Yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın! Böyle-sinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer. Üzerine sağnak bir yağmur düştü mü onu, çırılçıplak bırakıverir. Onlar, kazandıklarından hiç bir şeye güç yetire-mez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
Yalnızca Allah’ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir.
Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan, hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendinin olan bütün ürünler de bulunsun. Fakat kendisine ihtiyarlık gelip Çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları olsun (böyle bir durumda iken), ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Allah, size âyetleri böyle açıklar ki, düşünesiniz.[1]
Gerçekten katıksız iman edenlerin, onlar gibi olmayanlardan bir ayrıcalığı ve mü’min karakterlerinden kaynaklanan bir özellikleri vardır… Onlar, Rabbleri Allah’ın olmalarını istediği ve önderleri Rasulullah (s.a.s.)’den gördükleri gibi olmaya gayret ederler… Onlar, kim olursa olsun Allah’a ve ahi-ret gününe inanmayanlar gibi olamazlar… Ne onlara dost olurlar, ne de bir özenti duyarlar… Onlar, ancak kendileri gibidirler… Ancak iman eden ve takva sahibi olanlarla beraber olurlar… Onlar, muvahhid mü’mindirler ve muvahhid mü’minlerle dost olurlar… Onlar, sadıktırlar, sadıklarla beraber olurlar!.. [2]
Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları hâlde inanmış görünerek, sadece gösteriş olsun, birileri onları sadaka yapıyor olarak görsün diye mallarım sarf edenler gibi asla olmamaları gereken muvahhid mü’minler, kendilerine sadaka verdikleri fakirlerin başına kakmaz ve eziyet etmezler!.. Onlar, yalnız ve yalnız Rabbleri Allah’ın rızasını kazanmak için, O’nun vediği rızıktan, O’nun razı olduğu yerlere harcayarak, sadaka verirler…
İmam Taberî (rh.a.), bu âyetin tefsirinde şunları beyan eder:
“Ey iman edenler, malını Allah rızası için değil de insanlar, kendisini medhetsin, ‘çok cömert adam’ desinler diye harcayan, Allah’ın birliğine ve öldükten sonra dirileceği ahiret gününe iman etmeyen münafık bir insanın yaptığı gibi başa kakarak ve eziyet ederek, sadakalarınızı boşa çıkarmayın.
İki yüzlü olan böyle bir insanın durumu, üzerinde toprak bulunan kaygan bir taşa benzer ki, ona şiddetli bir yağmur isabet ettiğinde toprak kayıp gider. İşte bu kaygan taşın üzerinde bulunan toprağın kayıp gitmesi gibi, yardımı yapıp sonra da onu başa kakan insanların yaptıkları hayrın karşılığı kaybolup gider. Bunlar, kıyamet gününde amellerinden dolayı hiçbir sevaba erişemezler. Çünkü bunlar, yaptıklarını, insanlara gösteriş için ve kendilerini övmelerini istedikleri için yapmışlardır. Allah, böyle bir kâfir topluluğun hakka ve doğruya ulaşmasını nasib etmez. Onları, sapıklıkları içerisinde bırakır, bocalar dururlar.
Görüldüğü gibi, âyet-i kerimede, “Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyenler” diye sıfatlanan kimselerden maksad, münafıklardır. Çünkü kâfirlerin, mallarını gösteriş için harcamaları beklenemez. Zira onların kâfir oldukları bilindiği için mü’minler, onların mallarım sevab bekleyerek harcamadıklarını bilmektedirler. Bu itibarla, kâfir ve müşriklerin mallarını gösteriş için harcamaları anlamsızdır. Halbuki münafıklar, görünüşte kendilerini müslüman gibi gösterdiklerinden, mü’minler, onların harcamalarının Allah rızası için olacağına ihtimal verirler. Onlar da, mü’minlere gösteriş yapmak için harcarlar. Fakat gerçekte Allah rızası için harcamadıklarından, karşılığında hiçbir sevab alamazlar. Hakikî mü’minler de mallarını, Alİah rızası için harcadıkları hâlde neticede bunu, başa kakarlar veya mallarını verdikleri kimselere herhangi bir eziyette bulunacak olurlarsa, onlar da tıpkı mallarını gösteriş için harcayan münafıklar gibi hiçbir sevab alamazlar.[3]
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Mü’min erkeklere ve mii’min kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.[4]
İman etmiş ve imanına zulmü karıştırmamış [5]Kâmil şahsiyetler, mü’min kardeşlerine asla eziyet etmez ve yaptıkları yardımları, verdikleri sadakaları başa kakmazlar… Onlar, öyle olgun şahsiyetlerdir ki, Allah’ın kendilerine verdiği nzıktan, Allah yolunda harcarken sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak kadar dikkatli davranır ve sadakalarını gizli verirler.[6]
Rabbimiz Allah, bu sadık mü’min kullarını beyan buyururken onları şöyle vasfeder:
“Mallarım Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet etmeyenlerin ecirleri Rabbleri katmdadır. Onlara, korku yoktur, onlar mahzun olmayacaklardır.
Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır.[7]
“Haberiniz olsun, Allah’ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
Onlar, iman edenler ve (Allah’dan) sakınanlardır.[8]
Bu muvahhid şahsiyetler, sadaka olarak verecek herhangi bir şey bulamazlarsa, mü’min müslüman kadeşlerini güler yüzle karşılar, onlara faydalı sözler söyler ve kendileri için duacı olurlar… Bütün bunlar, mü’min müslüman için bir sadaka ve iman kardeşleri arasında muhabbeti ve hürmeti pekiştiren güzel şeylerdir…
Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Güzel söz, bir sadakadır. [9]
Ebu Zerr (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.), bana:
“Sakın ma’ruftan hiçbir şeyi hakir görme! Velev ki, din kardeşini güler yüzle karşılaman olsun!” buyurdu. [10]
Cabir b. Abdullah (r.anhuma)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Her iyilik (bir) sadaka (dır). (Din) kardeşini güler yüzle karşılaman ve kendi kovandan kardeşinin kabına boşaltman bir iyiliktir.” [11]
Gerçekten iman eden ve toplum içinde herbiri bir ihya eri olan muvahhid mü’minlerin özellikleri böyledir… Onlar, yaptığı iyilik karşılığınında, kendilerine iyilik yaptıklarından herhangi bir şey beklemez, ecirlerini, rahmeti bol Rabbleri Allah’dan beklerler!..
İman noktasından hasta olanlar ve akîde konusunda zayıf olanlar ile Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar, iyilik olarak yaptıklarına karşılık, kendilerine iyilik yapanlardan teşekkür veya boyun bükmelerini beklerler… İsterler ki, onlar, kendilerini övsün, toplum içinde değerlerini yükseltici sözler söylesin ve her zaman onların ellerine bakar olsunlar… Kendilerinden herhangi bir kusur gördüler mi, yaptıkları iyilikleri sayıp dökmeye başlar, başlarına kakar, nankör olduklarını söyler ve böylece karşısındakilere alabildiğine eziyet ederler… Çünkü bunlar, insanlara verdikleri sadakayı ve onlara yaptıkları iyilikleri, Allah rızası için değil, sadece gösteriş olsun diye yaparlar… Riya, onların kemikleşmiş bir özelliğidir… Bu müraîler, bütün yaptıkları iyilikten olan işleri, yalnızca insanların övgüsüne mazhar olmak, onların gözüne girmek ve onların yanında bir değere sahib olmak için yaparlar…
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), bu riyakâr kişileri elim bir azabın beklediğini beyan ederken, ayrıca bunların küçük şirk içinde olduğunu vurgulamıştır…
Ebu Zerr (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
“Üç kişi vardır ki, kıyamet gününde Allah, onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak, onları tezkiye de etmeyecektir. Hem onlar için elim bir azab vardır.”
Ravî demiş ki:
Rasulullah (s.a.s.), bunları üç defa söyledi. Ebu Zerr:
Adlan batsın, umduklarına ermesinler! Kim onlar, ya Rasulallah, demiş.
Rasulullah (s.a.s.):
“Elbisesini (kibirinden) yere sürükleyen, verdiğini başa kakan ve ticaret malına yalan yere yeminle revaç verendir.” buyurmuşlar. [12]
Abdullah b. Amr (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Yaptığı iyiliği başa kakan, anneye-babaya âsî olan ve içki mübtelası olan kimseler cennete giremez. [13]
Mahmud b. Lebid (r.a.)’dan.
Rasulallah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
Sizin adınıza korktuğum şeylerin en korkuncu, küçük şirktir!”
Ya Rasulullah, küçük şirk nedir? dediler. Oda:
“Riyadır!
