını yapanlar; sonsuz ahiret hayatında rahat ederler… Bugün dünyadır, yarın ahiret!.. Her iman eden ve Allah’ın hükümlerine tam teslim olmuş mü’min müslüman, bugünden yarına ne hazırladığının hesabını çok iyi yapmalıdır…
Kendini, baştan ayağa, dünden bugünü çok iyi kontrol edip hesaba çekmeli ve hesabım çok sıkı tutmalıdır… Yarınki ahirete, bugünden hazırlığını çok iyi yapan ve ahirette kendisini karşılamak üzere salih amel gönderen iman ehli müslüman şahsiyet, çok hayır ve hasenat yolladığı için ebedî yurdunu iyi hazırlamış demektir… Dünya hayatında bile en kısa bir yolculuğa çıkıp tekrar mukîm bulunduğu beldeye geri dönecek insan, bir çok hazırlıklar yapıyor… Acaba geri dönüşü olmayan ve ebedî bir yere gideceğine iman eden muvahhid bir şahsiyet, hiç hazırlık yapmaz mı?.. Elbette, gerçek olduğundan hiçbir şübhe bulunmayan bu ebediyet yolculuğu ve ebedî yurt için mutlaka emrolunduğu gibi çok güzel bir şekilde hazırlık yapması lâzımdır!..
Ebedî yolculuk ve gidilecek yerlerin en güzeli için yapılacak hazırlık, mal-mülk, servet, eşya, yenilecek, içilecek ve giyilecek şeyler değildir… Bu hazırlık, içine şirk ve küfür karıştırılmamış, katıksız ve gölgesiz sapasağlam bir iman ile içine bid’at, hurafe, riya ve kibir karıştırılmamış salih ameldir… Dünya hayatında iken, yapılan iyilikler, hayırlar ve verilen sadakalardır!.. Bu hazırlık, gayba iman, dosdoğru namaz kılıp zekat vermek ve Allah’ın rızık olarak verdiği helâl kazançtan helâl yollara infak etmektir… Bu hazırlık, ferdî ve sosyal hayatı, Âlemlerin Rabbi Allah’ın razı olduğu bir şekilde düzenlemek ve Rasulullah (s.a.s.)’i hayat örneği edinerek yaşamaktır… Bu hazırlık, ahirete yakîn derecede inanarak güzel ahlâklı olmak, yeryüzündaki bütün tağutları ve onların sistemlerini reddedip Allah’a inanarak hayatı, Allah’ın emirlerine göre tanzim etmektir… Bu hazırlık, malıyla, canıyla yalnız Allah için ve Alİah yolunda cihad etmektir… Bu hazırlık, yaşadığı müddetçe hakka davet etmek, iyiliği emir ve kötülükten alıkoymaya gayret göstermektir… Kötülükle, zulümle ve sömürüyle eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele etmektir… Bu hazırlık, kendisini ve aile halkını, yakacağı insanlar ve taşlar olan cehennemden korumak için var gücüyle çalışmak, yani Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e iman ile beraber tam itaat etmektir!..
Böyle bir hazırlık yapan mü’min müslüman şahsiyet, ebedî yolculuğa çıkarken rahat olur… Bugünden yarınki hayatını hazırlamış, ahiret hayatı için yerlerin en güzelini haketmiş-tir… Yegâne Rabbimiz Allah’ın izni, yardımı ve başarı vermesiyle gerçekleşen bu hazırlık, mü’min müslüman kulu, ebediy-yen huzurlu ve mutlu edip kurtulanlardan yapar!..
