Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, sizi acı bir azabdan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi?
Allah’a ve O’nun Rasulüne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.
O da, sizin günahlarınızı bağışlar sizi, altlarından ırmaklar akan çenetlere ve Adn cennetlerındeki güzel konaklara yerleştirir. İşte büyük mutluluk ve kurtuluş budur.
Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’dan yardım ve zafer (nusret) ve yakın bir fetih. Mü’minleri müjdele.[1]
Said b. Cübeyr (rh.a.) anlatıyor:
“Ey iman edenler, sizi acı bir azabtan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi?”[2] âyet-i kerimesi nâziî olduğu zaman müslümanlar:
Bu ticaretin ne olduğunu bilseydik, bu yolda mallarımızı, çoluğumuzu-çocuğumuzu feda ederdik, dediler.
Bunun üzerine:
“Allah’a ve O’nun Rasulüne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.[3] âyet-i kerimesi nazil oldu.[4]
Katâde (rh.a.), bu âyetin izahında şöyle diyor:
Eğer Allah insanlara, can yakıcı bir azabdan nasıl kurtulacaklarını açıklamayacak olsaydı, bir takım insanlar, onu bilmek için kendilerini telef ederler ve öğrenmeye çalışırlardı. Şimdi ise Allah, bunu size bildirdi ve sizi kurtaracak olan o ahş-verişin, Allah’a ve Rasulüne iman etmek, Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihad etmek olduğunu beyan buyurdu. Bunu, bize beyan eden Allah’a hamdolsun. [5]
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, hikmeti icabı yeryüzüne imtihan için ve kendisine ibadet etsinler diye gönderdiği insan kullarından, kendisine iman ve itaat edenlere sesleniyor:
“Sizi, acı bir azabdan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi?”
Hangi aklı yerinde, zekâsı çalışan ve idrak eden şuurlu mü’min müslüman bu haber sorusu karşısında heyecanının doruğunda ve büyük bir istekle:
Evet, ya Rabbi! Bizi, acı bir azabdan kurtaracak bir ticareti haber ver!.. Bu alış-verişin şartlan ne olursa olsun biz, buna razıyız, demez ki!..
Dünyanın neresinde olursa olsa, hangi çağda yaşarlarsa yaşasınlar, bütün muvahhid mü’minlerin yegâne Rabbleri Allah’ın bu sorusuna karşılık cevaplan budur!.. Çünkü mü’min müslümanlar, kendilerini ve aile halkını yakacağı taşlar ve insanlar olan en acı azabın tâ kendisi cehennem ateşinden korumaya çalışırlar… Ve Rabbleri Allah’a şu dua ile yalvarırlar:
“Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru.[6]
Enes b. Malik (r.a.), Rasulullah (s.a.s.)’in en çok okuduğu duanın, bu dua olduğunu rivayet etmiştir. [7]
Rabbimiz Allah, kendisine gerçekten kul olan katıksız i-man sahibi ve salih amel işleyen muvahhid mü’min kullarının özelliklerini beyan ederken şöyle buyurur:
“O Rahman (olan Allah)’ın kullan, yeryüzü üzerinde al-çakgönülü olarak yürürler ve cahiller, kendileriyle muhatab oldukları zaman ‘selâm’ derler.
Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.
Onlar: ‘Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir, gerçekten onun azabı, ödenmesi kaçınılmaz bir borç (veya sürekli biracı)’ derler.
‘Şübhesiz o, ne kötü bir karargâh ve ne kötü bir konaklama yeridir. [8]
Dünya hayatında rezillik ve zillet içinde yaşamaktan, ahirette ise, çok acı bir azab olan cehennem ateşinden kurtuluş çaresi:
“Allah’a ve O’nun Rasulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.”
Allah’dan başka rab, İslâm’dan başka din, Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’den başka önder tanımıyan, yalnızca Rabb olarak Allah’ı din olarak İslâm’ı ve Önder olrak Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’i tanıyıp iman eden her mü’min müslüma-nın kulluk vazifesi:
“İman ve Cihad!..”