Kulların amellerinin karşılığı verildiği günde, Allah Te-bareke ve Teâlâ şöyle buyurur:
Dünyada, amellerinizle riyakârlık ettiğiniz kişilere gidiniz. Bakın! Acaba onlardan bir mükâfat bulur musunuz?” buyurdu. [14]
Şeddad b. Evs (r.â.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Gösteriş (riya) yaparak namaz kılan, gösteriş yaparak oruç tutan ve gösteriş yaparak sadaka veren, Allah’a şirk koşmuştur.” [15]
Yalnız Allah için işlemesi gereken salih ameli, başkaları için işleyen kişi ameline şirk karıştırmış ve ibadette Allah’a ortak koşmuştur… Halbuki ibadet yalnız Allaah için olmalı ve kesinlikle ibadet ederken bir başkasını ortak etmemelidir…
Rabbimfz Allah şöyle buyurur:
“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın. [16]
Rabbimiz Allah’ın, biz kullarına öğretmiş olduğu “Fatiha Sûresi'”nde kendisine şu kesin sözü veriyoruz:
” Yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz. [17]
Mü’miri müslüman bir şahsiyet, yalnızca Rabbi Allah’a ibadet etmeli ve işlemiş olduğu her salih amelde yalnızca Allah’ın rızasını gözetmeli, ameline asla riya karıştırmamalıdır!.. Allah için ihtiyaç sahihlerine verdiği sadaka, yaptığı iyilikten dolayı, ecrini Allah’dan beklemeli ve hiç bir zaman onlara yaptığı iyilikten dolayı onların başlarına kakmamalı, onlara eziyet yapmamalıdır!..
İbn Zeyd (r.anhuma) der ki:
Şayet Allah rızası için infakta bulunduğun kimseye vereceğin selâmın ağır geleceğini sanıyorsan, o kimseye selâm verme!
Bir kadın, O’na şöyle dedi:
Ey Usame, sen bana, gerçekten Allah yolunda cihada çıkan birisini göster. Çünkü bunlar, çoğunlukla meyvelerden yemek kasdıyla çıkıyorlar. Benim yanımda oklar ve bu oklara aid bir torba vardır!
O da, ona şöyle dedi:
Allah, senin oklarını da, torbanı da mübarek kılmasın! Onlara, bunları vermeden önce gazilere eziyet vermiş bulunuyorsun. [18]
Dehhak (rh.a.) diyor ki:
Kişinin, malını harcayıp sonra da başa kakıp eziyet etmesindense, hiç harcamaması daha evlâdır. [19]
İmam Kurtubî (rh.a.) şu açıklamayı yapar: “İlim adamlarımız (Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun) şöyle demişlerdir:
Her kim Allah yolunda infakta bulunup da: “Ne kadar da ısrar ediyorsun. Allah, bizi senden kurtarsın!” gibi sözler söyleyerek infakının ardından başa kakmayan ve eziyet katmayan kimselere Allah, ecir vereceğini garantilemiştir. Ecir ise, cennettir. Böylelerinin ölümden sonra karşılaşacakları hususunda korkmayacaklarını, dünyadan geriye bıraktıkları için de üzülmeyeceklerini teminat altına almıştır.
Çünkü böyle bir kimse, ahirette göreceği mükâfatlarıyla sevinir. Yüce Allah, onun için:
“Onlar için hiçbir korku yoktur. Ve onlar, üzülmezler de.” diye buyurmaktadır.
İşte Allah yolunda infakm fazilet ve şerefi için bu, yeterlidir.” [20]
En güzel misallerin kendisine aid olduğu Rabbimiz Allah Teâlâ, yalnızca Allah’ın rızası kasdedilerek yapılması gereken ibadetleri başkalarına gösteriş olsun diye yapanlar için, ayrıca yaptıkları iyilikleri ve verdikleri sadakaları başa kakarak, eziyet ederek sevabını boşa çıkaranlar için şöyle bir örnek vermektedir:
“Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan, hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendinin olan bütün ürünler de bulunsun. Fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları olsun (böyle bir durumda iken), ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Allah, size âyetleri böyle açıklar ki, düşünesiniz. [21]
Allah’ın kendilerine verdiği akıl nimetini kullanıp düşünen her insan, Rabbimiz Allah’ın beyan buyurduğu bu örnekten çok büyük dersler ve ibretler alır!..