Ebu Ya’lâ Şeddâd b. Evs (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
“Akıllı-şuurlu adam o kimsedir ki, nefsini (Allah’a karşı) köleleştirir (veya hesaba çeker) ve ölümden sonraki (hayat) için (iyi) amel işler. (Nefsini yenmekten) aciz adam da o kimsedir ki, nefsini arzusuna uydurur (yani, nefsini haramdan alıkoymaz), sonra Allah’dan (mağfiret) temenni eder.[2]
Allah’ın kendisine verdiği akıl nimetini gereği gibi kullanan, İmanın ve İslâm’ın şuurunda olup üzerine düşen kulluk vazifesini emrolunduğu gibi yerine getirmeye çalışan bir şahsiyet, nefsî arzularına karşı mücahede yapar ve nefsini Rabbi Allah’ın emrine itaat ettirir… Kendini devamlı kontrol altında tutar. Nefsini hesaba çeker ve fanî dünya elde ettiği imkânları, ebedî hayat olan ahiret için hazırlık yapar… Bu arada dünyadaki payını da unutmaz ve dünya-ahiret dengesini bozmadan hayatını devam ettirir…
Ayet-i kerimede, dünya-ahiret dengesi şu şekilde beyan olunmuştur:
“Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez.[3]
Dünyada kalacak kadar, dünyaya önem verir, ahiretteki ebedî hayatı için imkânlarını sarfederek hazırlık yapar…
Aciz kişi ise, nefsine, heva ve hevesine esir olmuş, helâl-haram demeden ne arzularsa onu işler… Rabbi Allah’a karşı ibadet vazifesini yerine getirmez… Ölümden sonraki ebedî hayatı için hiçbir ciddî hazırlık yapmaz… Dünya hayatı, isyan ve günah içinde geçerken:
Allah, merhamet sahibi ve affedicidir, affı ve keremi boldur. Benim ibadetime ihtiyacı yoktur. O, benim gibi kullarını affeder, gibi boş kuruntulu laflarla bazı temennîlerde bulunup kendisini aldatır ve oyalanıp durur… O aklını kullanmaz kişinin bu boş laflan, kendisini kurtarıcı olmadığı gibi, Allah hakkındaki zannı da gerçeğe aykırıdır… Yaratılış gayesi, yalnızca Allah’a ibadet iken, [4] Rabbi Allah’a ibadet etmez, aksine Ailah’dan başka rablara yönelir, tağutlara itaat eder, onlara hizmet etmekle ömür doldurur… Allah’a rağmen, Ailah’dan başkalarını rabler edinip onların helâl-haram emirlerine itaat e-den kişi, Rabbi Allah’a karşı en büyük suç olan şirk suçunu işlemis olur.[5] Ve bu suç da, Allah tarafından hiç affedilmeyen bir suçtur!.. [6]
Sabit b. el-Haccac, Emirü’l-mü’minin İmam Ömer ib-nü’1-Hattab (r.a.)’ın şöyle dediğini rivayet eder:
Hesaba çekilmeden önce, nefsinizi hesaba çekin! Tartılmadan önce, nefsinizi tartın! Zira, sizin hiçbir gizli tarafınızın kalmayacağı, hesab için arzolunacağınız gün size hesab bakımından yarın en kolay gelecek şey, nefislerinizi en büyük ar-zolunuş için hesaba çekmeniz ve onun için tartmamzdır. [7]
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), ümmetini bugünden, ebedî ahiret hayatına hazırlanmaya teşvik ediyor ve ebedî yurdundaki yerinin ve derecesinin daha yüksek olması için önden birçok hayırlar, sevablar, hasenatlar göndermelerini emrediyor…
Cerir b. Abdillah (r.a.) anlatıyor:
Biz, gündüzün ortasında Rasulullah (s.a.s.)’in yanında bulunuyorduk. Derken yalın ayak, kaplan postu rengindeki gömleklerini veya abalannı başlarına geçirmiş, kılıçlarını çekmiş, ekserisi hatta hepsi Mudar Kabilesi’ne mensub çıplak birtakım adamlar, Peygamber (s.a.s.)’e geldiler.