Hayatın gayesi budur!.. Hayat, iman ve cihaddır… Dünyada, zilletten ve esaretten; ahirette ise, acı bir azab olan cehennemden kurtuluşun tek yolu:
“Allah’a ve Rasulüne katıksız iman ile mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad!.. En hayırlı amel… İmandaki İhlasın ve ameldeki dosdoğru olmanın yegâne ölçüsü… Mü’min ve müslüm olmanın vazgeçilmez, olmazsa olmaz şartı!..
Rabbimiz Allah, mü’min kullarının özelliklerini böyle beyan buyuruyor:
“Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Rasulüne iman ettiler, sonra (bunda) hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda malarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların tâ kendileridir.[9]
Ebu Zerr (r.a.) anlatıyor:
Ben, Rasulullah (s.a.s.)’e:
Hangi amel daha faziletlidir? diye sordum.
Rasulullah (s.a.s.):
“Allah’a iman etmek ve Alİah yolunda cihad eylemek.” buyurdu. [10]
İmam Nevevî (rh.a.), bu hadisin şerhinde şunları söyler:
“Bundan murad -Allahu a’lem- kendisiyle İslâm Dini’ne girilen imandır. O da, kalb ile tasdik ve iki şehadeti getirmekle olur. Tasdik kalbin, ikrar da dilin amelidir. Burada, oruç, namaz, hacc, cihad ve saire gibi âzânın ameli, imanda dahil değildirler. Zira bunlar, cihadla haccın kısımlarından sayılmışlardır.[11]
İçine küfür, şirk, zulüm, bid’at ve hurafe karıştırılmamış, tertemiz ve tam olan iman, mü’min müslüman bir şahsiyet olmanın olmazsa olmaz şartıdır… Önce katıksız ve gölgesiz iman!.. Acı bir azab olan cehennemden kurtuluş yolu ve tek çaresi: Ka-tıksiz iman!.. Hiç bir şübheye bulaşmamış ve kesin bir iman!..
Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):
“Allah indinde amellerin en faziletlisi, içinde şübhe bulunmayan bir imandır. [12]
Muaz b. Cebel (r.a.) anlatıyor:
Rasulallah (s.a.s.):
“Size, bütün işlerin başını direğini ve hörgücünün zirve sini bildireyim mi?” diye sordu.
Ben de:
Evet, ya Rasulullah, dedim.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Her işin başı İslâm,Mireği namaz, hörgücünün zirvesi de cihaddır. [13]
Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e katıksız iman ettikten sonra canlarıyla mallarıyla Allah yolunda cihad etmek, en hayırlı bir ticaret, en faydalı bir harekettir… Dünyada, izzet üzere yaşamak ve ahirette, cehennem azabından kurtulup ebedî cennet hayatına kavuşmak için yegâne amel ve kurtuluş yolu budur…
Bu en hayırlı ticaret, başka bir âyet-i kerimede böyle beyan edilmiştir:
“Hiç şübhesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cennet vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar, Öldürürler ve Öldürülürler.[14]
Bu çok değerli ticareti, şöyle izah ediyor İmam Fahrud-din er-Râzî (rh.a.):
“Ticaret, bir şeyi bir şeyle değiştirmekten ibarettir. Ticaret, taciri fakirlik sıkıntısından ve fakirliğin ayrılmaz vasıfları olan şeylere sabır zahmetinden kurtardığı gibi, bu ticaret de, yani kalb ile tasdik ve dil ile ikrar (iman) ticareti de böyle, insanı ahiret zahmetinden kurtarır. Kalb ile tasdik ve dil ile ikrar ifadeleri, imanın tarifinde geçer. İşte bu sebeble Hak Teâlâ bu hususu, ‘ticaret’ lafzıyla anlatmıştır. Ticarette, kazanma da ve kaybetme de söz konusu olduğu gibi, imanda da durum aynıdır. Çünkü iman edip salih amellerde bulunan kimseler için, ücret, bol kazanç ve gözle görülür bir kolaylık sözkonusudur. Salih amelden yüz çevirenler için ise, bir hayıflanma, bir kederlenme ve apaçık bir zarar vardır.” [15]
Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e katıksız imanla beraber Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihada denk bir amel söz konusu değildir… Katıksız imam korumak için cihad gerekir… Salih ameli yapmak için cihad gerekir… Irzı, namusu, iffeti ve canı korumak için cihad gerekir… Allah’a gereği gibi ibadet etmek için cihad gerekir…
Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.)’e bir adam geldi ve:
Bana, cihada denk olacak bir amele delâlet et, dedi. Rasulullah {s.a.s.):
“Ben, cihad değerinde bir amel bulamıyorum!” buyurdu ve şöyle devam etti:
“Mücahid, sefere çıktığı zaman sen, mescide girip de (o, geriye dönünceye kadar) hiç gevşemeden devamlı namaz kılmaya, hiç iftar etmeden devamlı oruç tutmaya gücün yeter mi?”