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz. [22]
“İşte bu örnekler, Biz, bunları insanlara vermekteyiz. Ancak âlimlerden başkası akıl erdirmez.[23]
Ubeyd ibn Umeyr anlatıyor:
Ömer İbnü’l-Hattab (r.a.), bir gün Rasulullah (s.a.s.)’in Sahabîlerine hitaben:
Şu “hangi biriniz ister ki.[24] âyeti, hangi şey hakkında indi düşünürsünüz? diye sordu.
Ordakiler:
Allah, en iyi bilendir, dediler.
Bu cevab üzerine Ömer, öfkelendi ve:
Biliyoruz yahud bilmiyoruz, deyiniz, dedi. İbn Abbas:
Ya Emirü’l-mü’minin, benim gönlümde o âyetten bir şey (bir ilim) var! dedi.
Ömer de, O’na:
Ey kardeşimin oğlu, kendini küçük görmeyerek söyle, dedi.
İbn Abbas:
Bir amel için mesel (örnek) yapılmıştır, dedi. Ömer:
Hangi amel için, dedi. İbn Abbas, yine:
Bir amel için, dedi. Ömer:
Aziz ve Celîl olan Allah’ın taatıyla amel eden zengin bir adam için ki, sonra Allah, o adama şeytanı yolladı. O da, ma’siyetlerle amel etti. Nihayet Allah, o adamın iyi amellerini zayî etti, dedi. [25]
İmam İbn Kesir (rh.a.), bu âyetin tefsirinde şöyle demiştir:
“Bir adam var, önce güzel ameller işler, sonra hareketleri değişir ve iyiliklerini kötülüklere çevirir. Böylece ikinci olarak yapmış olduğu işler, daha önce yaptığı iyilikleri yok eder. Durumların en dar olanında, birinci yaptıklarından azıcık bir amele bile muhtaç duruma düşer. Elinde hiçbir şey kalmaz ve daha önceki durumundan daha muhtaç bir hâle düşer. Bunun içindir ki, Allah Teâlâ:
“Kendisi ihtiyarlamış, çocukları da güçsüz kalmışken, bahçesi ateşli bir kasırga ile yanıversin. (Kasırgadaki alev, bahçesinin meyvelerini yaksın ve ağaçlarını yok etsin. Bunun hâli nicedir?)” buyurmuştur.[26]
Abdullah ibn Abbas (r.anhuma), bu âyeti tefsir ederken şöyle bir örnek vermektedir:
Bu buyruk, yüce Allah’ın, kâfir ve münafıklara vermiş olduğu bir misaldir. Onların misali, ağaçlar dikip bahçe yapan kişinin durumuna benzer. Bu bahçede pek çok meyveler vardır. Gücü yetmeyen çocukları -küçük yaşta kız ve erkek çocukları kasdediyor- varken, yaşlanıp ihtiyarlamıştır. Onun da, çocuklarının da geçimi, bu bahçeden sağlanıyordu. Allah, onun bahçesine içinde ateş bulunan şidetli bir rüzgâr gönderdi ve bu bahçeyi yaktı. İkinci bir defa ağaçlan dikmek için gücü kalmamış, çocuklarından da bir hayır gelmiyor ki, babalarına bir faydan dokunsun.
İşte kâfir ve münafıkın durumu da böyledir. Kıyamet gününde Allah’ın huzuruna geldiği takdirde, onun ikinci bir dönüşü olmayacaktır. İkinci bir defa dünyaya geri gönderilmeyeçektir. Tıpkı bu ihtiyarın ikinci bir defa bahçesini ekme gücüne sahib olmadığı gibi. Ve tıpkı ihtiyarlığı sırasında ve çocuklan da güçsüz iken fakir düşen ve kendisini ihtiyaçtan kurtarabilecek hiçbir şeyi bulunmayan kimse gibi.
“İşte Allah size, düşünürsünüz diye âyetlerini böylece apaçık bildiriyor.”
Yüce Allah, şunu murad etmektedir: Tâ ki, Benim azametime, rububiyetime dönesiniz, Benden başka veliler edinme-yesiniz.