Onların muhtaç hâlini görünce, Rasulullah (s.a.s.)’in yüzü değişti. İçeri girip çıktıktan sonra Bilâl’e emir buyurdu. Bilâl, ezan okuyarak kamet getirdi. Rasulullah (s.a.s.) de namazı kıldırdı. Sonra hutbe okudu ve:
“Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan Rabbinizden korkup sakının[8]âyet-i kerimesini sonuna (yani), “Şübhesiz Allah, sizin üzerinizde gözcüdür.” âyetine kadar ve Haşr Süresi’ndeki: “Allah’dan korkun! Herkes, yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah’dan korkun![9] âyet-i kerimesini okudu. (Sözüne devamla:)
“Bir adam, dinarından, dirheminden, elbisesinden, bir sa’ buğdayından, bir. sa’ kuru hurmasından sadaka vermelidir. Velev ki, yarım hurma olsun!” buyurdu.
Derken Ensar’dan bir zat, hemen hemen elinin taşıyamayacağı kadar, hatta elinin taşımaktan aciz kaldığı bir kese getirdi. Sonra birbiri ardınca herkes bir şeyler getirdiler. Neticede yiyecek ve elbiseden oluşan iki yığın gördüm.
Rasulullah (s.a.s.)’in (mübarek) yüzünün altınla yaldızlanmış gibi parladığını gördüm.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
“Her kim İslâm’da güzel bir çığır açarsa, o çığırın ecri ile kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin ecirlerinden hiçbir şey noksan edilmemek şartıyla sevabları kendine aiddir.
Ve her kim İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o çığırın vebali ile kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebalinden hiç bir noksanlıkları olmamak üzere ona aiddir![10]
Herkese, yann için neyi takdim ettiğine bakmalarını buyuran Rabbimiz Allah:
“Allah’dan korkun!” diye iman eden kullarını, takvah olmak konusunda çok dikkatli olmalarını emrediyor… Çünkü Allah korkusu, her haynn başıdır!.. Allah’dan korkan muttaki mü’min şahsiyet nefsini hesaba çeker, kendisini bütün günah olan şeylerden arındırmaya çalışır ve Allah’ın razı olduğu bir kul olmaya gayret eder… Küfürden, şirkten, nifaktan, zulümden, irtidad etmekten ve şeytanın onun ayağını kaydırmasından Allah’a sığınan mü’min müslüman kişi, takva zırhına bürünerek iman kalkanı ve Tevhid kılıcıyla cihadını sürdürebilir…
Rasulullah (s.a.s.), kendilerine hitab ettiği mü’min müs-lümanlara ahiret için hazırlık yapmalarını ve çok çalışmalarını tavsiye etmiştir…
Abdullah b. Akîm anlatıyor:
Ebu Bekr (r.a.), bize şöyle hitab etti:
Allah’a hamd ve Rasulüne selâmdan sonra derim ki, size takvayı ve şanına yakışan bir biçimde Allah’ı anmanızı tavsiye ederim. Ümidi korkuya katmanızı ve istekte bulunurken yüzsüzlük göstermemenizi de tavsiye ederim. Çünkü Allah Teâlâ, Zekeriya (a.s.)’ı ve ailesini överek şöyle buyurdu:
“Gerçekten onlar, hayır işlerine koşarlar, umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi ve Bize, derin saygı duyarlardı[11]
Ey Allah’ın kulları, yine biliniz ki, Allah, hakkını sizlere emanet etmiş ve bunun için sizden sözler almıştır. Sizden, ebedî hayata karşılık, geçici ve az şeyler satın almıştır. İşte Allah’ın kitabı Kur’ân! O’nun güzellikleri bitmez, yol gösteren nuru sönmez. O’nun sözlerini tasdik edip, gereğini icra ediniz. Karanlık bir gün için gözlerinizi O’nunla nurlandırınız. O (Allah), sizi kendisine ibadet için yarattı ve size yaptıklarınızı gören Kirâmen Katibin meleklerini refakatçi yaptı.