O zat:
Buna, kimin gücü yeter ki? Dedi [16]Ebu Said el-Hudrî (r.a.) anlatıyor:
Ya Rasulallah, insanların hangisi daha faziletlidir? diye soruldu.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
“Canıyla, malıyla Allah yolunda cihad eden mü’mindir.” buyurdu. [17]
Muvahhid mü’min şahsiyet, kendisini, muvahhid ailesini ve dünyadaki bütün muvahhid müslümanları, kâfirlerin, müşriklerin, zalim tağutların, emperyalist sömürü güçlerin şerrinden ve belâsından korumak için kendi gücü ve imkânı nisbetin-de çalışıp cihad etmelidir… Dünya hayatında kendisini, ehlini ve İslâm Milleti’ni korumaya, din, can, akıl, nesil ve mal emniyetini sağlamaya çalışan her mü’min müslüman, malıyla canıyla Allah yolunda emrolunduğu gibi cihad etmelidir… Zalim egemen tağutlardan kurtulmak, hür ve bağımsız olmak ve Allah’ın emirlerine itaat edip hükümlerine göre yaşamak için cihad etmeli, yani bütün imkânlarını kullanarak çalışmalıdır… Cihad, yegâne Rabb, İlâh ve Melik olan Allah’a ibadet ederken bütün engelleri aşma gayretidir… Cihad, yeryüzünü ifsad eden ve insanın yaratılış gayesi olan yalnız Allah kul olmasını engelleyen bütün tağutî güçleri bertaraf etme çalışmasıdır… Cihad, Allah’ın arzında, Allah’ın kullarım, kullara kul olmaktan kurtarıp yalnız Allah’a kul olmalarını sağlamak mücadelesidir!..
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah, kendilerine neyi emretmişse, ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.[18]
Abdullah ibn Ömer (r.anhuma)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Her birerleriniz çobandır ve her birerleriniz elinin altın dakinden sorumludur
İmam (İslâm Devlet Başkam), bir çobandır ve elinin altındakileri layıkıyla muhafaza etmekten sorumludur.
Erkek, ailesinde bir çobandır ve o da eli altındakilerden sorumludur. [19]
Ailenin reisi olan muvahhid mü’min bir baba, hem kendisinden, hem de ailesinin ferdlerinden sorumludur… Onların, imalarını, salih amellerini, iffetlerini ve canlarını korumakla mükelleftir:
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Ehline namazı emret ve onda kararlı davran.[20]
Mü’minlerin annesi Aişe (r.anha) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), geceleyin namaz kılardı. Vitir’i kıldı mı bana:
“Kalk, Vitr’i kıl ya Aişe!” derdi. [21]
Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Gecenin bir kısmında kalkıp namaz kılan ve karısını da (namaz kılması için) uyandıran, kalkmak istemediği zaman yüzüne su serpen kimseye Allah, rahmetini ihsan etsin.