Yine İbn Abbas (r.a.) der ki:
Dünyanın zevali, fâniliği, diğer taraftan ahiretin gelişi ve ebedîliği hakkında düşünesiniz diye.[27]
Bütün bu verilen Örneklerden ve beyan edilen hikmetlerden, mü’min müslümanların çok büyük ders alması gerekir… Muvahhid şahsiyetlerin bütün gayeleri Allah olmalı ve her işledikleri salih amelde yalnızca Allah’ın rızasını gözetip, gerek ibadette, gerek niyette, gerekse fiilde Allah’a asla ortak koşma-malıdırlar!.. Ayrıca kendilerine iyilik yapıp sadaka verdiklerine hiç bir zaman eziyet etmemeli ve başa kakmamalıdırlar… Böyle bir hareket, amelin bütün sevabını yok ederLRabbimiz Allah, gerecek mü’min kullarının özelliklerini şöyle beyan buyurur:
“Onlar ki, mallarını gece-gündüz, gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri, Rabbleri katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar, mahzun olmayacaklardır. [28]
“Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri, daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah katında bulursunuz. Allah’dan mağfiret dileyin. Şübhesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.[29]
[1] Bakara, 2/264-266.
[2] Bkz. Tevbe, 9/119.
[3] et-Taberî, A.g.e. C.2, Sh. 141.
[4] Ahzab, 33/58.
[5] Bkz. En’am, 6/82. Lokman, 31/13.
[6] Ebu Htireyre (r.a.)’m rivayetîyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Yedi sınıf insan vardır ki Allah, kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan kıyamet gününde bunları, kendi Arşı’nm gölgesinde gölgelendirir:
Sağ elinin verdiği sadakayı, sol eli duymayacak derecede gizli sadaka veren zengin kişi.” Sahih-i Buharı, Kitabu’z-Zekat, B. 17, Hds. 27. Sahihi Müslim, Kitabu’z-Zekat, B. 30, Hds. 91.
[7] Bakara, 2/262-263.
[8] Yunus, 10/62-63.
[9] Sahih-i Buharı, Kitabu’l-Cihad ve’s-Siyer, B. 127, Hds. 194. Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zekat, B. 16, Hds. 56.
[10] Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla, B. 43, Hds. 144.
[11] Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla, B. 45, Hds. 2037.
[12] Sahih-i Müslim, Kitabu’1-İman, B. 46, Hds. 171. Sünen-i Neseî, Kitabu’z-Zinet, B. 105. Hds. 5298.
Kitabu’1-Buyu, B. 5, Hds. 4436-4437.
Kitabu’z-Zekat, B. 69, Hds. 2553-2554. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’1-Buyu, B. 5, Hds. 1227. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Libas, B. 25, Hds. 4087. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Ticare, B. 30, Hds. 2208. Sünen-i Dârimî, Kitabu’1-Buyu, B. 63, Hds. 2608.
[13] Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Eşribe, B. 46, Hds. 5638.
İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C. 5, Sh. 14, Hds. 17. Ahmed b. Hanbel ve Bezzar’dan.
İbn Kesir, A.g.e. C. 3, Sh. 1044. İbn Merduyeh, îbn Hibban ve Hakim’den.
[14] Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 429.
İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C. 1, Sh. 79, Hds. 23. İbn Ebi’d-
Dünya ve Beyhakî’den.
İbn Kesir, A.g.e. C. 8, Sh. 4147-4148.
[15] İmam Hafız el-Munzirî, A.g.e. C. 1, Sh. 79. Hds. 19. Beyhakî’den. İbnü Hacer el-Askalânî, A.g.e. Sh. 21, Hds. 7. et-Taberî, A.g.e. C. 5, Sh. 390. İbn Kesir, A.g.e. C. 10, Sh. 5097. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C. 4, Sh. 126)’dan.
[16] Kenf, 18/110.
[17] Fatiha, 1/5.
[18] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 3, Sh. 530. et-Taberî, A.g.e. C. 2, Sh. 140.
[19] et-Taberî, A.g.e. C. 2, Sh. 140.
[20] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 3, Sh. 530.
[21] Bakara, 2/266.
[22] Haşr, 59/21.
[23] Ankebut, 29/43.
[24] Bakara, 2/266
[25] Sahih-i Buhârî, Kitabu’t-Tefsir, B. 43, Hbr. 61.
[26] İbn Kesir, A.g.e. C. 3, Sh. 1046.
[27] İmam Kurtubî, A.g.e. C. 3, Sh. 545. İbn Kesir, A.g.e. C. 3, Sh. 1046-1047.
[28] Bakara, 2/274.
[29] Müzemmil, 73/20.