Ve yine biliniz ki sizler, bilemeyeceğiniz bir ecel içinde gününüzü geçirip dolaşıyorsunuz. Şayet Allah’a ibadet etmekte olduğunuz bir vakit, ecellerinizi sona erdirme gücünüz yeterse bunu yapın, fakat Allah’ın iradesi olmadan bunu, asla yapamazsınız! Ecelleriniz bitmeden önce, size verilen mühlet içinde hayırlarda yansın! Yoksa dünya, sizi amellerin en kötüsünü işlemeye sürükler. Kendi dışındakilerin hayatlarıyla ilgilenip kendi öz canlarını unutan nice kavimler vardır. Şurası muhakkak ki, onların benzerleri hâlâ vardır.
Acele ediniz, acele ediniz! Kurtuluşa koşunuz, kurtuluşa koşunuz! Andolsun ki, işini çabuk yapan, sizden başka istekliler vardır!..[12]
Abdurrahman b. Avf (r.a.) der ki:
Ben, kendisini ölüme götüren hastalığı esnasında Ebu Bekr’in huzuruna girip selâm verdim. Ağzından şu sözler çıktı:
“Gördüm ki dünya, size doğru gelmekte. Niçin geliyor ki? O, sizi kuşatıyor. Bana öyle geliyor ki, sizler de ipekten perde ve döşemeler, atlastan yastık ve şilteler edinecek ve yün yataklarda yatmaktan, hurma dikeni üzerinde yatıyormuşcasına acı duyacaksınız. Allah’a yeminler olsun ki, birinizin öne çıkıp -herhangi bir had (şer’î ceza) olmaksızın- başının vurulması, kendisi için, dünyanın bu sefâhet denizinde yüzmesinden daha iyidir!”
Yahya b. Kesir, bir hutbesinde Ebu Bekr (r.a.)’ın şöyle söylediğini rivayet etmektedir:
Gençlikleriyle keyiflenen güzel yüzlü gençler nerede? Medâin Şehri’ni kurup etrafını surlarla çeviren krallar nerede? Nerede savaş meydanlarında zafer kazananlar? Zaman, onları yok etti. Şimdi onlar, mezarlarının karanlığındadırlar. Acele etmelisin acele! Kurtulmaya bak kurtulmaya! [13]
“Kendileri Allah’ı unutmuş, böylece O da, onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların tâ kendileridir.” âyet-i kerimesini, İmam İbn Kesir (rh.a.) şöyle açıklar:
“Allah’ın zikrini unutmayın ki, ahiretinizde size fayda verecek olan ve kendi yararınıza olan amelleri unutursunuz. Çünkü ceza, amel cinsindendir. İşte onlar, fasıklardır. Kıyamet günü helak olan, ahirette hüsrana uğrayan, Allah’a itaatten dışarıya çıkmış olan kimselerdir.[14]
İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.) ise, şu açıklamayı yapar:
“Bu âyet hakkında iki izah şekli vardır:
1) Mukâtil ibn Hay yan ve Mukâtil ibn Süleyman şunu söylediler:
Onlar, Allah’ın hakkını unuttular, bunun üzerine Allah da onlara kendi nefislerini, hak ve hukukunu unutturdu. Böylece de onlar, Allah nezdinde kendilerine fayda verecek şeyleri yapmadılar.
2) Allah, onlara kendilerini unutturdu.” Yani, “Kıyamet günü onlara, kendilerini unutacakları korkular gösterdi, gösterecek….” Bu, Cenab-ı Hakk’ın:
“Gözleri, kendilerine dönüp bakmayacak bile. Kalblerinin içi ise, müthiş korkulardan dolayı bomboştur.[15]
Ve:
“İnsanları, o gün sarhoş görürsün, oysa ki onlar, sarhoş değildirler. [16] âyetlerinde beyan edildiği gibidir.
Cenab-ı Hak, daha sonra:
“Onlar, fasikların tâ kendileridir.” buyurmuştur. Bundan maksad, zem ve kınamadır. [17]
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Ateş halkı, cennet halkına seslenir: ‘Bize, biraz sudan ya da Allah’ın size verdiği rızıktan aktarın.’ (Onlar) derler ki:
Doğrusu Allah bunları, inkâr edenlere haram (yasak) kılmıştır.’
Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bugünleriyle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim âyetlerimizi yok sayarak tanımadıkları gibi, Biz de bugün onları unutacağız.[18]
Rabbimiz Allah, ateş halkının, cennet halkı ile bir olmadıklarını, ateş halkı cehennemde azab içinde iken, cennet halkının umduklarına kavuşmuş ve mutluluk içinde olduklarını beyan buyurur…
Alİah Teâlâ, sadıklarla fasıklann bir olmadıklarım, kötülük yapanlarla iyilik yapanların aynı tutulmadıklannı beyanla şöyle buyuruyor:
“Yoksa kötülüklere batıp yara alanlar, kendilerini, iman edip salih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri bir mi (olacak)? Ne kötü hüküm veriyorlar. [19]
“Kör olanla (basiretle) gören bir olmaz. İman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapan da. Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz. [20]
“Yoksa Biz, iman edip salih amellerde bulunanları, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar gibi (bir) mi tutacağız? Ya da müttakîleri facirler gibi (bir) mi tutacağız? [21]
Katıksız iman edip Allah’dan korkarak salih amel işleyenlere verilecek mükâfat için şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
“Ey iman edenler, Allah’dan korkup sakının ve O’nun Rasülüne iman edin. Size, kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin. Size, kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. [22]
[1] Haşr, 59/18-20.
[2] Sünen-i İbn Mace, Kitabu’z-Zühd, B. 31, Hds. 4260.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu’l-Kiyame, B. 14, Hds. 2577. Abdullah ibnü’l-Mübarek, Kitabu’z-Zühd, Sh. 47, Hds. 171. Ahmed ibn Hanbel, Kitabu’z-Zühd, C. 1, Sh. 66, Hds.206. Taberânî, Mu’cemuVSağir, C. 2, Sh. 290, Hds. 593.
[3] Kasas, 28/77.
[4] Bkz. Zariyat, 51/56.
[5] Bkz. Tevbe, 9/31.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 10, Hds. 3292.
[6] Bkz. Nisa, 4/48, 116.
[7] Ahmed ibn Hanbel, Kitabu’z-Zühd, C. 1, Sh. 177, Hbr. 631. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu’l-Kıyame, B. 14, Hds. 2577’nin devamında.
Abdullah İbnü’l-Mübarek, Kitabu’z-Zühd, Sh. 75, Hbr. 306.
[8] Nisa, 4/1
[9] Haşr, 59/18
[10] Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zekat, B. 20, Hds. 69-70.
Kitabu’1-İlm, B. 6, Hds. 15. Sünen-i Neseî, Kitabu’z-Zekat, B. 64, Hds. 2544. et-Taberî, A.g.e. C. 8, Sh. 244.
İbn Kesir, A.g.e. C. 14, Sh. 7821. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C. 4, Sh. 358)’den.
[11] Enbiya, 21/90
[12] Ebu Nuaym el-İsfahânî Hilyetü’l-Evliya – Sahabe’den Günümüze Alİah Dostları, C. l,Sh. 147.
İbn Kesir, A.g.e. C. 14, Sh. 7822. Hafız Ebu’l-Kasım et-Taberânî’den.
İmam ibn Kesir (rh.a.)’in notu:
“Bu haberin isnadı sağlamdır. Kavilerinin hepsi de sika (güvenilir) kişilerdir.”
[13] Ebu Nuaym el-İsfahânî, A.g.e. C. 1, Sh. 146.
[14] İbn Kesir, A.g.e. C. 14, Sh. 7822.
[15] İbrahim, 14/43
[16] Hacc, 22/2
[17] Fahruddin er-Râzî, A.g.e. C. 21, Sh. 419.
[18] A’raf, 7/50-51. Ayrıca bkz. Münafikun, 63/9.
[19] Casİye, 45/21.
[20] Mü’min, 40/58.
[21] Sad, 38/28.
[22] Hadid, 57/28.