Gece kalkıp namaz kılan ve kocasını da (namaz kılmak için) uyandıran, kalkmak istemediği zaman yüzüne su serpen kadına Allah, rahmeti ihsan etsin. [22]
Aile reisi olan muvahhid mü’min şahsiyet, eşinin gereği gibi ibadet etmesinden sorumlu olduğu gibi, iffetinden, ırzından ve namusundan da sorumludur… İslâmî ölçülere dikkat ederek giyim-kuşamından da sorumlu olan mü’min müslüman erkek, bu konuda hassas davranmalıdır…
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle. Onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.[23]
2) Muvahhid mü’min aile reisi, çocuklarından da sorumludur… Onların gereği gibi terbiye edilmesinden, ibadetlerini tam yapmasından, akidelerini ve iffetlerini korumasından, kendilerine farz-ı ayn olan ilimlerin öğretilmesinden sorumludur…
Amr b. Şuayb’ın Dedesi (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Çocuklarınıza yedi yaşına geldiğinde namaz kılmalarını emredin. On yaşına geldiklerinde kılmazlarsa, dövünüz ve yataklarını ayırınız! [24]
Enes b. Malik (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Evladınıza gereken ikramı yapınız ve güzelce te’dib ediniz. [25]
Said b. el-Âss (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Hiçbir baba, çocuğuna iyi terbiyeden daha üstün bir bağışta (hediyede) bulunmamıştır. [26]
3) Muvahhid mü’min aile reisi, gerek kendi nefsine, gerekse çoluk-çocuğuna helâl kazanç yedirmeli ve onları her türlü haram lokmadan korumalıdır… Her konuda olduğu gibi bu konuda da onun örneği ve önderi Rasulullah (s.a.s.) olmalıdır…
Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
Hurmaların kesilip devşirilmesi sırasında Rasulullah (s.a.s.)’e zekat hurması getirildi. Şu biri hurmasıyla gelir, öbürü de hurmasını gönderirdi. Nihayet bu hurmalar, Rasulullah’m yanında bir harman, bir tmas olurdu.
Bir kere Hasan ile Hüseyin (r.anhuma), bu hurmalarla oynarken, çocuklardan biri (Hasan b. Ali) ansızın bu sadaka hurmasından bir tane alıp ağzına koydu.
Rasulullah (s.a.s.), çocuğa (şöyle bir) baktı. (Zeki) çocuk hemen hurmayı ağzından dışarı çıkardı.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
“Sen, Muhammed ailesinin sadaka malı yemediklerini bilmedin mi?” buyurdu.[27]
“Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun.” âyet-i kerimesi için:
Emirü’l-mü’minin İmam Ali (r.a.) şöyle demiş:
Kişinin, aile efradını cehennem ateşinden koruması, onları eğitmesi ve yetiştirmesiyle olur.
Abdullah ibn Abbas (r.anhuma) da şöyle demiş:
Kişi, Allah’a itaat ederek, O’na karşı gelmekten kaçınarak ve aile efradına Allah’ı anmalarını emrederek, kendisini ve ailesini cehennem azabından korumuş olur!.[28]
[1] Saff, 61/10-13.
[2] Saff, 61/10
[3] Saff, 61/11
[4] Abdulfettah el-Kadî, A.g.e. Sh. 393. İbn Ebi Hatİm’den. İmam Suyutî, Esbâb-ı Nüzul, C. 2. Sh. 663,
[5] et-Taberî A.g.e. C. 8, Sh. 280.
[6] Bakara, 2/201.
[7] Bkz. Sahih-i Buhârî, Kitabu’d-Daavat, B. 55, Hds. 82. Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zikr, B. 10, Hds. 26-27. Sünen-i Ebu Davud, Kİtabu’1-Vitr, B. 26, Hds. 1519. İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B. 288, Hds. 677.
[8] Furkan, 25/63-66.
[9] Hucurat, 49/15,
[10] Sahih-i Buhârî, Kitabu’1-Itk, B. 2, Hds. 2. Sahih-i Müslim, Kitabu’1-İman, B. 36, Hds. 136. Sünen-i Dârimî, Kitabu’r-Rikak, B. 28, Hds. 2741. Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 163.
[11] Ahmed Davudoğlu, A.g.e; C. 1, Sh. 363.
[12] İmam-i Buhârî, Halku Efali’1-İbad- Hadis-i Şerifler Işığında İlâhî Kelâmın Müdâfaası, çev. Yusuf Özbek. İst. 1992, Sh. 49, Hds. 151. Sünen-i Dârimî, Kitabu’r-Rikak, B. 28, Hds. 2742.
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, Sh. 258, 348.
[13] Sünen-i Tirmizî, Kitabu’1-İman, B. 8, Hds. 2749.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B. 12, Hds. 3973 (lafız değişikliğiyle).
[14] Tevbe, 9/111.
[15] Fahruddin er-Râzî, A.g.e. C. 21, Sh. 466.
[16] Sahih-i Buhârî, Kitabu’I-Cihad ve’s-Siyer, B. 1, Hds. 4. Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İmare, B. 29, Hds. 110. Sünen-i Tinnizî, Kitabu FedailıTI-Cihad, B. 1, Hds. 1669 Sünen-i Neseî, Kitabu’I-Cihad, B. 17, Hds. 3114.
[17] Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cihad ve’s-Siyer, B. 2, Hds. 5.
Kitabu’r-Rikak, B. 36, Hds. 81. Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İmare, B. 34, Hds. 122-127. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B. 5, Hds. 2485. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Fedailu’l-Cihad, B. 24, Hds. 1711. Sünen-i Neseî, Kitabu’z-Zekat, B. 74, Hds. 2559. Sünen-i ibn Mace, Kitabu’l-Fiten, B. 13, Hds. 3978.
[18] Tahrim, 66/6.
[19] Sahih-i Buhârî, Kitabu’1-Cuma, B. 11, Hds. 18. Kitabu’l-Ahkâm, B. 1, Hds. 2.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İmare, B. 5, Hds. 20. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’1-Harac, B. 1, Hds. 2928. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Cihad, B. 27, Hds. 1757.
[20] Tâhâ, 20/132.
[21] Sahih-i Müslim, Kitabu Salati’l-Müsafirine, B. 17, Hds. 134.
[22] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu Salatu’t-Tatavvu, B. 18, Hds. 1308. Süneni İbn Mace, Kitabu İkametu’s-Salâ, B. 175, Hds. 1336. Sünen-i Neseî, Kitabu Kıyamu’1-Leyl, B. 5, Hds, 1610
[23] Ahzab, 33/59.
[24] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Salat, B. 26, Hds.495. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’s-Salat, B. 297, Hds. 403. Sünen-i Dârimî, Kitabu’s-Salat, B. 141, Hds. 1438.
İbn Kesir, A.g.e. C. 14, Sh. 7966. Ahmed b. Hanbel’den.
[25] Sünen-i İbn Mace, Kitabu’1-Edeb, B. 3, Hds. 3671.
[26] Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıia, B. 33, Hds. 2018. Kuzâî, ŞMbü’l-Ahbâr, Sh. 233, Hds. 797.
[27] Sahih-i Buhârî, Kitabu’z-Zekat, B. 58, Hds. 85. Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zekat, B. 50, Hds. 161. Sünen-i Dârimî, Kitabu’z-Zekat, B. 16, Hds. 1649-1650.
Not: Hadisin şerhi ve bu hadisten çıkan hükümler için bkz. Ahmed Davudoğlu, A.g.e. C. 5, Sh. 532-538.
[28] et-Taberî, A.g.e. C. 8, Sh. 357.